Home page
Haber Menüsü


Yazara e-mail atmak için fotoğrafın üzerine tıklayınız
 
Gerçekleri
gizlemeleri zor
 
Türkiye, dış politikada son derece önemli ve hareketli günler yaşıyor.
 
Ankara
 
5 Aralık—  Bir yandan Kırbrıs’la ilgili hayati gelişmeler katedilirken, diğer yandan ne yazık ki kapalı kapılar ardında, Türkiye’nin gelecekteki konumunu belirleyecek olan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) ile ilgili kararlar alınıyor.

   
 
       
    TOP5 Ergenekon’da 16 kişi daha gözaltında  
NTVMSNBC Reklam  
 

  Kıbrıs’daki gelişmelerde daha işin başındayız. Gelişmelerin olumlu yönde seyrettiği kesin; ama iyimserlik için erken. Yine de Rauf Denktaş’ın masaya oturması son derece önemli. Dört yıl önce masadan ayrıldığı için, bugüne kadar eleştiri oklarını üzerine çeken Denktaş, Türkiye’nin talebi üzerine masaya yeniden döndü. Hem de öyle bir dönüş yaptı ki, herkes şaşırdı kaldı. Daha ilk günden Rum kesimi lideri Klerides’i konutunda akşam yemeğine bile davet etti. Bunlar gerçekten umutvar gelişmeler.
       Sorunlar çatışma ile değil, görüşmelerle çözülmeli. Bunun için hamasi nutuklar yerine mantık ve gerçekçilik üzerinde hareket etmek en doğrusu. Ama çok değil, şöyle bir hafta geriye gidecek olursak, “Görüşmeler yapılsın”, “Kırbıs’ta çözümsüzlük değil, çözüm olsun” diyenler, “Ver kurtulsuncu” olarak karalandı. Neredeyse bu insanlar vatan haini ilan edilecekti.
       Biz de naçizane çözümü savunanlardandık. Doğrusu, Türkiye’den bazı eleştiriler aldım; ama Türkiye’deki Kıbrıs’lı şahinlere haber vermek isterim ki, Kıbrıs’daki Türkler hiç de onlar gibi düşünmüyor. Kıbrıs Türkü’nden pek çok mail aldım. Hepsi de çözümü destekleyenlerden gelen mesajlardı.
       Bütün bunları geçelim artık; ama farklı görüş ortaya koyanları hemen, “Ver kurtulsuncu” diye gösterenlerin şimdi dönüp özeleştiri yapması gerekmez mi? Gazetelere yansıyan bazı haberler var. Kıbrıs’ın birleşik bir devlet haline getirilmesi gibi. Bu öneriyi getiren de Rauf Denktaş. O zaman Denktaş bile “Ver kurtulsuncu” mu oldu?
       Şimdi Kıbrıs’da tüm bunları da geri bırakıp, çözüm için çaba sarf etmek gerek.
       
TÜRKİYE BARIŞ ÜLKESİ OLSUN
       Kıbrıs sorunu, Türkiye’nin AB’ye üyeliği ile yakından ilişkilendiriliyor. Özellikle AB çevreleri, “Kıbrıs sorunu çözülmeden, Türkiye’nin AB üyeliği mümkün değil” diyor. Peki bunu diyen çevreler, “Kıbrıs sorunu çözülürse, Türkiye AB üyesi olacak” demek mi istiyorlar? Hayır, böyle bir yaklaşımları da yok. Onun için bu çevreler çifte standartçı.
       Türkiye’nin de Kıbrıs sorununu AB ile ilişkilendirmesi yanlış. Türkiye Kıbrıs sorununu AB üyesi olmak için değil, bir sorununu daha yok etmek için çözmeli.
       Yakın zamana kadar etrafındaki tüm komşuları ile kavgalı bir ülke görüntüsü veren Türkiye, once Bulgaristan’la dostluk temeline dayalı komşuluk ilişkisine geçti. Gürcistan’la ilişkiler son derece iyi ve sağlıklı gidiyor. Suriye konusunda da bazı ilerlemeler yaşanıyor.
       Türkiye, güçlü bir ülke olmak istiyorsa, öncelikle komşusu olduğu ülkelerle sorunlarını çözmeli, bu ülkelerle daha güçlü ekonomik ilişki kurmalı. Bölgenin en güçlü ekonomisine sahip Türkiye’nin bundan kazancı olacaktır. Uzağa değil, yakına mal satmak çok daha karlı ve kolay. Bu gücü yıllardır ihmal ettik.
       Hayal edebiliyor musunuz, İran’la, Irak’la, Ermenistan’la, Yunanistan’la sorunlarını çözmüş bir Türkiye, ne büyük avantajlar sağlayacak; ekonomiden savunmaya, terörden demokrasiye kadar. Belki bundan da önemlisi, dünyaya barış ülkesi görüntüsü verilecek.
       Komşuları ile dost olan bir Türkiye, bir yandan ekonomisini daha canlandırırken, diğer yandan AB için de daha çekici bir konuma gelecek. Zaten o noktada AB’nin Türkiye’yi çok talep edip etmemesi de o kadar önemli olmayacak; bu süreç, kendiliğinden işleyecek.
       Kıbrıs sorununa çözüm talebi de bunradan kaynaklanıyor. Yani illa AB üyeliği değil, kendi sorunlarını çözmek için Türkiye bu adımları atmalı.
       
KURTULUN KOMPLEKSTEN
       Bütün bunlar için, herşeyin halkın gözlerinin önünde yapılması çok önemli. Kapalı kapılar ardında nelerin döndüğü bilinmediği sürece hamaset öne çıkıyor. Ama devir değişti; bazı şeyleri gizlemek artık mümkün değil. Ama hükümet hala bazı şeyleri gizleyebileceğini düşünüyor.
       İşte AGSP.
       İki günde ne değişti de Türkiye AGSP’ye destek verdi, vetolarını kaldırma kararı aldı?
       Bunlar açıklanmadı. Açıklanmadığı sürece de Türkiye’nin büyük bir taviz verdiği, karşılığında ise birşey almadığı konuşulmaya başlandı. Konunun uzmanları ile de görüşüyorum. Onlar da hiçbir şey öğrenemediklerini, bütün bu sessizliğin, “Açıklayacak birşey yok. Çünkü alınan da birşey yok” değerlendirmesine neden olduğunu belirtiyorlar.
       Dileriz böyle değildir. Yoksa, Türkiye yakın tarihinden de mi ders çıkaramadı.
       ABD’li general Rogers’in, 12 Eylül paşası Kenan Evren’e, “Sözüm söz, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşüne izin verin, ben gereğini yaparım” diye ortaya koyduğu kandırmaca yeniden mi yaşanıyor? Rogers, bu sözü verdi, ama emekli olduktan sonra sözlerinin hiçbir değeri kalmadı. Zaten bir sözle ne yapılabilirdi ki?
       Ben tarihin bu kez de yinelendiğine inanmıyorum. Herşeye karşın, bugünün paşalarının Evren olmadığını, Ecevit’in de bu konuda büyük deneyimleri bulunduğunu düşünüyorum. Devlet Bahçeli’nin de bu konuda hassasiyet göstereceği kesin.
       Ama bütün bunlar belirsiz. Çünkü hükümet herşeyi kapalı kapılar ardında yapmayı yeğliyor, bu konuda. Yine dileriz haklı gerekçeleri vardır.
       Yoksa gizlemeleri sonsuza kadar süremeyecek, yakın zamanda, neyin en olduğu ortaya çıkacak.
       İşte DSP dışından tüm partilere mensup milletvekilleri, Meclis Başkanlığı’na önerge vererek, hükümetin Meclis’e bilgi vermesini istedi. Türkiye, bu oluru hiçbir karşılık almadan, sadece İngiltere Başbakanı Tony Blair’in bir ‘sevimli’ mektubu ile verdiyse ne yazık. Ben bu mektup işlerini de bir türlü anlayamıyorum.


       Adamcağız, “Dear Bülent Ecevit” diye yazıyor, bizim medya bunu büyük bir samimiyet gibi sunuyor. Ne yazacaktı yani, “Sir” diye mi hitap edecekti. Yani ‘ekselans’ yerine ‘dear’ yeğlenince Türkiye çok mu onurlanıyor. Geçelim bunları, Allah aşkına. Bu kompleksten kurtulalım. Bırakalım mektupları da; yapılanlara, gerçeklere bakalım.
       Blair’in mektubundakiler her neyse, bunlar 14 Aralık’taki Laeken Zirvesi’nde anlaşma metnine veya AGSP’nin tüzüğüne geçecek mi, geçmeyecek mi, ona bakalım.
       Türkiye ne söz verdi, ne aldı? Şimdi bilmiyoruz; ama yarın öğreneceğiz. Onun için Hükümet bunu kendisi açıklasa daha iyi olur. Yoksa yarın onlar için daha zor olacaktır.
       Umudum o ki, hükümet Evren gibi davranmamıştır.
       
 
       
    MSNBC News Sorunlar da çözümler de aynı
MSNBC News Baba ocağına dönüş
MSNBC News Ya DSP olmasa
MSNBC News Mumculara destek ya da köstek
MSNBC News ANAP'lı vekil eşlerine toplu imha planı(!)
MSNBC News Ne milleti sevindiryorlar, ne de kendilerini
MSNBC News Önce yorulacak, sonra gezecekler
MSNBC News Ya küçülecek, ya küçülecekler
MSNBC News ANAP artık eyleme geçsin
MSNBC News "Vurun Derviş'e" haftası
MSNBC News Referandumluk maddeye rötar
MSNBC News Top Meclis'te
MSNBC News Medeni kanun ve piyasalara uyarı
MSNBC News Sezer haksız mı?
MSNBC News Diyanet İşleri Başkanı'na destek
MSNBC News Kolay milletvekili oluyorlar
MSNBC News Dünya yeniden şekillenirken
MSNBC News İslam dünyası
MSNBC News Böyle olmamalıydı
MSNBC News Hükümet ABD'ye "hayır" diyemezdi
MSNBC News Seçim 2005'te
 
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları