|
Üç babanızla da konuştum. Birisi zaten sözümden çıkmaz. Ben gelmeden sakın konuşma demiştim, dediğimi yaptı. Öbürü zaten, her zaman mesud ve bahtiyardır, sorun çıkartmaz. Diğerine de zaten öksüz - yetimlerle uğraşmasını, bu işlere fazla bulaşmamasını söyledim. Tamam, Baş - Buş falan gibi şeyler söyledi, anlamadım. Neyse, hepsini bu çareye devam konusunda ikna ettim, istekli gördüm. Reçetede yazdıklarımı aynen uygularsanız, öyle üretim, büyüme,falan gibi, işçiye, memura, çiftçiye tedavi dışı yollara tevessül etmezseniz, milletçe perhize devam ederseniz, üç haftaya kadar iyileşme belirtileri zaten ortaya çıkar. Bundan böyle tedavinizle, asistanım Kemal Bey ilgilenecek, nekahat döneminde hep yanınızda olacak. Kendisi iyi bir mütehassıstır. Dediğinden sakın çıkmayın. Hazinedeki, Merkez Bankası ve Maliyedeki intörnlerle de konuştum. Acil bir durum olduğunda, saat kaç olursa olsun beni arayacaklar. Ben zaten her sabah altıda kalkar ateşinize bakarım. Merkez Bankasının dolarlarını sayarım. Bir kez daha yineliyorum. Çapa, çıpa, sabit, endekslemeli, endekslemesiz, bütün ilaçları denedik, iflah olamadınız. Bu dalgalı tedavi yöntemi, tek, yek, son, yegane çareniz. Ona göre. Birinci başkan vekilinin kapı aralığından bize fısıldadıkları bunlar. Tabii beyefendi ile fazla halvet olamadığımız için kendilerine Naber Sıtan diyemiyoruz. Başbakanımızın bile Sayın Fişer diye hitap ettikleri bu enternasyonel zata, bizim Sıtan dememiz, haddimizi aşmak, olur. Gelmeden önce, dalgalı kur rejiminde esneklik beklentileri, ekonominin acil sorunları, durumun böyle gidemeyeceği, üretmeyen bir ekonominin ayakta duramayacağı gibi meseleler dile getiriliyordu. Ancak Çırağan Sarayında yapılan kahvaltı, öğlen ve akşam yemeklerinden sonra, katılımcıların hemen tamamı ikna olmuş görünüyorlardı. Yani, bu tedavinin, uygulanan bu program reçetesinin tek yol, bir tek çözüm, yegane formül, olduğu, başka bir tedavinin mevzubahis dahi olamayacağı, düşünülmemesi, konuşulmaması, akıllara bile getirilmemesi gerektiği konusunda, hemfikir olma hali hakim görünüyor. Tabii içeride ne olduğunu bilemiyoruz. Nasıl ikna edildiler? Aklımıza gelmiyor da değil hani. Sakın elektrik verilmiş olmasın! Her şey bir yana, bir kez daha yinelemek istiyoruz ki, Türkiyeyi böylesine mahkum ve çaresiz görmek, göstermek, ayıp! Altı üstü, bizim müsteşarımız seviyesindeki bir IMF bürokratının her dediğine Allah kelamı gibi inanıp, iman etmek, bu ekonominin hakikatlerini görmemek yolunu seçmek, üç haftalık, ya da mevsimlik, veya dönemlik vadelere kanıp, o günlerin gelmesini beklemek, hangi idrake sığar? IMFnin bile kırılgandı, eksikleri, yanlışları hataları vardı, Kasımda krize gidileceği görülüyordu dediği programa da hiç tartışmaksızın, mucizevi formül niteliği atfederek, yapılan yanlışların şimdi, aynen ve tekraren benzeri ile karşı karşıyayız. Türkiye küçülerek, hem de öngörülenin iki misli küçülerek nereye varacak? Cari işlemlerin yıl sonunda 5 milyar dolar fazla vermesi yönünde yapılan hedef revizyonuna sevinmek doğru mu? Bu demektir ki, iyice büzülüp, küçüleceğiz. Yatırım yapmayacağız. İthalatı asgarinin de altına indireceğiz. Tüketimi kast etmiyoruz. Yatırım malı, sınai üretim için gerekli hammaddenin, sınai maddenin ithalatını dahi yapmaktan imtina eden bir ekonomi, nasıl canlanacak, büyümeyi hatırlayacak? Kaldı ki, programa ve hedeflerine itimat açısından bakıldığında da, bu yıl sonuna kadar yüzde 5.5 küçülecek, negatif büyüyecek bir ekonomi, bunun üzerine gelecek yıl yüzde 5 pozitif büyümeyi nasıl gerçekleştirecek? Gerçekleştirse bile, bu demektir ki, gelecek yıl Türkiye ekonomisi, ancak 1998 - 1999 seviyelerine gelebilecek. Böylesine aklını, fikrini, beynini dövizle ve faizle bozmuş bir ekonomi sahnesinde, nasıl bir senaryodur ki, sahneye konulan, Türk lirasına cazibe kazandırma tedbirlerinin açıklandığı gün dahi, Türkiye Hazinesi, iç borçlanmasını dövize endeksli olarak yapma kararı alıyor ve uyguluyor? Bu ekonomiyi yönetenlerin, birbirinden haberi yok mu? Zaten, takas işlemi ile üstlenilen kur riskinin üzerine, bir de şimdi dövize endeksli iç borçlanmadan mütevellit kur riski geliyor. Anlaşılan o ki, Hazinemiz bu modeli başı sıkıştıkça da uygulayacak. O takdirde, bu programa, hedeflerine, ülke ekonomisinin istikbaline itimat etmesini istediğiniz, ülke insanından ve kurumlarından yapılan beyanlara, ilan edilen hedeflere inanmasını nasıl bekleyeceksiniz? Daha geçen yıl bu memlekette Türkiye enflasyonu yeniyor! kumpanyaları düzenlenmişti. Şimdi, duyuyoruz ki, İzmirde, küçük esnaf, orta boy işyeri sahipleri, döviz ile alışverişe, ödemelere karşı kumpanya başlatmışlar. Memleket ahalisinin hissiyatı bu iken, dövizle yatıp kalkan, ekonomi çarkının yarısından fazlasını döviz üzerine inşa etmiş, giderek bu nispetin artma temayülü gösterdiği, bir yapıdan nasıl çıkılacak? Terbiyemiz müsaade etmiyor ama, aflarına sığınarak, yakın dostlarının tabiriyle Sıtan Beyefendinin Çırağan Sarayında katıldığı münazara ve münakaşalardan, bu yönde müspet bir netice çıkmadığı, zaten bu mevzunun gündeme de gelmediği anlaşılıyor. Parasını dalgaların tesirine açık halde okyanuslara salmış Türkiye, hergün yoksullaşan, fakirleşen, sefilleşen, insanlarından, milli paralarına dönmelerini, itimat etmelerini nasıl isteyecek? İnsanınızın önüne, üretmemeyi, çalışmamayı, işsizliği, ülke olarak küçülüp - büzülmeyi, hedefleyen bir programı alternatifsiz tek çare, tek çözüm, tek model, yegane şifa olarak koyarsanız, bigünah onları, döviz - faiz boyunduruğunda biçare - naçar bırakırsanız, istikbalinin garantisini, dolar veya mark ile temin etmeye teşvik ederseniz, varılacak menzilin ilk safhası ekonomik esaret, ardından da fertler, şirketler, bankalar ve nihayet top yekun esarettir. Bunun küreselleşme veya benzeri tezlerle alakası yoktur. Bu bile, bile, göz göre, göre, yanlışta ısrardır. Üstelik de adamlar, size, daha önce de yanlış yaptıklarını söyledikleri halde! Türkiyeyi tek çareye mahkum etmek yanlıştır, ayıptır, aymazlıktır! Bu ülkede bu kadar iktisatçı, bu kadar bankacı, bu kadar iş adamı var. İşçileri, memurları, çiftçileri, esnafı var. Bu memleketin bu kadar potansiyeli, resmi kayıtlara göre de insanlarının elinde, cebinde asgari 50 - 60 milyar doları var. Artık, bu ülkeyi ve insanlarını bildiğini bilemez, geleceğini göremez, dövizin ve faizin afyonuyla uyuşmuş, borçla yatıp, her sabah borcu katlanarak uyanan, akıl satın aldıkça batan, kendi aklını ve iradesini dahi kullanamaz hale sokan, umudunu, istikbalini dolar kurunun yükselmesi, faizin arşı alaya çıkması, yattığı yerden para kazanması gibi alışkanlıklara düçar eden, bu IMF anlaşmasının yırtılması; memleket düşünürlerinin, iktisatçılarının, siyasetçi ve dahi her sektör adamının mümessillerinin bir araya gelip, kollektif aklı ön plana çıkartarak, Ulusal bir plan, program ve stratejiyi hazırlayıp, milletin önüne koymak gerek. Kollektif akıldan korkmayalım. Endişe duymayalım. Akılın, akıldan üstün olduğunu da unutmayalım. Sıtanın aklından daha iyi akıllarımız olduğuna da inanalım. Türkiye planı, programı unuttu. Yapılan beş yıllık planlar tozlu raflara terk edildi. Daha geçen yıl TBMMnin kabul ettiği, sekizinci beş yıllık plan, ulusal strateji, 2023 hedefleri nerede? Günü kurtarmak, sabah ile akşam kurları arasındaki farktan, makastan, cebe kazanç atmak, nerede ise milli vasfımız oldu. Bir kez daha yineleyelim; bugün itibariyle gidip gelen olmadığı için bilmediğimiz, sadece ölüme çare yoktur! Onun haricinde, hiçbir şeyin tek çözümü, tek çaresi, tek formülü, yegane modeli olamaz. Hele, hele bir ülkenin, bir milletin istikbali, bir masa şefi ile, onun amirlerinin hazırladığı, münakaşası bile nerede ise men edilmiş, bir tek reçeteye bağlanıp, makhum edilemez. Bu ne milliyetçiliktir, ne şovenizmdir. Bir ülkenin kendi istikbaline, kaderine, insanlarının atide kendileri için nasıl bir hayat düşlediklerine ve düşlerine sahip çıkma isteklerine dairdir. Çare de vardır, formül de vardır, çözüm de vardır. Hem de çeşit çeşittir. Mühim olan, evvel emirde, tek çözüm boyunduruğundan kurtulmak, bu kerameti kendinden menkul, iki ay geçmeden miyadı dolan, hedefleri şaşan, insanı, üretimi, dışlayan ve yok sayan reçeteyi, yırtıp atmak, sonra da hep birlikte kollektif aklı ön plana çıkartıp, kendi kendimize ne yapacağımıza, nerede, neyi, nasıl gerçekleştireceğimize karar vermekle ilk adımı atmış olacağız. Akıl satın alan değil, akıl satan olmak zorundayız. Unutmayalım, satın alınan her aklın gerisinde satanın menfaati, vardır ve tabiidir. Bize kamu bankalarını satın - kapatın diyenlerin kendilerinde kamu bankaları varsa, bize KİTler kambur atın gitsin diyenlerin, kendilerinde en büyük kuruluşları KİT ise, bizi kendi paralarının esiri yapanların, kendi ülkelerinde, ecnebi paralara kontrol, takip ve sorgu mevzu bahis ise, satın aldığımız aklı, şöyle bir evirip, çevirip bakalım. Sıtanın dediklerini de İngilizce meali ile manşetlere taşımak yerine, altını kazıyalım, bakalım. Hangi çapanoğlu var gerisinde? | ||||
"Akılda" bir yıllık gecikme!
"Dandik" liraya cazibe, "tepelenen" sanayiye rehabilite! Hypo vereins, çok keyifli! Teknokratlar mı, bürokratlar mı, seçim mi, bu hükümet mi? Arjantin korkusu, Türkiye'ye siner mi? Banka operasyonu, diplomasi - siyaset - ekonomi birlikte Dalgalı kura devam, banka önlemlerine sürat IMF, Türkiye'de siyasete bulaştı! |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||