|
16 Aralık 2003 Gördüğünü gördün, görmediğini göremedin ; gördüğüne takılıp kaldın da, göremediğini anlayamadın... [Esrarnâme - Hasan Aycın] |
![]() ![]() |
![]() |
|||||||
|
|||||||
![]() |
|
MODERN HAYATIN RESSAMI Charles Baudelaire İster hayatta, ister sanatta olsun, modernliği keşfe çıkanların pusulası, uzun zamandır Baudelaire. Modern kentle ve kültürle ilgili incelemelerde yer eden pek çok tema onun edebiyatında beliriyor. Modern mitolojiyle haşır neşir olanların antikitesi haline gelen 19. yüzyıl Parisine bizi o uyandırıyor. Adeta onun imgeleriyle hatırlıyoruz. Zamanımızda sanat/edebiyat tarihi kadar, sosyoloji ve kültürel çalışmalarla uğraşanlar da hep Baudelairee dönüyor. Ekonomik, toplumsal, siyasal hayatın modernleşmesiyle, sanatın modernleşmesi arasına çizgi çekerek, modernizasyon ve modernizm arasındaki gerilimi Baudelaire haber veriyor. Modernizmi, edebiyatının kahramanları aracılığıyla bir özerkleşme efsanesi olarak ilk o temsil ediyor. Baudelaire şair olmadan önce bir eleştirmen. Aslında şiiriyle de, eleştirileriyle de yazdığı, sonuçta bir estetik manifesto. Modern Hayatın Ressamı, bu manifestonun can damarı ve modern eleştirinin klasiği. Kuşku yok ki [modernizm] Baudelairele başlar; onunla, mevcut düzene ve geleneğe başkaldırı olarak anlaşılır. (Arnold Hauser) Estetik modernite ruhu ve adabının hatları Baudelairele netleşti. (Jürgen Habermas) Belki kendisi için bir talihsizlik ama Baudelaire çağdaşımızdır. (Fredric Jameson) Sunuş Yazısı: Ali Artun Baudelairede Sanatın Özerkleşmesi ve Modernizm (78 sf.) İletişim Yayınları, 252 sf. Çeviren: Ali Berktay Dizi: Sanat Hayat-1 Tür: Kuramsal yazı | ||||||||
|
MODERN KÜLTÜRDE ÇATIŞMA Georg Simmel Simmel yaşadığı zamanın, tanık olduğu büyük dönüşümün-modernitenin-, kentin mahşerinin, bireyin yalnızlığının kültürel haritasını çıkarır. Bu harita sayesinde sosyolojinin sosyal bilimler içindeki yerini tanımlar, eleştirel düşünce, kültür kuramı ve kültürel çalışmaların temellerini atar. Toplumsal pratikleri formlar ve imgeler halinde canlandırarak hayatı sanata, sanatı hayata tercüme eder. Simmelin en kapsamlı çağdaş yorumcusu David Frisbynin sunduğu Modern Kültürde Çatışma, onun modern kültür, kent ve birey üzerine düşüncesini aydınlatacak üç temel metnini içermektedir. Kentin ve modernliğin düşünürünün, sosyologunun ve filozofunun adı Georg Simmeldir. (Werner Jung) Avangardın ilgi odağı olacak sorunların hepsi Simmelin metropol üzerine düşüncelerinde saklıdır. (Manfredo Tafuri) Kültür sosyolojisi... kesinlikle onun yarattığı temeller üzerinde mümkün olmuştur. (Georg Lukacs) Felsefenin somut konulara dönmesini sağlayarak epistemoloji veya entelektüel tarih üzerine gevezelikten bezmiş olan herkese yol gösteren odur. (Theodor Adorno) Sunuş Yazısı: David Frisby Georg Simmel - Modernitenin İlk Sosyologu (45 sf.) İletişim Yayınları, 134 sf. Çevirenler: Tanıl Bora - Nazile Kalaycı - Elçin Gen Dizi: Sanat Hayat-2 Tür: Kuramsal yazı | ||||||||
|
AVANGARD KURAMI Peter Bürger Avangardın davası, sanatı ve hayatı buluşturmaktır. Sanatın içinden toplumu dönüştürmeyi umar. 20.yüzyılda eleştirel bir kültürün kurulmasındaki en aykırı deneyimi oluşturur. Peter Bürger, iki dünya savaşı arasında tırmanan, dada, sürrealizm gibi avangard girişimler ve kışkırttıkları kuramsal polemikler ışığında, avangardın toplumsal, tarihsel suretini çıkarır. Avangardın modernizmle ilişkilendirilmesinde sürüp giden belirsizliği çözümler. Avangard Kuramı 20.yüzyıl kültürü, sanatı ve edebiyatı üzerine incelemelerde bir eşik sayılır. Uyandırdığı tartışmalar hâlâ sürüp gitmekte ve avangardın sicilini zenginleştirmektedir. 1968 eylemleri avangardın belki sonu, belki de yeniden doğuşudur. Öyle veya böyle, avangard, sanatın hayatındadır. Uyandırdığı umut ve tehdit etkisini sürdürür. Sunuş Yazısı: Ali Artun Kuramda Avangardlar ve Bürgerin Avangard Kuramı (24 sf.) İletişim Yayınları, 192 sf. Çeviren: Erol Özbek Dizi: Sanat Hayat -3 Tür: Kuramsal yazı | ||||||||
|
ESRARNÂME Hasan Aycın gördüğünü gördün görmediğini göremedin gördüğüne takılıp kaldın da göremediğini anlayamadın... Doğuda ve Batıda masal, kutsaldan bir koku, cennetten bir nişan, hikmetlerden bir renk taşırdı. Her masal bir varmış, bir yokmuş paradoksuyla insan-oğullarına, insan-kızlarına ve onların emrine âmâde kılınan nesnelere tanınan mühlete bir gönderme sayılırdı. Olağanüstülükler, mutlak gücün kudretinden bir örnek olarak anlaşılır, anlık değişmeler, anlık hayatî geçişler kaderin cilvelerinden bilinir ve her masal, eğlenerek öğrenmenin, öğrenerek eğlenmenin bir vasıtası olmakla, yediden yetmişe fıtratların, ruhların, hayallerin müşterek ve zorunlu bir talebi olarak söylenir ve dinlenirdi. Önce Batıda kırıldı masalın evrensel büyüsü; Pozitivizm adına, kutsalla irtibatı olan masallara önce profan bir içerik yüklendi, sonra eğiticilik, öğreticilik vasıflarından soyuldu masallar. Doğu masalındaki kırılma süreci ise daha yavaş işledi. Çünkü, sembolik anlatımı aslî bir yöntem olarak benimseyen Doğuda, nesirler masallarla nerdeyse iç içeydi. Ancak hem laikleşme uygulamaları hem de Batı edebiyatının baskın etkisiyle Doğu masalları da Batı masalları gibi profan bir içeriğe mahkum edildi. Binbir Gece Masalları erotik nitelikleriyle öne çıkarılırken, Keloğlan aptal bir şaşkına, Sinbad macera düşkünü bir serkeşe, Yedi Vezir yedi muhterise dönüştürüldü. Oysaki masal fıtri bir ihtiyaç ve vazgeçilmez bir eğitim aracıydı. Bu nedenle Batı yıllar sonra Rambo, Conan vb. tipler aracılığıyla profan masallarını yedinci sanatın bir ürünü olarak tedavüle koymak, Yüzüklerin Efendisini, Herry Potterı kutsamak zorunda kaldı. Ancak bunların içeriklerinin dünyeviliğini, sadece din dışı unsurlarla yüklü olmasını da yine ihmal etmedi. Şimdi görülen odur ki masal, yine öz vatanından ve yine düştüğü son yerden ayağa kalkacaktır. İşte, çizgi ustası Hasan Aycının Esrarnâme adı altında bir araya getirdiği on bir masal bunun tipik bir habercisidir. Hasan Aycının, Esrarnâmesindeki masallar bir dizi Keloğlan masallarıdır; derleme, alıntı değil tümüyle telif masallardır. Hasan Aycın, çocukluğundan bugüne, onun Müslüman zihnini oluşturan, Nebevî perspektifini kuran anlatıları, Keloğlanın şahsında masal kurgu ve söylemiyle bugüne taşımıştır. Esrarnâmede, bir çelik oyununda somutlaştırılan hayat serüveninin, dünya malına, tutkusuna karşılık düşen kayıp sopanın izinde kutsala göre terbiye edilişi, bu hayatın ötesindeki hayatın hakikati ve anlamı, yaşama eyleminin Allaha göre ve Allah için yeniden kuruluşu, asıl tema olarak seçilmiştir. Bu içeriğiyle, Hasan Aycının Esrarnâmesi, Hamdânînin, Ebul-Mutahhar el-Azdînin, Cevzinin, İbn-i Sinanın, İbn Tufeylin, Abül-Âlâ el-MaarrÎnin, Ebul Faracın, Giritli Aziz Efendinin, Şehbenderzâde Ahmet Hilminin vb. eserleriyle bizim aramızda kurulan sağlam bir köprü hükmündedir. Timaş Yayınları, 160 sf. Tür: Masal(lar) | ||||||||
|
GECE SÜRÜYOR Soledad Puértolas Gece Sürüyor, kahramanı Auroranın ağzından anlatılan bir serüven. Aurora bir arkadaşıyla çıktığı Doğu yolculuğunda Hindistana da gider. Bir Hintli ile yaşadığı aşk, düşen ilk domino taşıdır aslında... Aynı yerde tanışacağı bir İngiliz, bir Alman ve iki İspanyolun da yaşamında neleri değiştireceğini düşünemez. Kendi serüveninin izleyicisi olan Aurora, yaz sonunda Madride döndüğünde domino taşlarının birbirini devirmeye devam ettiğini anlayacak, olayları denetimi altına almak isteyecektir... Gece Sürüyor, hem bir aşk, hem de casusluk öyküsü. İnsanın varoluşunda rastlantının önemini anlatmaktan öte, hissettiriyor. Çağdaş İspanyol edebiyatının en saygın isimlerinden biri olan Soledad Puértolas, bu romanıyla, 1989 yılında İspanyanın en saygın ödülü olan Planeta Ödülünü almıştı. Can Yayınları, 205 sf. İspanyolcadan çeviren: Yıldız Ersoy Canpolat Tür: Roman | ||||||||
|
PİRAYE Canan Tan ...uzak bir şehir ve şarkı vardı ... şarkı nihaventti. (Nâzım Hikmet) Canan Tan, bir ilk romanla çıkıyor okurlarının karşısına: Piraye. Genç ve güzel Piraye, adını Nazım Hikmetin eşinden almıştır. Piraye ismine tutkun olan, genç kızın babasıdır; babanın Nazım Hikmete hayranlığından diğer kızı da payını alır: Hatice. Babanın açıklaması ilginçtir ki, bu açıklama romanın temalarından birini de oluşturacaktır: Piraye, Nazım Hikmetin karısı... Tam adı Hatice Pirayedir. Nazım Hikmetin onun için yazdığı şiirler ve mektuplar, edebiyatımızın gerçek yüzaklarıdır. Babasının bu açıklaması karşısında Pirayenin ilk tepkisi şaşkınlıktır: (...) Babam elinden kitap düşmeyen, aydın bir insandı. Ama onun, kızlarına bir şairin -hem de yasaklı bir şairin- karısının adını verecek kadar edebiyat tutkunu olduğunu yeni keşfediyordum. Pirayenin doğduğu günden bu yana içinde taşıdığı edebiyat ve şiir tohumları, hayatının bir bölümünde ilişkilerine de yansıyacaktır. Roman, genç bir kızın aile, okul, aşk ve evlilik yaşantısına odaklanan ilginç bir biyografi özelliğine sahip; yazar, yarattığı kadın kahramanın yaşantısına kadın duyarlılığı ile yaklaşıyor. Romanın ilk bölümünde idealleri olan genç bir kız olarak tanıştığımız Piraye, sayfalar ilerledikçe ilişkilerin farklı boyutlarını yaşayacak, aşk duygusunun karşılığını kendi hayatına yerleştirmeye çalışacaktır. Piraye romanını bir dram haline getiren ise genç kızın evlilik ve evlilik sonrası yaşantısıdır; Piraye, üniversite öğreniminin hemen ardından Diyarbakıra gelin gidecektir. Pirayeyi yakın çevrenizde aramayın sakın diyor Canan Tan. Hem onun, hem de romandaki diğer karakterlerin hayal ürünü olduklarını belirtmeme, bilmem gerek var mı... Ama uzak şehirdeki şarkının nihavent olduğunu söyleyen Nazım Hikmet ve Gözlerin hani? diye soran Ahmed Arif gerçek. Roman, yazarın kendi hayatından da belli belirsiz izler taşır okuruna... Altın Kitaplar, 431 sf. Tür: Roman | ||||||||
|
ÇAĞDAŞ İSTANBULDA SUFİ KADINLAR Catharina Raudvere Fatihte Sufi kadınların kurduğu Gönenli Mehmet Efendi Vakfı, bir bütün olarak Türkiyedeki İslamcı hareketle karşılaştırıldığında, küçük bir gruptu. Ancak, yaptığı tercihler ve faaliyetleri 1990ların Türkiyesine ışık tutan bazı işaretler taşımaktaydı. Özel bir ibadet çevresinin, birçok sorumluluğu olan kurumsallaşmış bir vakfa dönüşüm sürecinin öyküsü, İslamcı kadınların yeni faaliyet alanlarına nasıl ulaşabildiklerinin - ve dolayısıyla son dönemdeki yeni görünürlüklerini nasıl elde edebildiklerinin - bir aynasıdır. Hem seküler normlara, hem de Müslüman kurumlara meydan okuyan bu kadın eylemciler, bundan böyle İslamcı faaliyetler tanımlanırken bir kenara itilemez. Catharina Raudverenin İstanbuldaki saha çalışmasındaki gözlemlerini önemli bir teorik çerçeveyle birleştirerek hazırladığı bu kitap, vakıf merkezindeki ibadet hayatına, özellikle Halveti Cerrahi tarikatıyla karşılaştırarak odaklanıyor. Türkiyedeki İslamcı hareketin içinde yer alan başka gruplarla karşılaştırıldığında, vakıf grubu, küçük bir dernek olmasına karşın, düzenli ders vermek, ibadet çevreleri oluşturmak ve bir börekçi dükkânı ile bir kütüphanenin yönetimini üstlenmek gibi uzun vadeli işlerin sorumluluğunu alarak, öncü genç kadınları yeni bir sosyal kategoriye taşımıştı: onlar artık kendilerine çalışma hayatında tam zamanlı bir iş seçeneği oluşturmuş, bekâr, görece iyi öğrenim görmüş kadınlardı. Mahalleleri için çok çalışmaları onlara saygı kazandırmıştı; mali ve diğer açılardan destek bulabilmelerinin başlıca yolu buydu; bu, ayrıca, gruba yeni üyeler çekmenin de en önemli aracıydı. İslamcı hareketin birçok sorununa (imam-hatip okullarına arka çıkılması, İslamcı partiye ve mahkemeye verilen liderlerine destek verilmesi vb) duydukları ilgi, Sufi teolojinin esaslarına dayanmaktaydı (benliğini bastırmak ve kendini feda etmeye hazır olmak); ancak Sufi eylemciliklerinin nihai sonucu kuşkusuz ki siyasaldı. Catharina Raudvere, İsveçte Lund Üniversitesinde Dinler Tarihi Kürsüsünde öğretim üyesidir. Kitap Yayınevi, 271 sf. Çeviren: Damla Acar Dizi: İnsan ve toplum -14 Tür: İnceleme - araştırma | ||||||||
|
TÜRK ROMANI İlk dönem, 1872-1900 Robert P. Finn Her bakımdan iflas etmiş Osmanlı İmparatorluğunun belli başlı kurumlarına taze kan aradığı bir dönemde doğan Türk romanı, Osmanlı Devletinin alacakaranlığında tanıklık belgeleri olarak çok önemli bir rol oynar. Bu çalışmada, küçük, sezgili bir okur kitlesine seslenen, kentli ve aydın tabakanın buyruğunda yolunu arayan son dönem Osmanlı romanlarının belirgin çizgileri saptanmaya çalışılıyor. ABD Dış İşleri Bakanlığındaki göreviyle de tanınan Robert P. Finn, önce New York ve Princeton Üniversitelerinde yürüttüğü Ortadoğu çalışmalarının, sonra İstanbulda Türk edebiyatı ve Osmanlı tarihine dair yaptığı çalışmaların meyvesi olan bu kitabında 1872-1900 yılları arasında kaleme alınmış romanları incelerken Türk romanının ilk dönemlerinin portresini çiziyor. Türk Romanı, Tomris Uyarın çevirisiyle Agora Kitaplığı tarafından yeniden yayımlanıyor. Agora Kitaplığı, 246 sf. Çeviren: Tomris Uyar Dizi: Edebiyat kuramı - 1 Tür: İnceleme - araştırma | ||||||||
|
MODERN DÜNYADA DEĞER KAYMASI VE GENÇLİK Erdal Atabek ... kitap, yitirdiğimiz değerlerin dökümünü yapıyor ve tüketim çağında kendimize bir ayna tutuyor. Modern dünyada değer kayması hangi yana?... Gençlik bu süreçte nasıl yetişiyor? Dünyanın doğasını tüketen salgın, insanın geleceğini de yok mu edecek?... Gezegenimiz bir soru ve sorun karşısındadır; çoğu kişinin bilincine tam anlamında erişemediği bu konu, uygar dünya insanı için hızla güncelleşti. Türkiyede, Atatürk Cumhuriyetinin değerlerini kemiren bu sürecin eğik düzeyinde kayıyor... Erdal Atabek bu eğik düzeyin dış dünya ile örtüşen yazgı birliğini gözler önüne serinkanlı ve dengeli biçimde seriyor. Dış ve iç dünyamızın değerler harmanında ortaya çıkan sorunları çözmek için önce neleri yitirdiğimizin bilincine sahip olmak gerekir... Bilinçtir insanı insan yapan... Bir şeyi aramak için önce o şeyi kaybetmek mi gerekiyor?... Ancak kimi zaman, bir kez yitirilince, artık bulunması olanaksız değerler vardır. Atabek bir yazar olarak gerçek insanlık değerlerimize -kaybetmeden önce- sahip çıkmanın ne kadar yaşamsal olduğunu anlatmaya çalışıyor... Türkiye Cumhuriyeti dünyada tektir; emperyalizme karşı ulusal kurtuluş savaşımız ilktir; İslam dünyasında, düşmanı ülkeden kovduktan sonra, uygarlık devrimine yönelerek insanlığın Aydınlanma kültürüne sahip çıkmak tarihte görülmemiş bir örnektir. Modern Dünyada değer kaymalarını algılayabilecek tarih bilincine yakın bir toplum olmakta önde geliyoruz. Bu kitapta bu bilincin sayfalara döküldüğünü görüyoruz; bir usta kalem sahibinin politikanın dar ufuklarını aşarak gerçekleştirdiği bu uyarı, dileriz ki amacına ulaşır, hedefini bulur. (İlhan Selçuk) Alkım Yayınevi, 246 sf. Dizi: Düşün-1 , Güncel Sorunlar-1 | ||||||||
![]() |
|||
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
|||
![]() |
|||
![]() |
|
![]() |
|||||||||||||||
![]() ![]() ![]() |
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||
![]() |