Home page
Haber Menüsü


Ümit Sezgin
Yazara e-mail göndermek için fotoğrafa tıklayınız.
 
Ecevit’in hastalığından mı yoksa kendimizden mi korkuyoruz?
 

 
Ankara
NTV-MSNBC
 
20 Mayıs—  Bugün işin kolayı Ecevitler’e saldırmak. Bülent Bey’i sorumsuzlukla, siyasi hırslarına gem vuramamakla kolayca suçlayabilirsiniz. Rahşan Hanım’ı iktidar tutkusu nedeniyle eşinin yaşamını riske atmakla itham edebilirsiniz. Büyük çoğunluk da size hak verir.

   
 
       
    TOP5 Ergenekon’da 16 kişi daha gözaltında  
NTVMSNBC Reklam  
 

  İşin zor tarafında ise kendimize sormamız gereken iki soru var; “Ecevitler neden böyle davrandı?” ve “Bunda biz toplumun payı var mı?”
       Cevapları derin düşünürseniz, sanırım Ecevitler kadar kendinizi de suçlayacaksınız?
       77 yaşındaki Ecevit, doktorların desteğinde hastane merdivenlerini ağır ağır çıkarken sadece yüzündeki ifadeye baktım.
       Çevresindeki vahşi gazeteci boğuşmasına, neredeyse ayaklarının altına yatan kameramanların hoyratlığına, kırık kaburgasının, iltihaplı bacak damarlarının verdiği onca acıya rağmen gülümsüyordu.
       Televizyonların günlerce sakız gibi çiğneyeceği bu görüntülere lütfen siz de bakın. Kısacık, bir an süren bu gülümsemeyi siz de yakalayacaksınız.
       Yaşamda gördüğüm en acı gülümsemeydi. Başka hiçbir gülümseme beni böyle yürekten kırmadı. Utandım.
       “Ben iyiyim” demeye çalışıyordu o gülümseme, umut vermeye, inanç vermeye çalışıyordu…
       Tüm baskılara, kötü kehanetlere, siyasi, ticari tüm spekülasyonlara meydan okumaydı. Öylesine soylu bir gülümsemeydi.
       Ama bir o kadar da zavallıydı. “Baskılara direnemedim ben” diyordu; “Mücadele etmek uğruna hata üstüne hata yaptım. Acılarla kıvranmayı göze aldım, ama bunun en büyük hata olduğunu göremedim, bilemedim, anlayamadım.”
       
VAHŞİ SİYASİ İHTİRAS MI?
       O en acı gülümsemeyi gördüğüm andan beri hep aynı şeyi düşünüyorum, “Ecevitler neden böyle yaptı?”
       Gerçekten Rahşan Hanım, kimilerinin iddia ettiği gibi vahşi bir acımasızlıkla eşinin hastalığını gizlemek için onu eve mi kapattı?
       Rahşan Hanım, Bülent Bey’i gerçekten doktorlardan kaçırdı, telefonlardan uzak tuttu, ziyaretçileri yasakladı mı?.. Peki ama neden?
       Gerçekten tüm bunların gerisinde Rahşan Hanım’ın dinmeyen siyasi ihtirası mı var?
       Sanmıyorum, ihtimal vermiyorum, dahası inanmıyorum.
       Çünkü 70’lerden beri Ecevitler’i izliyorum, ondan öncesini de okuduklarımdan, dinlediklerimden biliyorum.
       Biliyorum ki, siyasi ihtirasları vardır, ama bir o kadar da büyük aşkları vardır.
       Biliyorum ki, politik hırsları, inatları çoktur, ama yurtseverlikleri daha az asla değildir.
       Yaşamımın hiç bir döneminde kendimi Ecevitlerle aynı siyasi çizgide hissetmedim, bir kere bile oy vermedim.
       Ama hep saygı duydum.
       Kimi zaman inandırıcılıklarını kaybetseler bile, çizdikleri genel insancıl tavra saygı duydum. Hatta bu tavır onları zaman zaman ciddi siyasi hatalara düşürse bile.
       Tıpkı Af Yasası’nda olduğu gibi… 7 genç insanın kanını ellerinde taşıyanları affetmek için yola çıkmadılar elbet ama mahkum bir anneyle çocuğuna hissedilen acıma duygusuyla harekete geçmelerinin bedelini toplumun ağır ödeyebileceğini göremediler. Ne büyük hata.
       Yine de onlara hep saygı duydum;
       Yarım asırlık aşklarına, birlikteliklerine... Dipdibe, iç içe, şiirlerle bezeli birlikteliklerine hep imrendim, örnek aldım.
       Elbette bu insancıllıkları, imrenilecek aşkları onları gözümde, gönlümde “siyasi kahramanlarım” yapmadı. Ama onların iyi niyetine, kimi zaman işe yaramasa da, yetmese de, hep inandım.
       Şimdi de, Rahşan Hanım’ın, Stefan King romanlarında sevdiği adamın gitmesini engellemek için onun bacaklarını kıran, hapseden canavar kadınlara dönüştüğüne inanmıyorum.
       Şimdi de, Rahşan Hanım’ın, “Bülent sen başbakan olarak öleceksin. Bu nedenle son nefesine kadar, hasta bile olsan bunu belli etmemeli ve o koltukta oturmalısın” dediğine inanmıyorum.
       İnsan yarım asırlık düşmanına bile alışırken yarım asırlık eşine nasıl bile bile acı çektirebilir?
       Kaburgası kırık 77 yaşındaki bir insana, siyasi ihtirasları ne kadar büyük olusa olsun, kim bile bile acı çektirebilir?
       Buna inanabilir misiniz? Ben inanmıyorum.
       
“BEN HASTAYIM” DİYEBİLME HAKKI VE ÇARESİZLİK
       Rahşan Hanım’ın 12 gün boyunca Bülent Bey’i evde tedavi etmeye çalışmasının bence iki temel nedeni var;
       Bir; hastalığın vahametini fark etmemeleri. Bülent Bey düştüğünde asla bir kırık olabileceğine ihtimal vermediler. Çoğumuzun yaptığı gibi “önemli değil geçer” dediler. Elbette hata ettiler.
       İki, “Bülent Bey’in yeni bir rahatsızlığı var” demekten korktular.
       “Ecevit bağırsak kanseri olmuş” dedikodusunun çıktığı 4-5 yıl öncesinden bu yana, özellikle de son bir yıldır yaşananlardan sonra öyle bir noktaya geldik ki, Ecevit’in her şeye hakkı var ama “Ben yoruldum, ben hastayım” demeye hakkı yok.
       İşte bu noktada toplum olarak kendimizi sorgulamamız gereği başlıyor.
       Cumhuriyet tarihinin en büyük krizinin yaşanmaya başladığı 20 Kasım 2000’den bu yana galiba hepimiz ciddi hatalar yaptık.
       İşimiz, mevkimiz, görevimiz ne olursa olsun, hep başkalarını suçladık ve onlardan çözüm bekledik.
       Bankacıları, işadamlarını, müteahhitleri, bürokratları, aklımıza kim gelirse suçladık. Suçladığımız “onlar” aslında bizlerdik, fark etmedik.
       Hep birlikte asıl büyük faturayı politikacılara, özellikle de hükümete çıkardık. “Herkes özveride bulunmalı” derken çoğumuz farkında olmadan “Ben hariç” diye düşünüyorduk ama Meclis’e, hükümete kıyasıya yükleniyorduk; “Bizi uçuruma siz sürüklediniz, siz çıkaracaksınız.”
       IMF reçetesinin çıkış yolu olduğunu gördük, anladık ve derhal hükümete yüklendik;
       “Siyasi görüşünüz ne olursa olsun, karşı çıkma, vıdı vıdı etme hakkınız yok. Hiçbir bahane kabul etmiyoruz, bu reçete uygulanacak” dedik.
       Haklı mıydık? Elbette haklıydık. Ama hatamız şurdaydı; bu kurtuluş reçetesinin hayata geçmesi için biz bir şey yapmak istemedik.
       Hep fırsat kolladık. Bir bakan itiraz etti, “kriz var” çığlıkları attık ve derhal para kazanmak için dövize koştuk. Sezer bir yasayı veto etti, “eyvah yine kriz çıktı” feryadları arasında borsadan para kazanma yolları aradık.
       Kriz çıkmadı, biz yine boş durmadık. Sürekli kriz senaryoları ürettik. Beş kere Derviş’i istifa ettirdik, on kere hükümeti bozduk. Ve her senaryomuz ne kadar çok ortalıkta dolaştıysa biz o kadar çok para kazandık.
       Ve her seferinde Meclis’e, hükümete döndük, “Beceremiyorsunuz, bizi krizden çıkaramıyorsunuz, daha çok çalışın” diye yüklendik.
       Yapmadık mı? İtiraf edin yaptık. Peki sonuç?
       Sonuç ortada. Mehter adımıyla iki ileri bir geri giden bir program ve siyasetçiler üzerinde oluşan muazzam bir baskı.
       İşte Ecevit’in “Ben hastayım” diyebilme özgürlüğünü elinden alan da bu baskı. Bakın o hasta haliyle evinde gazetecilere verdiği demeçlere. Satır aralarında bu baskının yarattığı korkuyu göreceksiniz. Rahşan Hanım da, Bülent Bey de defaatle söylüyor; “Doktora gitsek ya da çağırsak yine ortam kötü etkilenecek, yine bir sürü spekülasyon çıkacaktı.”
       İşte bu iki yaşlı insanı kırık bir kaburgayla oniki gün eve hapseden bu korkuydu.
       “O halde çekip gitsinler” diyenleriniz olduğunu biliyorum. Ama “Bu işi temizlemeden bir yere gidemezsiniz” diyenler de biz değil miyiz?
       Ekonomik programın en güçlü olduğu IMF tarafından bile dile getirildiği bir dönemde, Ecevit hasta olup on gün çalışamadığında, borsa bilmem şu kadar puan düşüyor, döviz yine fırlıyorsa, Ecevit’in “çekildim” dediği anda başlayacak 4-5 aylık belirsizlik döneminde neler olabilecek, kim tahmin edebiliyor?


       Programın çökmeyeceğinin garantisini kim verebiliyor?
       Böyle bir durumda Ecevitler “Bu programı yarım bırakarak bizi mahvettiniz, siz suçlusunuz” ithamlarıyla karşılaşmaktan korkuyor olamazlar mı?
       “Programı bir iki yıl daha uygulayıp, Türkiye’yi gerçekten doğru rotaya oturttuktan sonra kenara çekilelim. Kalan ömrümüzü bunun gururu ve keyfiyle geçirelim” diye plan yapmış olamazlar mı?
       Hem söyler misiniz, Ecevit çalışamayacak kadar hasta olduğunda yaşanan bu panik neden? Ecevit tek adam mı? Bunca Başbakan yardımcısı bakan, milletvekili, siyasetçi ne güne duruyor? Biz panik yaratmazsak ekonomik program gerçekten çöker mi?
       Yoksa biz Ecevit’in hastalığından değil de kendi yapacaklarımızdan mı korkuyoruz?
       
 
       
    MSNBC News Hazırlıklı olun, Ankara sert tartışacak!
MSNBC News Terim "gerçekten imparator" olmak istiyorsa
MSNBC News Derviş senaryoları; "Nereye payidar nereye?"
MSNBC News Bayar, biraz "ithal" kalmalı!!!
MSNBC News Bahçeli "1 Nisan şakası" yapmadıysa
MSNBC News Hükümet kendini derhal yenilemeli
MSNBC News Yasayı "kahramanca" çiğnemek
MSNBC News Ecevit idam tartışmasını bitirmeli
MSNBC News Keçeciler, son soruyu önce sordu
MSNBC News MHP kendi ikna olmalı
MSNBC News İdam için uyum formülü
MSNBC News Uyum yasalarını MHP değiştirmeli
MSNBC News Bahçeli'yi "anlamak" zorundayız
MSNBC News Bahçeli ve Sezer de ABD'ye gitmeli
MSNBC News Kime, ne verilecek, nasıl geri alınacak?
MSNBC News Bankacılık operasyonu: Kim kimi kurtarıyor?
MSNBC News 2001 müsibetti, bin nasihatten evlaydı
 
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları