|
![]()
![]() | ![]() ![]() | ![]() | ![]() | |||||||
|
18 Kasım 2003 Dünyada milyonlarca okuyucuya ulaşmış bulunan, Sandor Marainin Yürek Yangını, büyük bir gecikmeyle de olsa sonunda okuyucuyla buluştu. |
![]() ![]() |
![]() |
|||||||
|
|||||||
![]() |
|
YÜREK YANGINI Sandor Marai Sandor Marainin romanı Yürek Yangını, orjinalinin ortaya çıkışından 50 yıl sonra, 20. yüzyılda yeniden keşfedilmiş büyük bir edebi eser; yazarın sevgi ve yalnızlık, arkadaşlık ve ihanet gibi büyük edebi konuları cazip bir olguyla işlediği eser, okuyucusunu, büyüleyici bir biçimde anlattığı dünyanın derinliklerine çekmeyi başarıyor. Hikaye 1940 yılının yaz aylarında, Karpatların eteklerinde yalnız başına yükselen bir av sarayında geçiyor. Bu evin sahibi olan Henrik, gençlik arkadaşı Konraddan geleceğini bildiren bir mektup alır. Bu iki adam askeri okul yıllarında birbirlerini tanımış ve ayrılmaz iki arkadaş haline gelmiş, uzun yıllar iki erkek kardeş gibi yaşamışlardır. Fakir bir aileden gelen Konrad, kendiliğinden Henrikin zengin ailesi tarafından benimsenmiş ve boş zamanlarını birlikte ava gittikleri, şölenler yaptıkları bu sarayda geçirir olmuştur. Fakat arkadaşlıkları, bir avdan dönüş akşamında Konradın birdenbire hiç iz bırakmadan ortadan kaybolmasıyla beklenmedik bir anda son bulur. Artık iki ihtiyar olan adamlar, 41 yıl boyunca bu buluşmanın özlemini çekmişler, bütün güçlerini bu bekleyişten almışlardır. Önlerinde uzanan gecede cevaplanması gereken bir soru vardır: Bütün bir hayat boyu sürebilecek olan bir dostluk neden paramparça olmuştur? Romanın içeriği üç ayrı bölümden oluşuyor. Ev sahibinin gençlik arkadaşının ziyaretini bekleyişi, ikisinin karşılaşmaları ve Henrikin monologu, bu monologun bir kaç kez Konrad tarafından kesilmesi. Tekstin uzunluğunu haklı çıkaran büyük cazibe olayların gidişatına ve hikayenin sonuna duyulan meraktan kaynaklanmakta. Hikaye, ele aldığı konular ve bu kitapta sorulan varoluşçuluk soruları, sondaki sorular nedeniyle yaşamakta. Hikaye ilerledikçe, o muntazam hatıralar bu üçgendeki dramatik hikayenin gelişimini anlatırlar. Her ne kadar yaşanan her şey baş kahramanın perspektifinden aktanlıyorsa da, anlattıklarının gerçek olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Yürek Yangını, milyonlarca okuyucuya ulaşarak yazarının unutulmasını engelledi. Başarısının yarattığı cazibeyle hemen hemen tüm yaygın dillere çevrilmiş olan Marainin bu büyük eseri bayağı bir gecikmeden sonra okuyucuyla buluştu. Gendaş Kültür Yayınları, 182 sf. Almancadan çeviren: Özgür Pozan Dizi: Dünya Edebiyatı-72 Tür: Roman | ||||||||
|
SAKIN KIMILDAMA Margaret Mazzantini Margaret Mazzantininin dört önemli edebiyat ödülü kazanan ikinci romanı Sakın Kımıldama, felâkete uğramış bir insanın gizli itiraflarından örülü. On beş yaşındaki tek kızının motosikletten düşerek başından ciddi bir yara almasıyla sarsılan başarılı cerrah Timoteo, arkadaşları ameliyathanede umutsuzca Angelayı kurtarmaya çalışırken, ameliyathane kapısında kendi içine döner ve kızına yaşamının en büyük gizini itiraf eder. Güzel ve başarılı eşi Elsaya taban tabana zıt, çirkin ve hastalıklı bir kadına duyduğu takıntılı ve tutkulu bir aşkla kendine güvenini yitirişi ve bu aşkın bir biçimde Angela ile bağlantılı olduğu gerçeğiyle tekrar yüzleşirken, kendi öyküsüyle, yaptıkları ve yapamadıklarıyla da hesaplaşır. Varlığının monotonluğundan çıkan Timoteo, kendi kendini eğitmeye başlar ve kızının yaptığı kaza da doktoru özgürleştiren itici gücün ta kendisi olur. Sakın Kımıldama, yaşamın eğittiği insanın acı ile insanlaştığını anlatan, güçlü ve canlı imgeler, sert ve alaycı bir dil, yoğun bir duygusallıkla keskinleşen, insanın acıyla insanlaştığını anlatan unutulmaz bir roman. Bu kitabıyla 2002de İtalyanın en önemli dört edebiyat ödülünü birden alan Margaret Mazzantini, ilk kez acıyla yüzleşen bir doktorun, varlığının tekdüzeliğinden çıkıp yaşamın mucizelerine bakmasını, kendisini ve dünyayı yeniden keşfetmesini anlatıyor. Sakın Kımıldama yakında sinemaya da uyarlanacak ve filmin önemli rollerden birini Jennifer Lopez oynayacak. Aldığı ödüller: 2002 Strega Ödülü; 2002 Grinzane Cavour Ödülü; 2002 Rapallo-Carige Ödülü; 2002 Pinuccio Tatarella Ödülü Can Yayınları, 271 sf. İtalyancadan çeviren: Şemsa Gezgin Griseri Dizi: Çağdaş Dünya Yazarları Tür: Roman | ||||||||
|
Antik ve Ortaçağda Yemek Kültürü SANAT, KÜLTÜR VE MUTFAK Phyllis Pray Bober 18. yüzyılın yeme içme ustalarından Jean Anthèlme Brillat-Savarin ünlü bir özdeyişinde şunu söylüyor: Bana ne yediğini söyle; sana nasıl biri olduğunu söyleyeyim. Bu bilgece deyişe sözcüğü sözcüğüne uyan ünlü oyuncu Edmund Keanın, oynadığı rollere uyan yemekler yediği söylenir: Eğer âşık erkeği oynuyorsa koyun eti, bir katili oynuyorsa sığır eti, bir zorbayı oynuyorsa domuz eti yermiş. Gerçekten de yemek pişirmek ve yemek, yaşamanın gereğinden çok öte bir şeydir. Yediklerimizi tanımlama, hazırlama ve yeme biçimimiz kendimizi toplumsal olarak nasıl ifade ettiğimizi belirler. Barthesın dediği gibi, Nedir yiyecek dediğimiz şey? İstatistiksel açıdan ya da besin içeriği açısından çözümlemeye konu yapılan bir ürünler toplamı değil yalnızca. Aynı zamanda bir iletişim sistemi, bir imgeler bütünü, göreneklere, durumlara ve davranış biçimlerine ilişkin bir sözleşme. İşte bu kitapta Phyllis Pray Bober çağlar boyunca yeme içme sanatına arkeoloji ve sanat tarihinin merceğinden bakıyor. Yıllar önce, ilkçağ sanatı okuttuğu öğrencilerine, Roma Cumhuriyet dönemi heykeltıraşlarının insan başı yontma geleneğini İtalik halklardan aldıklarını, zamanla bu geleneği atıp Yunanlı ustalardan aldıkları dersi özümsediklerini, yani biçemlerinin değiştiğini anlatmak istiyor; bu konuyu tam o dönemde Latin mutfaklarının geçirdiği değişimle koşutluk kurarak anlatırsa, daha kolay kavrayabileceklerini görüyor. Bober, bir arkeolog olarak, arkeolojik kalıntılarının küçücük ayrıntılarını bir zamanlar yaşanmış hayatların kanıtı olarak yorumlamayı öğrenmiş. Bir sanat tarihçisi olarak, insan elinden çıkmış ürünleri kültür göstergeleri olarak yorumlamaya alışkın. Nitekim yemek pişirme işiyle uğraşanların ya da o yemeği tüketenlerin kafalarını ve yüreklerini saran çevreyi araştırmak, onun elinde belirli çağların yeme içmenin işaretler düzenini aydınlatan bir sanat tarihine dönüşüyor. Örneğin Poussinin resmindeki yapı ve klasik düzen anlayışı, ciddi bir Fransız yemek ikramındaki klasik düzen ve yapı anlayışıyla benzeşiyor. Buna karşılık bir Çin ikramının, inişli çıkışlı bir ezgiyi andırırcasına akışında, parşömen tomarına enlemesine yapılmış bir doğa resminin tomar açıldıkça gözler önüne serilişine benzer bir şey var . Bober tarihöncesinde Anadoluda, Çatalhöyükte, Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Roma uygarlıklarında ve geç Gotik çağda neler yenilip içildiğini yemeklerin nasıl hazırlandığını ve sunulduğunu belgelere dayanarak anlatıyor ve okurlarına şöyle sesleniyor: Gözü kara olun ve erken dönemlerin, kültürlerin yeme içme alışkanlıklarından esinlenin. Yarasın! Okuduklarınızdan da yararlanırsınız, umarım. (Phyllis Pray Bober Bryn Mawr Collegeda Beşeri Bilimler profesörü ve Rönesans Sanatçıları ve İlkçağ Heykelleri kitabının ortak yazarı) Kitap Yayınevi, 500 sf. Çeviren: Ülkün Tansel Dizi: Tarih ve Coğrafya-15 | ||||||||
|
BAY PEABODYNİN ELMALARI Madonna Dışarıdan bakınca nasıl göründüğünün önemi yok, önemli olan gerçeğin kendisi (Bay Peabody) İngiliz Gülleri adlı kitabıyla büyük ilgi toplayan Madonnadan sözün gücü ve başkalarına zarar vermemek için onları dikkatle seçmemiz gerektiği üzerine sımsıcak bir hikaye... Happville Kasabasında öğretmen olan Bay Peabody, aynı zamanda kasabanın beyzbol takımını çalıştırmaktadır. Bir gün bir öğrencisi, Bay Peabodyyi manavdan elma alırken görür. Bay Peabody elmanın parasını ödememiştir. Bunun üzerine çocuk olayların aslını bilmeden tüm kasabaya bunu yayar, fakat gerçeği yakında öğrenecektir. Bu kitabını tüm öğretmenlere ithaf eden Madonna, kitabın gelirini çocuk yardım kuruluşlarına (Spirituality for Kids Foundation) bağışlayacağını bildirmiş. Madonnanın çocuk kitapları serisi 5 kitaptan oluşmakta. Madonna Ritchie, Bay City-Michiganda doğdu.Bugüne kadar 16 müzik albümü yaptı ve aralarında Kızlar Sahadanın da yer aldığı 18 filmde rol aldı.Hâlen Londra ve Los Angelesta, film yönetmeni kocası Guy Ritchie ve iki çocuğu Lola ve Rocca ile yaşıyor. İlk çocuk kitabı İngiliz Gülleri, Eylül 2003te dünya çapında 100 ülkede yayımlandı. Kitapla ilgili daha fazla bilgi edinmek için: www.callaway.com , www.madonna.com İletişim Yayınları, 33 sf. Çeviren: Bahar Siber Dizi: Çocuk Kitapları - 2 İlüstrasyonlar: Loren Lang Tasarım: Toshiya Masuda | ||||||||
|
YERYÜZÜNDEKİ AMOR Hans Ulrich Treichel Kaybolan romanıyla büyük beğeni toplayan Hans Ulrich Treichelden keskin bir ironi, yazar otoritesinin sınırlarında gezen eğlenceli bir roman.. Yeryüzündeki Amorda eğlenceli üslubuyla, hem genç bir adamın kişiliğini bulma çabalarını, hem de yaşadığı dokunaklı aşk hikâyesini anlatıyor. Berlinden Sardunya bozkırlarına ulaşan bir aşk hikayesi. Karşı cinsle ilişkileri pamuk ipliğine bağlı sanat tarihi öğrencisinin hayatının aşkının peşinden İtalyaya seyahati... Huzursuzluk, Albertin öteden beri yaşadığı en temel duygudur. Bebekliğinde bile rahat bir uykunun gevşekliğini veya anne sütünün tatlı rehavetini tatmamıştır. Rahatsız ve mütereddit ruhu, kalabalıklara karışmasına izin vermez; genç adam yaşamı uzaktan izlemeye razı olur. Bu sıkıntılı durum, yakıcı güzelliğiyle Albertin aklını başından alacak İtalyan dilberi Elenayla değişecektir: Albert nihayet tenini kurutan kaşıntılarından ve ruhunu saran sıkıntılardan kurtulacaktır. Genç adam ruhunun merhemine o kadar bağlanır ki, Elena İtalyaya dönmeye karar verdiğinde onun peşinden gitmekte tereddüt etmez. Fakat Sardunya bozkırına vardığında, kaşıntılarının bir kez daha nüksetmesine engel olamayacaktır... Yazarın Biyografisi: Hans-Ulrich Treichel 1952de Almanyanın Westfalen bölgesinde Versmoldde doğdu. Leipzig Üniversitesinde Alman edebiyatı dersleri veriyor, Berlinde ve Leipzigde yaşıyor. Daha önce şiirleri ve denemeleri yayımlandı. İlk romanı Kaybolan (İletişim, 2000) ile büyük başarı kazandı; roman 21 dile çevrildi ve filme çekildi. İletişim Yayınları, 175 sf. Çeviren: Erol Özbek Dizi: Çağdaş Dünya Edebiyatı-187 Tür: Roman | ||||||||
|
ARSEN LÜPEN 813 Bütün Maceraları-1 Maurice Leblanc 1870-71 Savaşını kaybeden Fransa, ulusal bilince ve teselliye tam ihtiyaç duyduğu bir anda, Robin Hood, Michael Kohlhass ve Jesse Jamesin karışımı olarak nitelendirilebilecek kahramanı yarattı: Yasaları rafa kaldıran, kadınların sevgilisi, çapkın Arşen Lüpeni... O, hem hırsız, hem dolandırıcı, hem soyguncu; aynı zamanda da hapishane kaçkını. Öte yandan dedektiflerin en ustası Sherlock Holmese (ki maceralarında Herlock Scholmes olarak geçer) saç yolduran, hükümetler düzeyinde bilgi alışverişi yapabilen, Prusya İmparatorunu kendi odasında kabul eden adam da yine Arsen Lüpendir. 813 onun, en bilinen ve kendinden övgüyle söz ettiren macerası. Bu macerasında Parisi dolaşmaya gelen Pırlanta Kralı Rudolf Kesselbahc adlı kudertli bir adamın peşindedir. Pırlanta Kralı ise gücünü daha da pekiştirecek esrarengiz bir adamın peşindedir. Ancak Kesselbahc projelerini hayata geçirmeyi başaramadan kaldığı otel odasında ölü bulunur. Maktulün üzerinde Arsen Lüpenin kartı vardır. Cinayet, Kibar Hırsız Lüpenin nefret ettiği bir eylem olmasına karşın, bir suçlamayla karşı karşıyadır. Sosyal adeletsizliğe karşı duran, kamunun vurdum duymazlığıyla savaşan, bürokrasiyle ve yaşamla gırgır geçen kahramanımız, son derece tehlikeli bir şahısla savaşmak zorundadır. Bir virtüöz edasıyla ve ilginç yöntemler geliştirerek esrar perdesini aralayan Arsen Lüpen, keyifle okunacak bu macerasıyla tekrar aramızda... Yaratıcısı Maurice Leblancın (1856-1941) kitapları krimi adı altında yayınlandı; çünkü her macerasında hırsızlık, cinayet, emniyet güçleriyle arasında geçen bir kovalamaca söz konusuydu. Leblancın Sir Arthur Conan Doyle ve Edgar Allan Poedan etkilendiğini görüyoruz. Bu yazarların kullandığı karanlık ve çıkmaz sokaklar, gizli geçitelr, mermer şömineler, dinleme boruları, gizli merdivenler ve defineler, Arsen Lüpenin yaratıcısının da kullandığı materyallerdir. Arsen Lüpenin ilk macerası 1909 yılında yayımlanmıştır. Leblancın 60ın üzerinde kitabı bulunmaktadır. Güncel Yayıncılık, 384 sf. Çeviren: Saffet Günersal Tür: Roman | ||||||||
|
AVRUPA OKUMALARI Cengiz Aktar Batılılaşmak Türkiyeye miras kalan ve Türkiyenin de bir türlü dindiremediği iki yüzyıllık bir sancı. İçinde bulunduğumuz günler, bu sancıyı azaltmak için en somut adımların atıldığı bir tarihsel dilime rastlıyor. Avrupa Birliğine katılmak amacıyla peş peşe uyum yasaları çıkarılıyor, yıllardır yaşadığımız antidemokratik uygulamaları kınayanlar Avrupa Birliği taraftarlarının katılımıyla artıyor, Avrupa Birliğinin Türkiyeye getireceği ekonomik artılar ve eksiler tartışılıyor. Yine de Türkiyenin Avrupa Birliği ile ilgili sorunlarının neler olduğunu tam olarak anlamak mümkün değil. Bu konuda başvurulacak derli toplu kaynaklar kıt. Cengiz Aktar, Avrupa Birliğinin derinleşme ve genişlemesini, bu süreçlerin bilfiil içinde yer alarak izliyor. Avrupa Okumaları yazarın çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarının yanı sıra, daha önce yayımlanmamış yazılarını bir araya getiren her gün yeni bir gelişmenin kaydedildiği bu alandaki en son gözlemleri ve yorumlan içeren bir kaynak. Kanat Kitap(Pusula Yayıncılık), 239 sf. Tür: Makale | ||||||||
![]() |
|||
![]() |
|
![]() |
|||||||||||||||
![]() ![]() ![]() |
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||
![]() |