| | | Bir parti lideri, geçmişte, Abdullah Öcalan’la görüştü diye, o gün kendisini hain ilan edenleri bugün ‘milli kuvvetler’ diye niteleyebiliyor. Onun açıkladığı bazı belgeler, geçmişte kendisini hain ilan edenler tarafından bulunmaz nimet olarak kabul ediliyor.
Tabi bütün bunları unutmak gerek Türkiye’de. Sadece bunları da değil, şunları da unutmak gerek, örneğin... Türkiye’yi Gümrük Birliği’ne soktuğu için “Avrupa Fatihi” ilan edilen bir lider, ki o karar bugün bile Türkiye’nin lehine mi, aleyhine mi diye tartışılıyor, bugün AB konusunda kılını bile kıpırdatmıyor. Aksine AB kriterlerini çok iyi bildiği halde idamın kaldırılmasına karşı çıkıyor, AB ile ilgili uyum yasalarının Meclis’te geçmemesi için el kaldırıyor, kaldırtıyor.
AB’yi geçmişte ‘Hıristiyan Kulubü’ ilan eden partiler, 28 Şubat’tan sonra AB’ci kesilmişti ya, onlar da bugünlerde sümen altına sığınmış durumdalar. Sesleri, solukları kesildi.
Bunları görünce, geçmişten beri AB konusunda istekli görünüp, özünde karşı çıkanlara söylenecek söze gerek bile yok. Ama anlayışları böyle işte. AB’yi savunduklarını ileri sürenler ortalıkta görünmemeyi yeğleyince, kritik dönemece gelindiği anda, AB karşıtları ortalığı boş buldu. AB’nin Türkiye’yi parçalamak için ne kadar istekli ve PKK’nın güdümünde olduğu, Ermeni soykırımını tanıması için Türkiye’ye baskı yaptığını, Türkiye ‘yi yönetenlere hakeret ettiğini, Kıbrıs’ı Rum adası haline getirmek istediğini, her alanda Türkiye’yi dinamitlediğini anlatıp duruyorlar.
Ama zamanı geldiğinde, her fırsattı, hemen ortalığa çıkıp, “Türkiye güçlüdür, bölünmez, parçalanamaz” diyede nutuk atıyorlar. İşi öyle bir noktaya vardırıyorlar ki, AB’ye girilmesini savunanlar, sanki vatan haini. Ben anlayamıyorum, bu mantığı. Ve de “Hadi oradan” diyesim geliyor. Asıl onların Türkiye’nin gücüne inanmadığını, Türkiye’yi PKK karşısında bile küçük gösterdiklerini düşünüyorum. Çünkü, PKK’ya o kadar büyük güçler vehmediyorlar ki, bu PKK nasıl devasa bir örgütse, AB ülkelerinin tamamını, ABD’yi ve de tüm dünya alemi korkutmuş, etki alanına almış, kendisine destekçi yapmış. PKK, isterse yarın hemen Türkiye’yi bölebilir.
PKK’yı küçümsemek gibi bir düşüncem asla yok, ama sormak istiyorum; Birincisi PKK gerçekten bu kadar güçlü mü? Eğer öyleyse Türkiye’nin gücü ne? Ben aksini düşünüyorum. PKK’nın gücü abartılıyor, Türkiye’nin gücü ise küçültülüyor. “Türkiye” diye diye bu güzelim ülkeye haksızlık ediyorlar. PKK eğer bu kadar güçlüyse, bu PKK’nın başarısı değil, bu anlayışın yanlışlığıdır. Bu yanlıştan dönülmeli. Türkiye’yi güvenmeli. | |
|
Türkiye, AB üyeliğini, bu ülkenin kuruluş felsefesinin hayata geçirilmesi; gelinen noktada Türkiye’nin daha güçlü bir ekonomiye, daha saygın bir demokrasiye sahip ve böylece dünya üzerinde daha etkin bir ülke olması amacıyla yapılan bir girişim diye görmeli. 30 yıl öncesinin ve bugünün Yunanistan’ı, Portekizi, İspanya’sı ile Türkiye ‘yi kıyaslamak bile bence yeterli gerekçedir. AB üyesi olmuş bir Türkiye, terörle çok daha kolay mücadele edebilecek, bölücülüğün üstesinden daha rahat gelebilecek, ekonomisini güçlendirerek, dışarıya daha rahat açılabilecek, vatandaşına daha iyi bir yaşam olanağı yaratacağından, ülkesine bugünden daha çok bağımlı insanların yurdu olacak. Bu ülkenin vatandaşları onurlu birer dünya vatandaşı olacak.
Türkiye, 30 yıl önce AB trenini kaçırdığına bugün pişman mı, değil mi sorusunun yanıtı samimi olarak verilmeli. Samimi yanıt, “Pişman”sa, o zaman 30 yıl sonra daha büyük bir pişmanlık yaşamamak için, bugün aklı öne çıkarmak gerek.
| |