|
Dün gerçekleşen beş tutuklamadan sonra Ankara Emniyet Müdürü Hasan Yücesanın operasyon kapsamındaki gözaltıların 50ye ulaştığı yönündeki açıklamaları geldi. Gözaltıların müsteşar muavini seviyesine yükselmesi, bazı bakanlık üst düzey bürokratlarının da gözaltına alınması, bu arada Kızılaydaki bazı yönetici ve şube müdürlerini de kapsaması, Kızılay üzerinden daha yukarılara, ulaşılacağı izlenimini veriyor. 1999 Seçimlerinde MHPden milletvekili adayı olan, sonrasında da Bayındırlık ve İskan Bakanlığında Müsteşarlık görevine getirilen Ali Helvacının aynı zamanda Kızılay Merkez Yönetimine girişini sağlayan olaylı genel kurullar, bilahare Emekli Sandığının iştiraki Emek İnşaat yönetim kuruluna da bu vesile ile, Kızılay hisselerini temsilen girmesinden yola çıkılarak kurulan bağlantı ve iddialar Başkent siyasi kulislerinde dile getiriliyor. Her ne kadar koalisyon liderleri, bakanlar, parti sözcüleri açıklamalarında Beyaz Enerjiye karşılık Vurgun Operasyonu gibi bir hesaplaşma yaklaşımının olmadığını, devlette husumet olamayacağını söyleyip, bu yönde mesajlar verseler de fikir ile zikirin farklı olduğu izlenimi güçleniyor. Bayındırlık ve İskan Bakanı Koray Aydının, MHP lideri ile arasının soğuk olduğu iddiaları da kulislere aktarılırken, bu çerçevede MHPnin zayıf halkadan vurulması stratejisinin izlendiği iddiaları ortaya atılıyor. Siyasi hesaplar ne olursa olsun, ortada ciddi bazı iddiaların, ihale organizasyonlarının bulunduğu trilyonlarla hesaplanan kamu kaynağının haksız yere gasp edildiği, ilk izlenimler olarak ortada. Yargılama sürecinin sonunda nereye varılacağını, kimlere ve nerelere ulaşılacağını zaman gösterecek. Ancak, şunu tespit etmekte yarar var. Türkiyenin bugün en büyükleri de dahil, müteahhitlik şirketlerinin hemen tamamı, devletten aldıkları işlerle, devlete yaptıkları işlerle büyüdüler. İhale yasasının, devlet ihale sisteminin bu tür kayıp ve kaçakları önleyemediği açık. Geçen yazımızda da vurguladığımız gibi, hükümet içinde önümüzdeki günlerde yeni sorun olmaya aday konulardan bir tanesini Devlet İhale Yasası oluşturuyor. Ancak bunun öncesinde, yasa tasarısının sahibi Bayındırlık Bakanlığının bizzat bir vurgun operasyonuna konu olması da, tasarıyla ilgili tartışmaların daha da sert geçeceğinin işareti. Vurgun Operasyonunun MHPye bağlı bir bakanlığı ve Kızılayın da kapsama dahil olmasıyla, bu kuruluşun ve bakanlığın en tepesindeki isimleri de hedef aldığı izlenimi güçlenirken, Enerji alanında suhulete bürünen Beyaz Enerji, Mavi Akım gibi soruşturmalarda, yeni patlamalara da hazır olmak gerek. Görünen o ki, giderek hükümeti çok derinden sarsacak, belki koalisyonu silkeleyecek bir siyasi hesaplaşmaya da dönüşmeye aday bu operasyonlardan enerjiye dönük olanların dosyaları yeniden hareketlenecek. Son birkaç haftadır Enerji Piyasaları Yasası kapsamında 29 Yap - İşlet - Devret (YİD) projesi ile ilgili yürütülen garanti pazarlıkları, bu santralların yapımcısı yerli - yabancı firmalarla geçmiş dönemlerde imzalanmış garanti ve elektrik satın alma anlaşmalarını (ESA) ciddi biçimde tartışla gündemine getirecek. HAZİNENİN ŞANLI GARANTİ DİRENİŞİ Şimdi Devlet Bakanı Kemal Derviş ve Hazine yönetimi, garantiler konusunda ayak sürürken, ABD hükümetinin bu konuda bizzat devreye girmesi, Dünya Bankası Enerji Misyonunu Ankaraya getirmesi, projelerin iptal edilmemesi, ya da vazgeçilmemesi yönünde ısrarlı olması, yapılan anlaşmaların gerçek içeriğinin tam olarak herkesin, bilgisine sunulması konusunu daha güncel ve sıcak hale getiriyor. YİD modeli ile yapılacak kimi yatırımlar için kilovatsaat başına 12 - 19 sent arasında değişen fiyatlarla ve 15 yıla varan sürelerle, üretilecek elektriğin tümünü satın alma garantilerinin verildiği, bu yönde taahhütlerin kabul edildiği yönünde yayılan söylentiler, ister istemez akıllara acabaları getiriyor. Hala Enerji Piyasaları Üst Kurulu üyelerinin atanamaması, yasanın öngördüğü regulatory bodynin, düzenleyici kurulun) faaliyete geçememesi, lisans verme işlemlerinin başlayamaması, bu kritik sektörde sorunlar yumağı olarak duruyor. Dünya Bankası Türkiye Enerji Misyonu Şefi James Mooseun son olarak üst kurul üyelerinin bu ay sonuna kadar atanması talebini hükümete ve ekonomi yönetimine ilettiğini biliyoruz. Ancak, koalisyon kendi içinde bir uzlaşıya varamadığı için, özerk üst kurul üyelerinin atanmasında bile, her ortak uzmanlıktan, yetkinlikten ziyade, kendine yakın isimlerin kurulda görev almasında ısrarlı olduğu için, IMF ve Dünya Bankasının eleştirilerine karşın yasa çıkalı sekiz ay olduğu halde, atamalar yapılamadı. Dünya örneklerinde, enerji proje ve özelleştirmelerinde, havuz sistemi uygulanırken, yani üretilen tüm elektriğin bir havuzda toplanması, rekabetçi bir ortamda, fiyatın gelen tekliflerle belirlenip, havuzdan yapılması uygulamasına karşın, bizde yüksek fiyatlardan üretilecek elektriğin tümüne 10 yılı aşan sürelerle alım garantisi verilmesi, ülkenin geleceğini de bir anlamda riske sokuyor. Diğer yandan, yine dünya örneklerinde, garanti ve taahhütlerin oranı, üretilen elektriğin azami yüzde 50si düzeyinde olurken, Türkiyede yüzde 100 düzeyinde olması da soru işaretlerini, yapılan pazarlıkların mahiyeti ile, anlaşmaların içeriğini sorgulama gereğini ortaya çıkartıyor. Düşününüz ki, bu garantiler ve alım taahhütleri yürürlükte olsaydı, geçen yıl enerji darboğazı olacağı gerekçesiyle Türkiyeye satılmak istenilen her birisi milyonlarca dolarlık, onlarca yüzer - gezer (mobil) santrallar alınmış olsaydı, ekonominin bu küçülme döneminde, enerji talebinin aksine azaldığı bu ortamda, Türkiye ne kadar yüksek bir maliyetle ve kullanmadığı elektriğe para ödemekle karşı karşıya kalacaktı. DPT KÜÇÜLME SÜRECEK SANTRALA GEREK YOK! DPTnin yaptığı çalışmaya göre, 2002 yılında da ekonominin bu yıl küçülme eğilimine girmesi nedeniyle enerji talebinde bir artış olmayacak. Zaten Enerji Bakanlığı verileri ve projeksiyonları da, elektrik talebindeki (dolayısıyla sanayi üretimindeki düşüş, kapasite kullanımındaki gerilemeden ötürü) azalmadan ötürü, herhangi bir yeni yatırım yapılmadığı halde, bu kış elektrik kesintisi ve darboğazı olmayacağını gösteriyor. Bakan Çakanın açıklamaları da bu yönde. Dolayısıyla, şimdi bu onlarca yeni santrala hazine garantisi verilse, bunların yapımına başlansa, milyonlarca dolar yeni borca girilse ve yasanın öngördüğü şekilde bu tesisler 2002 sonuna kadar da işletmeye alınsa (aslında bu mümkün görünmüyor, muhtemelen yasada değişikliğe gidilecek ve süre azıtılacak) üretilecek milyarlarca kilovatsaat elektrik ne olacak? Toprağa verilecek. Kullanılmadığı halde, garanti ve taahhütler nedeniyle bu elektrik satın alınacak, parası ödenecek. Bulgaristan ile yapılan ESAdan ötürü zaten bu ülkeye ciddi bir tazminat ödendiği söyleniyor. Yani belirlenen miktarın altında elektrik alınsa da, sözleşmede belirtilen tutar üzerinden tümü alınıyormuş gibi parası ödenmek zorunda. Diğer yanda ikili protokollerle finansmanı karşı ülkelerce sağlanmak üzere ABD, Rusya, Kanada, Avusturya, Fransa ile yapılmış anlaşmalarda da, 30 Hidroelektrik Santral yapımı öngörülmüş. Bir yandan Türkiyenin doğal su kaynaklarını değerlendirmeye yönelik ikili anlaşmalara bağlanmış HESler, diğer yanda ağırlıkla doğal gaz, fuel - oil, LPG veya ithal kömür ile çalışacak garanti ve taahhütler verilmiş, şimdi bunlardan cayma yolları aranan milyarlarca dolarlık santrallar. Üstelik yapılan anlaşmalarda verilen garantiler arasında doğal gazın temini tümüyle BOTAŞa yüklenmiş. Yani santral yapımı tamamlanıp bittiğinde, BOTAŞ henüz gazı veremez durumda ise, santral elektrik üretmese bile, üretiyormuş gibi 15 yıl süreyle satın alınacağı taahhüt edilen elektrik fiyatı üzerinden, yapımcı firmalara para ödenecek. En cahil insanların bile imzalamayacağı, böyle anlaşmalar nasıl imzalanmış akla ziyan bu taahhütler garantiler nasıl verilmiş? MÜŞAVİRE BAK MÜŞAVİRE Şimdi Hazine garantileri geçersiz kılmanın yollarını ararken, YİDli santralları yapacak firmalar ise, üç - dört yıldır bu işle uğraşmalarının, yaptıkları masrafların karşılanması girişimleri çerçevesinde uluslar arası tahkime gitme hazırlığı yapıyorlar. Hem de biliyor musunuz ki, bu girişimleri hukuki boyuta taşımaya çalışan, yabancı hukuk şirketlerinden bazıları aynı zamanda hem şirketlerin, hem TEAŞın, hukuk müşaviri konumunda. Hatta içlerinden bir tanesi, hem TEAŞa, hem enerji bakanlığına, hem yabancı şirketlere hukuk danışmanlığı yaparken, bu projeleri takip ederken, hem de Enerji Piyasaları Üst Kurulunun kuruluş, işleyiş ve çalışma ilkeleri, yönetmelikleri, konusunda yani piyasaların nasıl oluşturulacağı konusunda da danışmanlık hizmeti veriyor. Yani anlayacağınız, hem avukat, hem hakim, hem savcı, hem danışman, hem hukukçu, hem her şey, hem de tarafların tümüne birden hizmet veriyor. Bizim bürokrasimiz de bu işlerden nasıl yırtarız diye debelenip duruyor. Enerji Piyasaları Yasası Ocak ayı sonunda çıktığı halde, dünkü Bakanlar Kurulunda Başbakan Ecevit enerji projeleri ve özelleştirmeleri konusunda, tüm yaşanan sorunları çözecek temel bir hukuki düzenlemenin hazırlanması ve süratle bakanlar kuruluna getirilip, tartışılarak, TBMMye sevk edilip yasalaştırılması talimatını veriyor. Yani Bankalar Kanunu hani, iki yılda dört kez değişti, her seferinde yeniden yanlış yapıldı ya. Şimdi de enerji yasası daha üzerinden bir yıl geçmeden herhalde tümüyle değişecek. Türkiye en kıymetli şeyin zaman olduğunu ne zaman anlayacak? Tabii her şey ülke yararı, yurttaş menfaati, kamusal çıkardan önce, siyasi hesap, siyasi güç ve planlarla yapılmaya kalkışılınca böyle oluyor. Hani, günün birinde gerekirse kullanırım düşüncesiyle, yasaların içine dinamitler, mayınlar, anlaşmalara kıyaklar yerleştiriliyor. İşler sarpa sarınca da, boş ver yeni yasa yapalım havasına giriliyor. Devlet İhale Yasası yakında gelecek, sanırız kıyamet kopacak. Anlaşılan o ki, Enerji Piyasaları Yasası da (Petrol Yasası hala çıkmadı) sil baştan yapılacak. Üç ortaklı koalisyonun iki ortağı, bu yasalar üzerinden kozlarını ortaya koyup, hesaplarını paylaşacak. Kızılay üzerinden MHP, Enerji üzerinden de ANAP siyaseten vurulmaya çalışılacak. Bakalım kurşun DSPye nereden gelecek? | ||||
Reel sektörün realitesi, enerjinin garantisi Dövize esaret, dolara mahkumiyet kader mi? Küçük abdest 350, domatesin kilosu 250 bin! Ekonomide ve siyasette 'hazan' randevusu Hedeflemede "zımni ve zaruri" mutabakat Siyasette ve ekonomide "yeni yönelişler" başlıyor Programın "toplumsal tabanı" genişletiliyor... ESK nihayet! Tek, yek, bir, yegan... Çare, biçare, naçar... "Akılda" bir yıllık gecikme! "Dandik" liraya cazibe, "tepelenen" sanayiye rehabilite! Hypo vereins, çok keyifli! Teknokratlar mı, bürokratlar mı, seçim mi, bu hükümet mi? Arjantin korkusu, Türkiye'ye siner mi? Banka operasyonu, diplomasi - siyaset - ekonomi birlikte Dalgalı kura devam, banka önlemlerine sürat IMF, Türkiye'de siyasete bulaştı! |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||