|
Gitmeden bir gün evvel Hırdavat - Nalburiye ticareti yapan bir bakanın, bizzat başında bulunduğu bakanlığın görev sahasına giren bu ticaretten 7 trilyon lira ciro yaptığı halde, inşaat - tesisat malzemeleri sektöründe olup bitenlerden, tıpkı bakanlığında olup bitenlere bigane kalması gibi bihaber olmasına hayretimizi beyan etmiştik. Nihayet döndüğümüzde Koray Aydın beyefendinin bakanlık vazifesinden müstafi olduğunu öğrendik. Sevinmedik desek yalan olur. Ancak gidene kadar da, memleketi ve memleket efradını bir hayli kederlendirdi. Aynı mevzuların yine memleket medyasının, başlıklarını süslediğini gördük. Ekonomik gidişattan mesul Bakanımız Sayın Kemal Derviş Beyin de ülke sathında ecnebi para sirkülasyonunun sürati ve dolarizasyonun kudreti mevzuunda, ancak kalemi mahsusası hanımefendinin bankadan borç aldığı, dolarlı otomobil kredisi ve doların eriştiği kur seviyesi nedeniyle, döktüğü gözyaşları neticesinde haberdar olduğunu okuduk, bilgilendik. Bir memleket tahayyül ediniz. Bayındırlıktan, memleketin imar ve inşasından, karo - seramik sektörünün, sıhhi tesisat üretiminin durumundan, siyaseten, idareten mesul bakan bizatihi bu işlerin ticaretini yapıyor, holdingleşmenin bir safha öncesinde, kurduğu üç şirket vasıtasıyla toptan, perakende satış, pazarlama ve distiribisyon ile iştigal ediyor. İdaresindeki bakanlığın alengirli işlerinin gümbürtüsü arşı alaya vasıl olunca, nihayet istifa etmeye mecbur ediliyor. Memleket ekonomisinin idaresinden, milli paranın muhafazasından, ülke hazinesinin selametinden, yurt ekonomisinin ecnebi paraların tasallut ve tacizinden korunmasından, mesul bir bakan ise, ecnebi paraların ülke iktisatındaki güç ve kudretine ancak müdire hanımın kaseye biriktirdiği, dolar gözyaşlarını görünce müdrik oluyor. Müteveffa iş adamı rahmetli Üzeyir Garih Beyefendinin maruz kaldığı caniyane, cinayette de, zanlının tevkif edildiği, ancak hala kafaları karıştıran sual işaretlerinin bulunduğunu gördük. Tabii bizim de mensubu olduğumuz medyanın özellikle, hususi hayatın teşhiri ve mahremiyetin ihlali konularındaki mütecaviz tutumunu teyit etmemizin mümkün olmadığını da içimiz acıyarak burada yazmak isteriz. Sizlerin zaten bilginiz dahilinde olan bu satırları ne diye yazdığımızı sual edecek olursanız, bir haftadır bulunduğumuz Finlandiyadan memlekete şöyle bir nazar attığımızda, bir küçük umuda işaret edecek, müspet bir şey olmuş mudur, diye merakımızdandır. Bu merakın boşa olduğunu, anlatmak içindir. Avrupa kıtasının kuzeylerinde beş küsur milyon nüfusu ile 23 bin 500 dolar mertebesinde bir kişi başına gelir sahibi bu ülkenin yanında, bizim neden bu hallerde olduğumuz hakikaten bizi kederlere gark ediyor. Yıllık enflasyon seviyesi yüzde 2 - 2.5 arasında değişen, yılın altı ayında kış, kar ve karanlık olan bu ülkede, insanların çalışkanlığı, azmi, gayreti, ülkelerine olan sevgisi ve bağlılığından etkilendiğimizi belirtelim. Devlet Başkanı, Başbakanı ve Parlamento başkanı haricinde hiçbir siyasi ve idari görevlinin makam aracı ve şoförü bulunmayan, dışişleri bakanı, başbakanı dahi 48 buçuk metrekarelik bir konutta oturan, şaşaa ve debdebeyi bilmeyen, insanının istikbalini, gelirini, eğitimini, her şeyini güvence altına almış, kimsenin vergi kaçırmayı aklına getirmediği, geliri arttıkça vergisi artan, hatta yüzde 60lar seviyesine kadar vergi oranları çıkan, zenginliğini birbiri ile paylaşan, ortalıkta polis görünmeyen, bir ülke Finlandiya. Yüzlerce yıl İsveç Krallığının, bir o kadar da Rus Çarlığı ve SSCBnin egemenliği altında kalmış, zengin ormanları dışında bir doğal zenginliği olmayan, yılın altı ayı güneş yüzü görmeyen, bağımsızlığını elde ettikten sonra, bir daha yitirmemek için önce ekonomik bağımsızlığı ve ekonomik gücü ön plana çıkartıp, benimseyen bir ülke. Kadına, çocuğa çok değer veren, onları koruyup kollayan bir devlet, 1995den itibaren ABne tam üye, bu yıldan itibaren dünyaya açılan, dışarıya yatırımlar yapan, kendisine üç uzmanlık alanı seçip (elektronik - haberleşme, kimya - metalurji, orman - kağıt sanayii) bu alanlarda kendisini dünyaya kanıtlayan bir ülke. ESKİ GİYEN MÜREFFEH ÜLKE Kişi başına 23 bin 500 dolarlık gelire rağmen, en yaygın mağazaların Kırpitari diye adlandırılan eskici mağazaları olduğu, insanların eskilerini atmayıp, sattığı, ya da ihtiyacı olana ucuza verdiği, yabancı marka, yabancı mal tutkusunun en alt seviyede olduğu, isterse fiyatı üç misli pahalı bile olsa, Fin malının daha ucuz diğer ülke mallarına ve ürünlerine tercih edildiği, bir toplum ve toplum bilinci. Daha önce de yazdık. Bizdeki ecnebi para tutkusunu, ülkesinden, devletinden, milletinden para kaçırma, vergi kaçırma hırsını, yabancı ürün, marka, modele özentiyi, yerli para ve yerli malının aşağılanışını, horlanışını görünce, neden Finlilerin öyle, bizim de böyle olduğumuzu hiçbir izaha gerek kalmadan anlıyoruz. Kırk yıl önce terk ettiğimiz yerli malı haftalarını yeni hatırlıyoruz. Bizim de bir ulusal paramız olduğunu, ancak ecnebi paralar karşısında ezilip, yoksullaşınca hatırlıyoruz. Ekonomik gücünün üzerinde, tüketmeyi, memleket hazinesine en yüksek faizden borç verip, yan gelip yatmayı, kendi ülkesini milletini, hazinesini, devletini, bankalarını soymayı, bir yetenek sanıp, Devletin malı deniz.... diye başlayan özdeyişleri onaylayıp, ihya ediyoruz. Edirne peynirini, Anamur muzunu, Mürdüm eriğini, Bursa şeftalisini, Gemlik - Ayvalık zeytinini unutuyoruz. Zeytinlikleri kooperatif, muz bahçelerini yazlık ev, yapıyoruz. Yerli malı yiyip içmeyi, zul addediyor, cebimizde dolar - mark taşımayı ayrıcalık gibi görüyoruz. Mahalle bakkallarımıza, kasaplarımıza, manavımıza, berberimize bile yabancı adlar takıp, bakkala market, kasaba şarküteri, berbere kuaför, pastaneye patisseri, hastaneye kılinik, gazete idarehanelerine medya sentır, matbaalara pirinting sentır, derken, Finlilerin kendi dillerinde kırpitari dedikleri eskicilere bile biz kendi dilimizdeki eskiciyi bırakıp eskidji diyoruz. Kuzeyden bakınca, Finlilerin neden bu kadar kısa sürede bu düzeye geldiklerini, bizim ise neden bu halde olduğumuzu daha iyi anlıyoruz. DÜNYA BANKASI MEMURUNDAN AZAR Biz IMF kapılarında dolanırken, beş milyonluk Finlandiya 12 milyar dolar dış ticaret fazlası veriyor. Türkiyenin uyguladığı programın takibiyle Finli masa şefi vazifelendiriliyor. Biz elbirliğiyle, memleketi batırıp, ses birliği ile memleket batıyor yok mu kurtaran diye bas, bas bağırırken, Dünya Bankasının uzmanı bile bizi azarlıyor; Kesin! Bağırıp durmayın öyle! Oradan, buradan para dileneceğinize, önce şu kendi yurttaşlarınızın, iş adamlarınızın, sanayici ve bankacılarınızın, yurt dışına transfer ettikleri, kaçırıp yabancı bankalarda istifledikleri milyarlarca doları ülkeye getirin. Sonra yine şu kendi yurttaşlarınızın küpe koyup toprağa, kılıfa doldurup yastığa, naylon poşete doldurup don ceplerine gizledikleri dolarları, markları, dövizleri ortaya çıkartın! Sizde de para yoksa kimsede yok. Arjantinden bile iyisiniz. Sizi, gidi, siziii. Kimi kandırıyorsunuz siz? Elin oğlu haklı. Finli bakanın makam arabası bile yok. Bizde daire başkanının bile var. Araba desen gani. Finli mebuslar 45 - 50 metrekarelik konutlarda, ya da şanslı iseler düşük belediye konutlarında oturuyorlar. Bizde mebuslar sitesi dubleks villalar! Finliler kişi başına 23 bin 500 dolara rağmen, çula - çaputa para vermektense, eskisini satıp, yenisini hem de ucuzunu alıyor. Bizde Sümerbankın Merinos kumaşından elbise, Beykoz kunduradan ayakkabı giyen kalmadı. Merinos fabrikası kapandı kapanın elinde kalacak. Kunduralar ise yabancı marka, ya da İtalyan ise ayağınıza layık. Kim giyer cıslavedi? Finli Dış Ticaret Bakanıyla görüştük, makam odası, bizde ancak şef odası olabilir. Kahve - çay termosu masanın üzerinde, çay - kahve fincanı ortada, meşrubat şişeleri de öyle. Canı çekerse kendisi dolduruyor. Özel sektör desen yine öyle. Fin İş Adamları ve Sanayicileri Konfederasyonunu da, Nokia - Soneranın holding merkezini de, yönetim kurulu başkanını da, başkan yardımcısını da gördük. Mütevazı binalarda, yine çay - kahve termosu masada, herkes işinde, gücünde. AB ülkeleri içinde en yaşlı, en eski model arabalar Finlandiyada. Demiryolu ülkenin dört bir yanında. Altı ay kış olmasına, denizler bile donmasına rağmen, buz kıran gemilerle tüm dünyaya ulaşıyorlar, ticaret yapıyorlar. Ya bir de adamların Türkiye gibi bir ülkesi, dört mevsimi yaşayan bir coğrafyaları, yüzde 50si 20 yaşın altında bir genç nüfusları, üç yanı denizlerle çevrili toprakları, 600 yıllık bir imparatorluk, 100 yıla yaklaşan bir bağımsız Cumhuriyet geçmişleri, İngiltere ile birlikte başka bir ülkenin egemenliğine girmemiş yeryüzündeki, iki ülkeden birisi olma gibi bir tarihleri olsaydı ne olurdu? IMF kapılarında avuç açıp, Dünya Bankası uzmanlarından azar işitirler miydi? Memleket ahalisi, dövizi biriktirip, üzerine oturup, kendi fakirliğini kendisi yaratır mıydı? Kuzeyden nazarı dikkatimizi memlekete yöneltince, gördüklerimiz, hissettiklerimiz bunlar. Sizin de içiniz acımıyor mu? | ||||
Bu program Türkiye'yi batırıyor, oyuna gelmeyelim! Kızılay üzerinden MHP, enerji üzerinden ANAP Reel sektörün realitesi, enerjinin garantisi Dövize esaret, dolara mahkumiyet kader mi? Küçük abdest 350, domatesin kilosu 250 bin! Ekonomide ve siyasette 'hazan' randevusu Hedeflemede "zımni ve zaruri" mutabakat Siyasette ve ekonomide "yeni yönelişler" başlıyor Programın "toplumsal tabanı" genişletiliyor... ESK nihayet! Tek, yek, bir, yegan... Çare, biçare, naçar... "Akılda" bir yıllık gecikme! "Dandik" liraya cazibe, "tepelenen" sanayiye rehabilite! Hypo vereins, çok keyifli! Teknokratlar mı, bürokratlar mı, seçim mi, bu hükümet mi? Arjantin korkusu, Türkiye'ye siner mi? Banka operasyonu, diplomasi - siyaset - ekonomi birlikte Dalgalı kura devam, banka önlemlerine sürat IMF, Türkiye'de siyasete bulaştı! Necasetten taharet vakti geldi geçiyor, gafletten uyanalım! |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||