|
|
Süper Lig amacına ulaştı (!) Trabzon'da kırılan koltuklar 12 Dev Adam ve Formula 1 Taraftar kimliği mi, fair-play mi? Ekonomi mi, spor mu? |
|||
Öncelikle bir yanlış anlamayı ortadan kaldıralım: Bu Şenol Güneşi savunma yazısı değil; bu yazı daha çok genel prensipler üzerine... Hayatta savunmaya çalıştığımız bazı prensipleri, söz konusu tartışma konusu spor olduğunda neden değiştirelim ki? Euro 2000de basın mensuplarının çoğu Mustafa Denizliye ve Milli Takıma yüklendiğinde savunduğumuz fikirleri, sözkonusu kişi Şenol Güneş olduğu için rafa mı kaldıralım? GEÇMİŞE DÖNÜŞ Aslında Türkiyede yaşayan biri olarak, geçmişte yaşanan bazı olayların (örneğin Euro 2000de yaşananların), bazılarına, bazı dersleri vereceğini düşünmenin yanlış olduğunu biliyorum; çünkü biliyorum ki biz hafızası zayıf bir milletiz, yaptığımız hatalardan ders almamayı erdem sayar, karşılaştığımız kötü sonuçlarda başkalarını suçlamayı tercih ederiz. Bu nedenle Euro 2000 döneminde Mustafa Denizliye ve bazı futbolculara (Denizli hakkında yazılanları hatırlayanlarınız olacaktır, Portekiz maçında kırmızı kart gören Alpayın Türkiyeden özür dilemesi gerektiği savunulmuştu) yapılanların, Kore/Japonya 2002de de Şenol Güneşe yapılması çok da sürpriz olmadı; bizi şaşırtan tek nokta Euro 2000de futbolcular da abartılı eleştiri oklarından nasibini alırken, artık (Ümit Davala ve Hakan Şükürü dışarıda bırakırsak) hedefte sadece Şenol Güneşin olmasıydı... ŞENOL GÜNEŞ NE KADAR SUÇLU? Milli Takımın oyunundan memnun muyum? Hayır. Bu kadar kötü futbol oynayan, bu kadar silik bir takımdan hiç bir futbol seyircisi memnun olamaz ki (ne yazık ki aynı cümleyi Euro 2000deki takım için de kullanmıştım)... Hele bu takım sizin takımınızsa, tabii ki bundan sorumlu olduğunu düşündüğünüz kişileri de eleştirme hakkınız doğacaktır. Milli Takımın, dış basında Kupanın en iyi maçlarından biri olarak nitelendirilen Brezilya-Türkiye maçındaki anlamsız penaltıyla yenilmesi de bu hakkınızı elinizden almaz. Milli Takımın iyi bir oyun ortaya koymadığı bir gerçek, Şenol Güneşin oyuna katkısının fazla olmadığı ve Millilerin bu turnuvaya -psikilojik olarak- iyi hazırlanmadıkları da... Bu gerçekleri reddetmenin anlamsız olduğunu düşünüyorum. Aynen Milyon dolar alıyorlar, iyi oynadıklarında sırtlarını sıvazlıyoruz, kötü oynadıklarında da yerden yere vururuz demenin, sokakta herhangi birine söylendiğinde hukuki açıdan ceza gerektireceğini düşündüğümüz düşünceleri, satır aralarına ve başlıklara taşımak kadar anlamsız, hatta terbiyesizce olduğunu düşündüğüm gibi. ŞENOL GÜNEŞİN HATALARI Milli Takım teknik direktörü iyi çalıştırıcı değil, iyi seçici olmak zorundadır. Sistemini belirler ve bu sisteme uygun, bu sisteme hazır oyuncuları takıma adapte eder. Gençleri Milli Takıma kazandırmak gibi bir zorunluluğu yoktur; ondan istenen ülkenin o dönemdeki en iyi oyuncularını alması, hazırlık yapılan turnuvaya kadar bu oyuncuları en iyi şekilde sistemine adapte etmesi, turnuva süresince de oyuncularını dış etkenlerden en iyi biçimde koruyarak, rahat bir kafayla, iyi bir motivasyon ve konsantrasyonla maçlara çıkarmasıdır. Bence Şenol Güneş futbolcu seçiminde çok da hatalı davranmadı. 23 kişilik kadroyu seçerken, kafasındaki oyun planına uyup uymayacağını düşünmeden, ülkedeki diplamalı-diplomasız teknik direktörlerin yüzde 90a yakın onay vereceği bir kadro seçti Güneş. Belki iki ay öncesine kadar Milan neden sağ kanada adam arıyor ki, Ümiti koy oraya oynasın denilen Ümit Davalayı Tayfuna tercih etmesi ya da Ogünü dışarıda bırakması eleştirilebilir ama bu eleştirilerin dozu, ancak ve ancak Arjantin teknik direktörünün (Barcelonanın yıldızı) Saviolayı takıma almamasına yapılacak eleştiriler kadar olması gerekir. Bence Şenol Güneşin takımı sahaya sürerken bir sistemi olmadığı da çok doğru değil; Şenol Güneşin sağlam bir defans kurgusu yaratabilmek, ayağa pas yaparak topa sahip olmak ve oyunun kontrolünü elinde tutmak üzerine kurulu bir sistemi vardı... Buradaki asıl hata, seçilen oyuncuların bu sistemi uygulamalarının zorluğunun anlaşılmaması yani Milli Takımın, kulüp takımlarıyla karıştırılmasıydı. Güneşin ihtiyacı olan, savaşabilecek oyuncularla desteklenmiş ama yıldızlara sahip bir takımdı, tamamı kendini yıldız gören ve takım kimliği arayan 23 kişilik bir topluluk değil. TAKIM OLAMAYAN TÜRKİYE Kulüp takımları futbolun artık ticari bir oyun olduğu gerçeğini gözardı edemeyecekleri için yıldız oyunculara ihtiyaç duyarlar. Hem de birden fazla. Savaşçılar onlara destek olur. Yıldız oyuncular ise (belki de profesyonel oldukları için) kulüplerinde performanslarını en üst seviyede gösterirler. Zaten bu nedenle, uluslararası turnuvalarda genelde yıldızlar değil, yıldız seviyesine yükselmek isteyenler ön plana çıkar. Kulüpleri yıldızlar taşıyabilir, Milli Takımda ise önemli olan formadır. Turnuva öncesi en zayıf ekip olarak gösterilenlerin, formayı giydikten sonra takım olmayı başarması da bunun en önemli örneği bana göre. SUÇLU AYAĞA KALK Milli Takım yönetimi, Federasyon ya da futbolcular ne kadar suçlu? İşte yanıtlanması zor sorulardan biri de bu... İşin kolayına kaçıp tüm suçu Şenol Güneşe yükleyebiliriz, kötü kadro kurmadığını ama o kadroyu kötü kullandığını söyleyebiliriz. Ya da suçu Futbol Federasyonuna yükleyebiliriz. Ya da futbolcuların bir kısmına... Ama bence daha iyi bir yol var; Türkiyenin 48 yıl sonra ilk kez Dünya Kupasına katılmış olduğunu kabullenmek, yaşananlardan ders almak ve ileriye daha sağlam adımlarla yürüyebilmek. Bunun yolu da Milli Takım teknik direktörünü eleme grubunda oynanan ikinci maçtan itibaren (1-1lik İsveç maçı) dövmek; her fırsatta Fatih Terime sarılmak; bazı kişileri afaroz etmekten değil, turnuvadaki tüm takımları analiz ederek Türkiyenin nerede bulunduğunu görmekten geçer. Kuzey Amerika Grubundan ABD ve Meksikanın önünde açık farkla finallere gelen Kosta Rikayı mahalle takımı, Brezilyayı çekinilmemesi gereken bir takım, Milli Takımı Dünya Şampiyonluğuna aday (örnekler çoğaltılabilir) göstermeden önce tutarlı açıklamalar yapmaktan geçer... Bana göre Türkiye zayıf (ya da belki ikinci derecede güçlü, sürpriz yapabilecek) takımlardan biri olduğunu kabul etse, topla daha çok oynayarak rakibe oyun sistemini kabul ettirmeye çalışmak yerine kontratak futbolunu tercih etse sonuç itibariyle daha başarılı olabilirdi. A MİLLİLER NEREDE DURUYOR? A Milliler üzerlerine düşen görevi yerine getirdi. Türkiye, 1996da Fatih Terimle Avrupa Şampiyonası finallerine gitme hakkını kazanmıştı (3 maçta puan alamamış, gol atamamıştı), 2000 yılında Mustafa Denizli ile 1996daki çıtayı bir parça daha yükseğe taşıdı (çeyrek finalde Portekize yenilmişti). 2002de Şenol Güneşle (kimseyi memnun etmeyen futbola karşın) Dünya Kupası finallerine katılan A Milliler, 2006daki finaller için gereken hedefi vererek üzerlerine düşeni yapmıştır. (Tabii Hakan Ünsalın kırmızı kartı ve Emrenin itiş-kakışı hiç olmasaydı çok daha iyi olurdu.) Kupadaki pek çok takımdan daha iyi futbol oynamayı başaran (valla ben değil, yabancı basın mensupları öyle diyor) Türkiyenin Kore/Japonya 2002de ikinci tura, çeyrek finale, yarı finale çıkamaması bu gerçeği değiştirmez. SON SÖZ: MEDYA NEREYE KOŞUYOR? Futbol eleştirmenlerinin çoğu, bana göre, bu turnuvada Milli Takımdan daha kötü bir sınav verdi. Milli Takım kampına gitmek, futbolcularla ya da Şenol Güneşle konuşmak yerine, maç sonrası skoru yorumlamayı tercih ettiler. 48 yıl sonra gidilen bir Dünya Kupasında daha dolu, daha yoğun, daha saklanabilir yazılar yazabilirlerdi, ama olmadı... Spor yazarı olarak gördüğümüz isimlerin bile, turnuva boyunca futbol eleştirmeni haline geldiğini görmek ise başlı başına üzücü bir şeydi. Medyanın kuracağı takım, şampiyonada Türkiyeyi Türkiyeden bile kötü temsil ederdi. Çünkü medya, futbolcularla değil, futbolcuların maç içinde gösterdikleri anlık performanslarla takım kuruyor. Onlara göre Yıldırayın Brezilya maçındaki performansı, Hasan Şaşın gol anındaki vuruşuyla birleşmeli; Emre sadece Kosta Rika maçındaki paslarıyla, Rüştü sadece yaptığı kurtarışlarla bulunmalı sahada. SON KARARINIZ MI? Yapılan yorumlara bir bakın, Şenol Güneşi yerden yere vurarken, Milli Takımın sadece bazı oyuncularını eleştirirken hem fikir olan kalemler, kadro konusunda bir türlü hemfikir olamıyor. Mustafa İzzet madem çağrıldı, neden takıma girmiyor, diye soran da vardı (sanki 23 kişilik kadroya giren herkes oynaması gerekirmiş gibi); Serhat bu takımda ilk 11 oynardı, diyen de... Keşke bir fırsatımız olsa da, herkes kafasında kurduğu Milli Takımı, Milli Takımlar Teknik Direktörüne verebilse.... Ve biz onlara sorabilsek.... Emin misiniz? Son kararınız mı? | ||||
Hagiler, Daumlar ve bizler Futbolun değişen çehresi (2) Futbolun değişen çehresi (1) Türkiye' ve Formula 1 5 yıldızlı otellerden, Olimpiyat Köyü'ne |
|||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||