Home page
Haber Menüsü


Yazara e-mail göndermek için resme tıklayınız.
 
Reel sektörün realitesi, enerjinin garantisi
 
Reel sektör sözcüğünü pek sevmiyorum. İster istemez insanın aklına “sanal sektörü” getiriyor.
 
 
 Yani ekonominin gerçek sektörü, reel sektör dediğimiz sanayi - üretim - ihracat kesimi ise, kalanların “sanal” ya da muhayyel olduğu gibi bir mana çıkıyor ki, anlatılmak istenileni tam da ifade etmiyor sanırım.

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Mali sektör, bankacılık ve finans kesimi kendisine değer atfedilen “kağıtlar” üzerinden işlem yaptığı, kar ya da zarar elde ettiği için, sanırız daha somut, görülebilir, elle tutulabilir, dokunulabilir şeyler üreten kesime “reel” deniliyor. Hani bir traktör, otomobil fabrikası ile, bir banka arasındaki fark gibi.
       Yine de dilimize yerleşmiş bu tırmalayıcı sözcük yerine içeriğini daha iyi yansıtan, ifade eden, bir sözcük bulabiliriz her halde. Eminim Hakkı Bey (Devrim) bir çözüm üretecektir. Belki de vardır da henüz ben bihaberim.
       Bir süredir reel sektör “realitesinin” farkına varıldığını, bu gerçekliğin panikle karışık bir kabul gördüğünü, üretmeden ekonominin canlanmayacağının nihayet fark edildiğini yazıp çiziyoruz.
       Ekonomik programın icra mevkiinde bulunanlar, öncelikle yıllardır hastalıklı bir konumdaki mali kesimin sorunlarını çözmeyi benimsediler. Bilahare dönülüp, sanayicinin, ihracatçının sorunlarıyla ilgilenilecekti.
       Biraz gecikmeli de olsa bu noktaya gelindi. Bu hafta ile birlikte üç haftadan bu yana sektörler düzeyinde kurullar toplanıp, her kesimin içinde bulunduğu darboğazı tek tek ele alıyorlar. Bakanlar, bürokratlar, ilgililer ve bizzat işin içindekilerle konuşup, çözüm üretmeye çabalıyorlar.
       Tekstil ve müteahhitlikle başlayan sektörler dizisi, otomotiv, yedek parça, demir - çelik, gıda vb. uzayıp gitti.
       Devlet Bakanı Kemal Derviş başta olmak üzere, Maliye, Dış Ticaret, Bayındırlık, bakanları ve bürokratları hep toplantılarda bulundular.
       Nihayet çözüm aşamasına geliniyor. Baştan itibaren beklenti, devletin yine devreye girip, bir şekilde destek çıkmasıydı. Bunun olmayacağı anlaşıldı. Çünkü devletin parası da, kaynağı da, takati de yok. Bankacılar ve sanayiciler karşılıklı uzlaşma, dayanışma ve birbirine destek olma yoluyla, biraz da dışarıdan takviye ile sorunlarını çözecekler.
       Dünya Bankası, yan kuruluşu IFC’yi devreye sokacak. İçeride ise alacaklı bankalar, borçlu şirketler, bir tüzel kişilik çatısı altında bir araya gelecekler. Varlık Yönetimi Şirketi örnekleri benzer programların uygulandığı ülkelerde bir çözüm organizasyonu olarak devreye sokulmuş.
       Başarılı örnekleri var. Ancak temeldeki sorun, samimiyet. Yani, borçluların borçlarına sadakatleri, alacaklıların yani bankaların da, bu konuda mevcut konöjonktürü göz önünde bulundurarak, biraz daha toleranslı davranmaları. Aksi durumda, inatlaşma sürerse, karşılıklı birbirini batırma dışında bir sonuç elde edilemez.
       Hatta, Türkiye’nin ciddi bir reel sektör krizine doğru gittiğini de söyleyebiliriz. Bankacılık kesimi gibi ciddi tutarda açık pozisyonu bulunan, reel kesim bu sorununu çözmek için yol yöntem arıyor, bulmaya çalışıyor, yardım bekliyor.
       Ancak bu yardım beklenirken, reel sektörün de “realiteyi” görmesi gerekiyor. Bu cümleden muradımız, daha önce de üstü örtülü olarak dile getirmeye çalıştığımız, ancak önceki gün yapılan Finans - Üretim Danışma Kurulu toplantısında aşikar bir şekilde ortaya çıkan dövizde kalma, dövize yüklenme yaklaşımı.
       Reel sektör kuruluşlarının bankalardan temin ettikleri kredileri, dövize yatırdıkları, bunlarla döviz aldıkları ve öylece tuttuklarına ilişkin tespitler mevcut. Daha önce de, ihracatçıların, turizmcilerin, bazı büyük reel sektör gruplarının, şirketlerinin varlıklarını, paralarını dövizde tuttuklarını, sahip oldukları dövizleri yurt dışında beklettiklerini, içeridekileri de, ekonomiye sokmadan tuttuklarını belirtmiştik. Şimdi bu tespit önceki gün yapılan toplantıda gündeme gelen konularla birlikte somutlaşmış, netleşmiş oluyor.
       Yani bir taraftan sorunlara çözüm, destek derken, diğer taraftan, kısıtlı kaynakları, sahip olunan varlıkları da, dövize yatırıp, kur artışından medet umarak, kazanmayı, kar elde etmeyi beklemek, reel sektör realitesi ile ne kadar bağdaşır. Geçmişte de, sanayi kuruluşlarının karlarının büyük ölçüde, faaliyet dışı alanlardan ve ağırlıkla da faizden olduğu biliniyordu.
       Yani bankalardan kredileri alıp, bu kredileri alınış amacına uygun kullanmak yerine yüksek faizli hazine bonosu, devlet tahviline yatırıp, kar ve kazanç elde edildiği biliniyordu.
       Hele, hele Halk Bankası’ndan, Ziraat Bankası’ndan KOBİ kredisi veya benzeri programlar dahilinde alınan düşük faizli uzun vadeli kredilerin, hatta aynı bankada repo ya da yüksek faizli vadeli hesapta tutulduğu, yine kamu borçlanma kağıtlarına yatırılıp, nemalandırıldığı, benzer uygulamanın döviz kredileri için de yapıldığı biliniyor.
       Ekonomik sıkıntıların atlatılması için, samimiyet ön planda olmalı. Bankalar kredileri vadesinden önce çağırıp, ya da fahiş faiz uygulayıp nasıl reel sektörün eleştirilerine muhatap oluyorlarsa, benzer şekilde reel sektörde kısıtlı olanaklarla sağlanan bu kredileri, yerinde kullanmak zorunda.
       Hem kur artışının, dalgalı kurun, devalüasyonun, şirketinizi içine düşürdüğü sıkıntıdan yakınacaksınız, hem de, elinizdeki, bankalardan aldığınız, sahip olduğunuz kaynakları, dövize yatıracaksınız. Reel sektör temsilcileri, örgüt yöneticileri de bu konuda hassa olmak zorunda.
       
ENERJİDE, GARANTİYE GARANTİ YOK!
       Üç haftadan bu yana süren reel sektör, sektör kurulu toplantıları dün tamamlanırken, sıra artık, oluşturulacak önlem paketine geldi. Aynı zamanda iki haftada iki kez toplanan enerji zirvelerinde de, tıkanıklıklar söz konusu.
       Enerji Piyasaları Yasasına eklenen ve 2002 sonuna kadar tamamlanıp, işletmeye alınmaları koşuluyla Hazine garantisinden yararlandırılmaları öngörülen, projelerin bir bölümünün iptal edilebileceği, konusunu dünkü sektör kurulu toplantılarında bizzat Devlet Bakanı Derviş dile getirdi.
       Geçen yıl başlayan garanti krizi, kilovat saat başına 10 - 12 sente varan fiyat garantileri ve satın alma taahhütleriyle oluşturulan Elektrik Satın Alma Anlaşmaları (ESA) tıkanıklığın temel noktalarını oluşturuyor.
       Her birisi ortalama 1 milyar dolarlık yatırımla gerçekleştirilecek Yap - İşlet - Devret (YİD) modelli 29 yeni santral projesinin tümüne garanti verilmesi, tümü için bulunacak finansmanın Hazine tarafından garanti edilmesi asgari 29 - 30 milyar dolarlık bir yük demek.
       Geçen yıl DPT Müsteşarı Dr. Akın İzmirlioğlu’nun bu projeler ve ESA’lar konusundaki eleştirilerini hatırlayalım.
       Her birisi 12 - 15 yıla varan ESA’larla, üretilecek elektriği belirtilen fiyatlardan satın alma yönünde verilen garantilerinin, ileride Türkiye’yi kullanmayacağı elektriğe, hatta enerji fazlasına yılda 7 - 7.5 milyar dolar bir ödeme yapmak zorunda bırakacağını söylemişti, DPT Müsteşarı.
       Nitekim Dünya Bankası da bu ESA’ları eleştirmiş, Türkiye’nin “pahalı” elektrik alım anlaşmaları yaptığını, bunun gelecekte enflasyonla mücadeleyi olumsuz etkileyeceğini bildiren raporunu, Hazine’ye ve Hükümete göndermişti.
       Şimdi durum ekonomik açıdan daha da sıkıntılı. Hazine bu garantileri projelerin tümü için vermek istemiyor. Türkiye’nin tüketim ve talep projeksiyonlarıyla ortaya çıkan ihtiyacı kadar üretilecek elektriğin alınmasını ve bu elektriği üretecek tesislere garanti verilmesini istiyor.
       Ancak büyük bölümü yabancı şirketlerce, bazıları yerli - yabancı şirket konsorsiyumlarınca gerçekleştirilecek, ağırlıkla ithal enerjiye (doğal gaz, ithal kömür, fuel oil, LPG) dayalı santral projelerinin garanti dışına çıkartılması, ya da iptal olasılıklarının belirmesi, Ankara’yı hareketlendirdi. Başta ABD hükümeti olmak üzere, santral projelerini yapacak firmaların ülkeleri (Almanya, Avusturya, Belçika) hükümete baskı yapıyorlar. Projelerden vazgeçilmemesini istiyorlar.
       Tabii bir yandan, Türkiye’nin IMF programına uymasını isteyen, bu yönde çeşitli şartlar öne süren ABD yönetiminin enerji projelerinde aksi tutumla, Hazinenin bu kadar büyük meblağlara garanti vermesi, bu borçları garanti etmesi, Türkiye’nin bu pahalı ESA’ları onaylamasını istemesi de ilginç değil mi?
       Enerji Bakanlığı bürokrasisinin kaygısı ise, yıllardır süren YİD modelli bu santral projeleri, bunlarla ilgili olarak yapılan ESA’lar verilen taahhütler, giderek 31 Ekim’de süresi dolacak işletme hakkı devirlerinin, garantilerinin verilememesi, kısmi garanti verilmesi, ya da bazılarının iptali durumunda, gündeme gelecek uluslar arası tahkim olasılığı.
       Bu konuda özellikle yabancı firmalar, girişimlerini yoğunlaştırdılar. Uluslar arası hukuk ve avukatlık şirketleri adeta Ankara’da cirit atmaya başladı. Bunca zamandır, bu projeler için yapılan masraflar, harcanan paralar, yitirilen zaman, kredili olarak yapılacak santrallar için dışarıdan bulunan finansmanın maliyeti, bankalara ödenen komisyonlar, alınan teminat mektupları vs. nedeniyle uğranılan kayıplardan ötürü, Enerji Bakanlığı ve Türk hükümeti uluslararası tahkim tehdidi ile karşı karşıya.
       İşletme hakkı devirleri, lisans verilmesi, konularında çözülemeyen KDV meselesi de Maliye ile Enerji Bakanlığı arasında müzakere konusu olmaya devam ediyor.
       Devlet Bakanı Derviş ile Enerji Bakanı Zeki Çakan arasındaki müzakerelerde de şu ana kadar sonuç yok. Hazine garanti vermemekte, hatta projelerin yarıdan fazlasının iptalinde ve elenmesinde kararlı. Enerji Bakanlığında ise Uluslar arası Tahkimin gölgesi dolaşıyor. Konu yakında hükümetin önüne, hatta bir liderler zirvesine getirilecek.
       Kısacası hesapsız - kitapsız verilen Enerji garantileri, imzalanan ESA’lar, Dünya Bankası’nın bile dudaklarını uçuklatan, dünyanın en pahalı elektrik alım taahhütleri baş ağrıtacak gibi.
       Diğer yanda da projelerden, garantiden, pahalı elektrikten vazgeçmenin bedeli, belki de daha yüksek tutarlarda, milyar dolarlar seviyesinde tazminatların hükmedilebileceği uluslararası tahkim ve yabancı şirketlerin Enerji Bakanlığını, Türk hükümetini “mahkum” ettirmesi olacak!
       Yabancı sermayeye güvence olsun diye Anayasa’ya konulan, kanunu çıkartılan Uluslararası Tahkim, muhtemelen enerji yatırımlarında, Türkiye’nin yabancı yatırımcılar karşısında ilk mahkumiyetine de “vesile” olacak.
       
 
       
    MSNBC News Dövize esaret, dolara mahkumiyet kader mi?
MSNBC News Küçük abdest 350, domatesin kilosu 250 bin!
MSNBC News Ekonomide ve siyasette 'hazan' randevusu
MSNBC News Hedeflemede "zımni ve zaruri" mutabakat
MSNBC News Siyasette ve ekonomide "yeni yönelişler" başlıyor
MSNBC News Programın "toplumsal tabanı" genişletiliyor... ESK nihayet!
MSNBC News Tek, yek, bir, yegan... Çare, biçare, naçar...
MSNBC News "Akılda" bir yıllık gecikme! "Dandik" liraya cazibe, "tepelenen" sanayiye rehabilite!
MSNBC News Hypo vereins, çok keyifli!
MSNBC News Teknokratlar mı, bürokratlar mı, seçim mi, bu hükümet mi?
MSNBC News Arjantin korkusu, Türkiye'ye siner mi?
MSNBC News Banka operasyonu, diplomasi - siyaset - ekonomi birlikte
MSNBC News Dalgalı kura devam, banka önlemlerine sürat
MSNBC News IMF, Türkiye'de siyasete bulaştı!
 
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları