Home page
Haber Menüsü


21 Ekim haftasının kitapları
“Dünyanın ‘ikinci petrol paylaşım’ senaryosunu ve de ülkemizin uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan Irak’taki haklarının neler olduğunu anlayabilmek için, ‘birincisini’ iyi bilmek gerekir” diyen Uluğbay, ciddi bir başvuru kitabı hazırlamış...
NTV-MSNBC
    21 Ekim 2003 —  “Amerikalıların içinde ne steplerin romantizmi, ne de satranç oyuncularının hesaplayıcı sabrı vardır. Daha çok pokere yaraşır bir risk tutkusu ve etkinlikte buldozerinkiyle kıyaslanabilir bir duygusuzluğa sahiptirler. Bir engel kendini gösterdi mi, daha sonra onu kökünden yıkmak, çevresinden dolanmak yerine onu toz etme eğilimindedirler. Sonradan da tanrının dileğini yerine getirdiklerini ilan ederler. Böylece tarihleri; şurada burada genellikle ilkel, aceleci, kaba, kötü kurulmuş ama aslında onlara iyi bir bilinç vermekten başka bir şey olmayan kışkırtmalarla vahşi bir şiddetten oluşmuştur.” (Bernard Thomas)  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 


       İmparatorluktan Cumhuriyete
       PETROPOLİTİK
       Hikmet Uluğbay
       
       “Kendine gofer ağacından bir gemi yap;
       gemide odalar yapacaksın, ve onu
       içeriden ve dışarıdan ziftleyeceksin”
       (Tevrat)
       
       İnsanın petrolle ilk tanışmasını Uluğbay yukarıdaki alıntıyla aktarıyor.
       
       Bugün dünya petrol rezervlerinin yüzde 65’ine sahip bulunan Ortadoğu geniş ölçüde Osmanlı İmparatorluğu’nun denetimi altında idi. Bu kitap, Osmanlı Devleti’nin parçalanma öyküsünde petrolün oynadığı rolün, diğer bir deyişle “birinci petrol paylaşımı”nın serüvenini anlatmaktadır öncelikli olarak.
       Dünyanın “ikinci petrol paylaşım” senaryosunu, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun geçmişini ve geleceğini, ve de ülkemizin uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan Irak’taki haklarının neler olduğunu anlayabilmek için ise birincisini iyi bilmekte ve bu çalışmayı okumakta yarar vardır...
       “Osmanlı İmparatorluğu, Fransa’nın en zengin kolonisidir.” (Fransız Sefiri-1788)
       Güncelleştirilmiş, gözden geçirilmiş ve genişletilmiş yeni baskısı yapılmış olan bu kitap, Hikmet Uluğbay’ın 25 yıldan beri sürdürdüğü bir araştırmanın ürünü. İçerdiği haritalar, tablolar ve belgeler ise, kitabın, alanında başvuru kaynağı olma niteliğini pekiştirmekte.
       “Ben dünya savaşını görecek kadar yaşayamayacağım. Ama sen yaşayacaksın. Ve savaş Doğu’da başlayacak.” (Otto von Bismark)
       Kitabın sonunda yer alan ve her bilimsel olma iddiası taşıyan kitapta da bulunması gereken ‘İsim ve Yer Dizini’ gerçekten de erişimde büyük kolaylık sağlıyor.
       “Deneyim nedir? Yanılsamalarımız denilen, altın ve mermerden yapılmış, sarayın harabelerinden inşa ettiğimiz küçük fakir bir kulübedir.” (Joseph Roux)
       
       Ayraç Yayıncılık, 535 sf.
       Dizi: Tarih-7
       Tür: Araştırma
       


       
PETERSBURG’LU USTA
       J. M. Coetzee
       (2003 Nobel Edebiyat Ödüllü Yazar)
       
       1896 yılının sonbaharında, ünlü Rus yazarı Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, gönüllü bir sürgün olarak yaşadığı Almanya’dan Petersburg’a çağrılır. Ellisine merdiven dayayan, mutsuz ve öfkeli yazar, alacaklılarına yakalanma tehlikesine, gizli polisten korkmasına rağmen sahte bir ad kullanarak döner Petersburg’a. Üvey oğlu Pavel’in gizemli ve beklenmedik ölümüdür dönüş nedeni.
       Kederli Dostoyevski, çok sevdiği halde uzak düştüğü Pavel’in ölümünün ardındaki sırrı öğrenmeden huzur bulamayacaktır. Oğlunun ölümü intihar mıdır, yoksa cinayet mi? Pavel, üvey babasını sevmiş midir, yoksa ondan nefret mi etmiştir? Şiddet eylemlerine girişerek devleti ve tüm kurumlarını devirmeye çalışan devrimci Neçayev’e bağlılık yemini edenlerden biri midir?
       J.M. Coetzee, romanında Dostoyevski’yi yeniden yaratırken zoru başarıyor; bir başka yazarın, Dostoyevski’nin kafasının içinden yazıyor; insan zihninin kimi zaman son derece itici çelişkilerini cesaretle ve riske girerek ortaya koyuyor; kurduğu dünyada ve yarattığı karakterlerde, Dostoyevski’nin romanlarının karanlık ortamını, ruhsal çözümlemelerini ustalıkla yansıtıyor.
       “Petersburg’lu Usta” aynı zamanda müthiş bir değişimin eşiğindeki Rus toplumunun da dönemsel bir tablosu.
       John M. Coetzee, 2003 yılı “Nobel Ödülü”nü almadan önce iki kez “Booker Ödülü”nü kazanarak (“Michael K. Nasıl Yaşadı” ve “Utanç” adlı kitaplarıyla), edebiyat çevrelerinde adını duyurmuştu. Oldukça içine kapalı bir yaşam süren, röportaj tekliflerine de pek sıcak bakmayan yazar, ülkesi Güney Afrika’da da, kendine özgü çizgisiyle tanınır: Coetzee, belli bir politik niyet belirtmez, sadece ‘siyah’ oldukları için kahramanlarını aklamayı da reddeder; insanlık durumunu her seferinde değişik bir boyutuyla kurgular. Romanlarında çırılçıplak bir dille, herhangi bir pencereden, varoluşa ve bunun kaynaklarına bakar. Coetzee’nin bazı yapıtlarında otobiyografik ögeler görmek mümkündür - örneğin, “Utanç”ın David Lurie’si, tıpkı Coetzee gibi Cape Town Üniversitesi’nde edebiyat öğretmenidir; “Boyhood” ve “Youth”un kahramanı ise, yazarla büyük benzerlik gösterir. “Petersburg’lu Usta” da, insanoğlunun yazarlık durumunun, yazar Coetzee’nin kağıttaki boyutu olarak düşünülebilir. “Petersburg’lu Usta”, Dostoyevski’den başkası değildir.
       Coetzee, sara krizleriyle boğuşan, “Deliliğin, sağ kolunun damarlarından parmak uçlarına aktığını, sonra kaleme ve kağıda geçtiğini” düşünen Dostoyevski’yi baştan kurgularken, bir yazarın, yazma serüveninin maskesinden bir dönemin Rusya’sına bakıyor.
       Dostoyevski ya da Coetzee yazarken, ‘delilik’ oluk oluk akıyor, kalemini mürekkebe batırmasına gerek yok, bir kez bile. Kağıda akan ne kan, ne de mürekkep; asit bu, kupkuru, üzerinde ışık yansıdığında hoş olmayan yeşil bir pırıltısı var. Kağıdın üzerinde kurumuyor, parmağınızı üzerinden geçirseniz hem sıvı, hem de hareketli olduğu duygusuna kapılırsınız. Körlerin bile okuyabileceği bir yazı.
       
       Can Yayınları, 277 sf.
       Çeviren: İlknur Özdemir
       Dizi: Çağdaş Dünya Yazarları
       Tür: Roman
       


       
KONT SIFIR (Count Zero)
       William Gibson
       
       British Columbia’da yaşayan yazar, ilk romanı “Neuromancer”la “Hugo Ödülü”nü, “K. Dick Memorial Ödülü”nü ve “Nebula Ödülü”nü kazandı.
       ‘Siberuzay’ kelimesini türetmiş olan yazar, keşfedilmeden çok önce, ‘internet’ ile ‘sanal gerçekliği’ hayal etmesiyle de tanınmaktadır.
       “Neuromancer”ın yanı sıra “Kont Sıfır”, “Mona Lise Overdrive”, “Burning Chrome”, “Virtual Light”, “Idoru” ve “All Tomorrow’s Parties” adlı kitapları vardır.
        “Kont Sıfır”, yine sanal dünyada gelişen bir macera. Kitap, daha önce Sarmal Yayınevi tarafından “Sıfır Noktası” adıyla yayınlanmıştı.
       Gibson’ın Altın Kitaplar’dan çıkan diğer kitabı, “Neuromancer” (Matrix Avcısı).
       Eleman avcısı olan Turner bir önceki görevinde aldığı yaralar henüz iyileşmeden, Hosaka tarafından birdenbire tekrar harekete geçirilip eskisinden daha tehlikeli bir göreve atanmıştır. Sığınma talebinde bulunan Maas-Neotek’in başmühendisini ve mükemmel biçimde geliştirdiği biyoçipi tek parça halinde dışarı çıkaracaktır. Bilgisayar ağlarını saran kara büyüden Turner yalnızca kendisinin kurtulmaya çalıştığını düşünmektedir, ama henüz melekle karşılaşmamıştır...
       
       Altın Kitaplar, 351 sf.
       Çeviren: Özlem Kurdoğlu Alpin
       Tür: Roman
       


       
HOCA KADRİ EFENDİ’NİN PARLAMENTOSU
       Cahit Tanyol
       
       “Havaya fırlatılan taş bilinç kazansa, kendi iradesiyle gittiğini sanır. (Spinoza)
       Hoca Kadri Efendi’nin adına sadece çağdaşlarının anılarında rastlıyoruz. Yeni kuşaklar ne onun üstün kişiliğinden ne de düşüncelerinden haberdar. Cahit Tanyol, “Hoca Kadri Efendi’nin Parlamentosu”nda tarihin sayfaları arasından önemli bir olayı, önemli bir Türk düşünürünü günışığına çıkarıyor.
       Bu kitapta yaşam öyküsü anlatılan Hoca Kadri Efendi, politik çözümler için tek çıkar yolun ‘halkın seçtiği parlamento’ olduğunu ileri sürüyordu. Düşüncenin odaklaşması gerektiği nokta, bu parlamentonun nasıl oluşacağıydı. Bu onu, halkın iradesini, özlemini ve mutluluğunu yansıtan bir seçim sistemine götürdü. Öyle bir seçim sistemi ki, onda seçilen milletvekili, ne padişahın, ne hükümet başkanının, ne de parti başkanının emir kulu olsun. Seçenle seçilen arasında bir üçüncü güç yer almasın.
       Hoca Kadri Efendi’ye göre, milletvekillerinin maaşları onları seçen tarafından ödenecek olursa, böyle bir parlamento kanunları yalnızca halkın çıkarları yönünde hazırlayacaktır. İşte 1910 yılında Paris’te, Hoca Kadri Efendi tarafından yayınlanan “Sarayih” böyle bir parlamentonun nasıl oluşacağını anlatıyordu.
       Hoca Kadri Efendi’nin, neredeyse bir asır önce yazdığı “Sarayih” kitabında önerdiği meclis sistemi, Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nda toplamış olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni anımsatıyor.
       Ülkemizin sosyoloji duayenlerinden Prof. Cahit Tanyol, Hoca Kadri Efendi’nin Parlamentosu’nda. Hoca Kadri Efendi’nin “Sarayih” kitabında önerdikleri ile, Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimler arasındaki benzerliklere dikkat çekiyor.
       Kitabın ikinci bölümünde fantastik bir rüya yer almakta; “Atatürk’le Ahiret’te Mülakat”. Tanzimat’tan bu yana tüm politik simalar rüyada yerlerini alırlar. Rüyadakilerin ortak bir konuları vardır: Türkiye ve geleceği...
       “Benim yaşamımda rüyaların ilginç bir seyri var”, diyor Cahit Tanyol. “Çocukken gördüğüm rüyaları, uyandığım zaman hatırlardım. Yaşım ilerledikçe, belki de uykumun en derin saatlerine denk geldiği için, uyandığım zaman onlan hatırlamaz oldum. Fakat o hatırlamadığım rüyaları, gördüğüm yeni bir rüyada bütün berraklığı ile canlı olarak görmem, bende birbirinden farklı iki yaşam serüveni yarattı. Rüyada yaşayan ‘ben’le gerçek yaşamdaki ‘ben’. Bunun hangisi doğru?... Bu söylediklerimi ister uydurduğumu düşünün, isterseniz bir rüya kabul edin. İnanın pek çoğunu uydurmuyorum. Hani İmam Gazzali, öldüğümüz zaman yaşamımızın bir rüya olduğunu anlayacağımızı söylüyor ya, ben de bu yazdıklarımın, uyanınca, bir rüya olduğunu fark ettim.
       Rüyadaki yaşamım şöyle başladı; Atatürk, Milli Mücadele’deki kalpaklı kıyafetiyle, halılarla döşenmiş bir sedir üzerinde oturuyordu. Çevresi oldukça kalabalıktı. Arkamdan bir ses, “Mirim, Gazi Paşa seni istiyor”, dedi. Konuşması Yahya Kemal’in bana anlattığı tiplerden birini anımsatıyordu, ama onun Atatürk’ün yanında olması imkansızdı. Çevresindeki insanlardan bazılarını tanıyordum, bir kısmını da resimlerinden biliyordum. Sağında ve solunda oturan bir kaç kişiyi, gerek kıyafetlerinin farklı olması, gerekse oturuş biçimlerinden tanıdık çehreler arasına yerleştiremedim. Atatürk beni görünce sevimli bir kaş çatmasıyla (O gün nereye kayboldun?) deyince şaşırdım...”
       Hoca Kadri Efendi’nin öne sürdüğü yönetim biçimi, ‘partisiz parlamento’ya dayalıdır. Tanyol, bu idealist düşünürün siyaset etiği üzerine düşüncelerini aktarırken, bugüne gönderme yapıyor ve Hoca Kadri Efendi’nin fikirleri ışığında demokrasi ve parlamenter sistem ve o sistemin nasıl yapılandırılacağı üzerine tekrar düşünmemiz gerektiğine işaret ediyor.
       
       Gendaş Kültür Yayınları, 168 sf.
       Dizi: Politika-3
       Tür: Siyasi/ Tarih
       


       
JANUS’UN YÜZLERİ
       20.Yüzyılda Marksizm ve Faşizm
       A.James Gregor
       
       “Yıllarca politik arenanın iki farklı ucunda tahayyül ettiğimiz insanlar biraraya gelmekte ve ortak çıkarlar etrafında buluşmakta. 2002 Şubat’ındaki İlhan Selçuk ve Devlet Bahçeli görüşmesinden ‘Ulusalcı Cephe’ye; oradan ‘Kızıl Elma Koalisyonu’na ve ‘Ulusal Kurultay’a kadar yaşananlar, bu alışılmadık birlikteliğin geçici veya spontane bir duruş olmadığını gösteriyor. Sanki birileri siyasal tarih ve politik sağ-sol kavramları hakkında tüm bildiklerimizle dalga geçmek ister gibi.”
       “Kitap, Türkiye’nin yaşadığı bu birlikteliğin ilginç/absürd bir olay değil, belirli şartlar altında ortaya çıkan tipik bir koalisyon ve hareket tarzı olduğu uyarısında bulunuyor.”
       “Kitabın Türkiye’de yaşananları açıklamaya bir teorik altyapı hazırlayacağını düşünüyoruz. Özellikle 6. bölüm ve 80’lerin sonunda Cumhuriyetçi Halk Partisi lideri Lysenko’nun liderliğinde sağcı ve solcu tüm vatansever güçlerin birleşmeye çağrıldığı ‘Ulusal Kurtuluş Hattı’; Sovyetler Birliği’nin en önemli ideologlarından olan Kurginian’ın Faşizm çağrışımları yapan fikirleri; solcu Gumilev’in etnobiyolojik çalışması; bunları siyasi arenaya taşıyan Prokhanov ve bu fikirler etrafında oluşturulan (ve hala da Rusya’nın en önemli hükümet alternatifi olan) Ziuganov’un Komünist Partisi (ki artık bu akım Komüno-faşizm olarak tanımlanmakta) Rusya’nın benzer bir sürecin sonunda oluşturduğu kendi ‘Ulusalcı Cephesi’ni gösteriyor.
       Bu birlikteliğin Dünya siyasetindeki tarihsel seyrinin anlatıldığı 7. ve 8. bölümler (özellikle İtalya’da Komünistlerin ne kadar kolayca Faşist oldukları ve Marx’ı Komünist yapan meşhur Mosses Hess’in nasıl bir ırkçıya dönüştüğü; Yugoslavya’da yaşanan ırkçı dehşetin sorumlularının çoğunlukla Komünist Parti kökenli ırkçılar olması, Romanya’dan Çin’e benzer birlikteliklerin, tarih boyunca ve özellikle sistemin krize girdiği dönemlerde görülmesi) Türkiye’yi anlamlandırmakta kilit role sahip.” (Kitabın Editörü)
       
       Gelenek Yayınları, 274 sf.
       Çeviren: Deniz Öktem
       Dizi: Demokrasi Kitaplığı-1
       Tür: İnceleme
       
       


       Sonsuzluk Şifresi
       ARTEMİS FOWL

       Eoin Colfer
       
       Bütün Peri Halkı’nın geleceği tehlikede! Her an için insanlar ve periler arasında büyük bir savaş çıkabilir. Sebebi, tahmin edemeyeceğiniz bir şekilde Artemis Fowl.
       Babasının, tekrar aralarına dönmesi ve Peri Halkı’nın onun için yaptıklarından sonra Artemis Fowl artık iyi yönde belli bir değişim sürecine girmiştir.
       Ama huylu huyundan vazgeçer mi?
       Son bir büyük vurgun hazırlığını planlayan ‘küçük-büyük dâhi’, peri teknolojisinden kendi başına, inanılmaz özellikleri olan bir ‘C-Küp’ üretir. Küp, insan iletişim teknolojisinin 50 yıl ötesindedir, her türlü şifreyi çözüp her tür kaydı ele geçirebilir.
       Londra’ya iş görüşmek için davet ettiği Amerikalı IT devi-gangster Jon Spiro’ya sunduğu teklif, ‘Küp’ü altı ay piyasaya sürmemektir.
       Doğal olarak, gangster-iş adamı teklifi beğenmez. Korumasıyla, Artemis’in efsanevi Kahya’ya kurdukları tuzak iyi işlememesine rağmen... Kahya, patronu Artemis’in hayatını kurtarmaya çalışırken kendininkini kaybeder.
       Bu arada ‘C-Küp’ün Amerikalıya tanıtımında yanlışlıkla peri şehri Heaven ile bağlantı kurulur. Nereden geldiği belli olmayan sinyallerle yerlerinin tespit edildiğini düşünen periler alarma geçip şehrin büyük kapılarını kapatırlar.
       Elimizde bir ölü Kahya, bir LEP yüzbaşısı güzel elf Holly Short, bir LEP kumandanı Root, bir sentor Foaly. müthiş hırsız cüce Mulch Diggums , diğer Kahya ve sürpriz konuklar var... Gerisini okumak size kalmış...
       
       Artemis Yayınları, 329 sf.
       Çeviren: S. Nihan Ertürk
       Tür: Fantastik
       


       
BARBAR VE ŞEHLÂ
       Ahmet Telli
       
       Ahmet Telli, kitabının açılışını ve kapanışını yapmakla iki dev edibi görevlendirmiş.
       
       “Bir insanı sürgüne gönderdin, Tamam. Ya sonra?
       Bir ağacı köklerinden ayırabilirsiniz, ama gündüzü
       Gökyüzünden koparamazsınız. Yarın güneş doğacak.”
       (Victor Hugo)
       
       “Bağ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
       Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz!”
       (Nâbi)
       
       Ozan, batı da bizimdir, doğu da demek istiyor yaptığı seçimle. Ve aşağıdaki dizeler dökülüyor kaleminden, “Ah Deli Tay”da;
       
       “Sesinden ışık bakışlarından
       Zifirî karanlık sızan deli tay
       Şimdi sana hangi dağın yeli
       Hangi uçurumun uğultusu
       Hangi suların yıldız şavkları
       
       (...)
       
       Gümüşün beyazı nehre, ayın
       Gölgesi düşmüşse eğer kedere
       Şair bir tetik boşluğundadır
       Ve söz kâr etmez olur Çerkez’e
       Atlar da yılkıdadır çünkü, yürek de”
       
       Everest Yayınları, 90 sf.
       Tür: Şiir
       


       
İMGELERİN İZİ
       Erendiz Atasü
       
       Erendiz Atasü, “İmgelerin İzi”ndeki yolculuğunda, bir düşünce evrenine götürüyor okuru. Kitap, çağına tanıklık eden bir edebiyatçının kaleminden çıkmış denemelerden oluşuyor.
       Bu denemelerde Atasü, çağdaş edebiyatımızdaki kadın yazarları, kadın imgesini, romanın günümüzdeki sorunlarını, öykünün sınırlarını anlatırken edebiyatımızdaki erkek yazarların, neden hiç kadın kahraman yaratmadıklarını da sorguluyor.
       Atasü’ye göre pek çok alanda olduğu gibi, edebiyatımızda da ‘etik’ tartışılmalıdır; çünkü günümüzde yaygınlaşan ‘medyatik yazar’ imgesi, edebiyat dünyamızın haksız rekabete sürüklendiğinin bir işaretidir.
       Erendiz Atasü’nün ilgi alanlarının çeşitliliği hayranlık uyandırıyor.”İmgelerin İzi”ndeki denemeler, yurt ve dünya sorunlarına edebiyatın penceresinden bakan bir yazarın son derece ilgi çekici yanlarını ortaya koyuyor.
       Yurtdışında katıldığı sempozyumlar aracılığıyla, Balkanlar’da kalıcı barışın sağlanması konusundan Kıbrıs sorununa, Amerika izlenimlerine kadar pek çok konuda görüşlerini açıklıyor.
       Erendiz Atasü’nün ilk öyküsü 1981 yılında yayımlandı. Öykü dosyası “Kadınlar da Vardır” ile 1983 Akademi Kitabevi Yarışması’nda birincilik ödülü, ilk romanı “Dağın Öteki Yüzü” ile 1996 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü, öykü kitabı “Taş Üstüne Gül Oyması” ile 1997 Yunus Nadi ve 1998 Haldun Taner Öykü ödüllerini kazandı.
       
       Can Yayınları, 237 sf.
       Dizi: Düşünce-32
       Tür: Deneme/ Edebiyat yazıları
       


       
BATMAN BOLŞOY
       Enver Sezgin
       
       Bir zamanlar Batman’da on beş, on altı yaşlarındaki bir grup çocuk devrimci, ülkede devrimin nasıl gerçekleştirileceği üzerine kendilerince fikir yürütür. Bununla da kalmayıp örgütlenirler. Bu gençlerden biri olan Enver Sezgin dokuz yıl sonra kendini Moskova’da ünlü Bolşoy Tiyatrosu’nda “Kuğu Gölü Balesi”ni seyrederken bulur.
       Temsil uzadıkça erken yaşta profesyonel devrimciliğe atıldığı günlerden başlayan süreç geçer gözlerinin önünden; 12 Mart Darbesi’nin ardından başlayan politik süreç ve örgütlenmeler, ülkenin darbe sonrası ilk devrimci derneklerinden birini kurmaları, küçücük bir filiz gibi başlayan gençlik ve işçi örgütlenmelerinin giderek büyümesi, kıyasıya mücadele ve olağanüstü baskı ve şiddet ortamı...
       Oysa Enver Sezgin’i asıl zorlu yıllar Marksizm eğitimi almak için gittiği Moskova’dan dönüşte beklemektedir. 1980 Askeri Darbesi ve onu izleyen zaman dilimi onun kaçaklık dönemidir. Acı, korku, direnç, özlem birbirine karışmıştır...
       12 Eylül Askeri Darbesi’ne giden süreci anlamak için mutlaka okunması gereken kitaplardan biri Batman Bolşoy. Bu kitapta, yoksulluğa ve baskılara rağmen kendini yetiştirmeyi ve topluma adamayı ilke edinmiş olağanüstü bir kuşağın harcanmaya çalışılmasının hazin öyküsünü, yer yer nefes kesici bir politik polisiye atmosferi içine düşerek okuyacaksınız.
       
       Gendaş Kültür Yayınları, 272 sf.
       Dizi: Politika-2
       Tür: Siyasi/Anı-Roman
       
       


       KOMPLOLARIN YÜZYILI,
       YÜZYILIN KOMPLOLARI

       Emperyal Satrancın Entrika Hamleleri
       Atilla Akar
       
       “Amerikalıların içinde ne steplerin romantizmi, ne de satranç oyuncularının hesaplayıcı sabrı vardır. Daha çok pokere yaraşır bir risk tutkusu ve etkinlikte buldozerinkiyle kıyaslanabilir bir duygusuzluğa sahiptirler. Bir engel kendini gösterdi mi, daha sonra onu kökünden yıkmak, çevresinden dolanmak yerine onu toz etme eğilimindedirler. Sonradan da tanrının dileğini yerine getirdiklerini ilan ederler. Böylece tarihleri; şurada burada genellikle ilkel, aceleci, kaba, kötü kurulmuş ama aslında onlara iyi bir bilinç vermekten başka bir şey olmayan kışkırtmalarla vahşi bir şiddetten oluşmuştur.” (Bernard Thomas)
       Bu kitabı okur okumaz -eğer hâlen farkında değilseniz -gerçekten dünyamıza yönelik, bir avuç seçkin tarafından kurgulanan olağanüstü bir komplonun varolduğuna inanacaksınız. Buna dair, dağlar kadar delil, kitabın sayfalarında sizleri bekliyor.
       Aksi bir kanaat söz konusu değil. Herkesi derinden etkileyen bir “dünya komplosu” mevcut.
       Kendi kendini kandırmak, bir yalana inanma eğilimi göstermek, aksini gösteren tüm delillere rağmen herşeyin yolunda gittiği duyusunun rahatlığına teslim olmak. “Gizli kardeşlik” mensuplarının cephaneliğindeki en etkili silahlardan biri zaten.
       Bir insanın değerler sistemini sarsan, kendini güvensiz hissetmesini sağlayacak olan gerçek, aynı zamanda inkar edilmesi gereken gerçektir. Birçoğu, bunu görmezden gelmeleri gerektiğini, aksi halde kendilerine deli gözüyle bakılacağını, duygusal bir travma geçireceklerini düşünür...
       Araştırmacı-yazar Atilla Akar yeni kitabı “Komploların Yüzyılı, Yüzyılın Komploları”nda ABD’nin ‘komplocu sicili’ni tutarken, ilginç örneklerle ABD saldırganlığının yüz yıllık öyküsünü aktarıyor.
       En son Irak’a saldıran ve gerekçelerinin ‘mesnetsiz’ olduğu ortaya çıkan ABD’nin bu tip entrikalara aslında kuruluşundan beri başvurduğu ortaya çıktı. Akar’ın kitabında Amerika Birleşik Devletleri’nin 19. Yüzyılın sonlarından beri saldırgan ve yayılmacı bir politika izlediği ve birçok yalan iddia ve komplo tertipleyerek bugünkü ‘imparatorluk’ aşamasına geldiği kaydediliyor.
       Akar’ın tek tek ortaya koyduğu olayların sonucuna göre ABD, bugün geldiği noktayı ve eriştiği gücü, bir dizi komployu hayata geçirmesine borçlu. Akar’ın iddiasına göre, Amerika baştan beri çizdiği bir strateji doğrultusunda dünyaya egemen olmaya çalışıyor ve bunu günden güne askeri gücünü daha da büyüterek gerçekleştiriyor.
       Kitaba, Amerika’nın keşfindeki ‘komplo izleri’ ile başlayan Akar, emperyalizmin ‘üstyapısal’ özelliklerini öne çıkartarak, olayın ideolojik-dini motiflerini aktarmış.
       Ayrıca Başkan George Bush’un da mensubu bulunduğu ‘Evanjelik Akım’ın nasıl bir ‘Kıyamet Senaryosu’ peşinde koştuğunu da vurguluyor.
       “Emperyal seçenek:Genişlemenin bebek adımları” bölümünde, ABD’nin tarih sahnesine emperyal bir güç olarak ilk çıkışının “Maine” gemisinin esrarengiz şekilde batmasına borçlu olduğu kaydediliyor.
       Ayrıca ABD’nin 1. Dünya Savaşı’na girmesine yol açan ikinci bir gemi batması olayı olan ” Lucitania’nın Batışı”nda da komplo izlerini takip etmiş durumda. (Burada Pearl Harbour ile kıyaslamalar da yapılmış. ABD’nin Küba’ya karşı giriştiği “Domuzlar Körfezi” harekatının nasıl bir CIA komplosu olduğu da etraflıca anlatılmış halde.
       Aynı şekilde Vietnam Savaşı’nının da Maddox Destroyeri’ne karşı, ‘gerçekte olmayan’ hayali bir saldırı ile başladığı da belirtilmiş durumda.
       I973’te Başkan Allende’nin devrilmesi ve Şili’de cunta ile sonuçlanan sürecin bir CIA-ITT ortak yapımı komplo olduğu da etraflıca anlatılmış.
       “Dünyanın Amerikalılaşması bizim kaderimizdir.” (Th.Roosewelt-Eski ABD Başkanı)
       
       Timaş Yayınları, 272 sf.
       Tür: İnceleme
       


       
ÇOCUKLARIN ALTINCI HİSSİ
       Litany Burns
       
       Litany Burns, “Çocukların Altıncı Hissi” adlı kitabında ebeveynlere, çocuklarının tüm sezgilerini yeterince kullanmalarına yardımcı olacak bilgiler vermekte ve onlara bu yeteneklerini nasıl geliştireceklerini gösteren alıştırmaları, oyunları öğretmekte.
       Bütün çocuklar doğuştan altıncı hisse sahiptir. Fiziksel dünya ile ilk iletişimi bu yolla kurarlar. Okullarda aldıkları eğitimin yanında, çocuklarınızın sezgisel yeteneklerinin beslenip gelişmesine nasıl katkıda bulunabilirsiniz?
       - Olağanüstü duyguların farklı tanımlarını, hayali arkadaşların ardındaki anlamı,
       - Üstün zekalı çocukların sezgisel yeteneklerini,
       - Çocuğunuzun sahip olduğu yetileri geliştirecek sezgisel alıştırmalar ve oyunları,
       - Çocukların kişisel deneyimlerinden derlenmiş sezgisel fenomenleri içeren öyküleri,
       ve diğer bilgileri bu kitapta bulacaksınız.
       Litany Burns, tüm dünyaca tanınan bir medyum ve öğretmen. ‘Şam’ın Oğlu’ adıyla tanınan seri katil olayında New York Başsavcılığında danışman olarak çalışmış ve katilin yakalanmasında büyük rol oynamış; New York Times, Wall Street Journal ve London Daily Mail gibi yayın organlarında yazıları yayınlanmış. Ayrıca “Develop Your Psychic Abilities” adlı kitabın da yazarıdır.
       
       Altın Kitaplar, 191 sf.
       Çeviren: Zeliha İyidoğan Babayiğit
       Dizi: Aile Sağlık ve Yaşam
       Tür: Eğitici
       


       
YETER TENİMİ ACITMAYIN
       Meltem Arıkan
       
       Meltem Arıkan “Yeter Tenimi Acıtmayın” ile kadınlarının öykülerini anlatmaya devam ediyor. Bu kez kurgunun içine sinen ‘gerçek’lerle karşı karşıya okur. Ama yazar ve kahramanları, gerçekleri hiç bir şekilde sineye çekmiyorlar ve eğer yaptıkları bir deşifre ise formülü çok açık: Beden + cinsellik = Keşif
       Roman boyunca ise ‘keşif’in tek bir tanımı var: Özgürlük.
       Yüzünde yüzyıllık gölgeler taşıyan kadın, bu izleri her vakit bir adama mı borçludur? Bu izler, gizemli tapınak muamelesi gören kadın cinselliğinin keşif yolculuklarını mı anlatır her zaman? Yoksa her kadın -eğer isterse- bedenini keşfetme coşkusunu armağan edeceği erkeği gizliden gizliye seçer mi? Haberi bile olmaksızın seçilen erkek bu utkuyu neye borçludur?
       Dört kadının, örtüştürerek paylaştıkları ve ortak tarih olarak var ettikleri geçmişlerinin, bugünlerini ipotek altına alması ne kadar adil? Kurban haline gelen bedenler hangi tarihsel suçun bedelini ödüyor?
       Meltem Arıkan, önceki kitaplarında rastladığımız soruları, üstelik yeni sorular da ekleyerek, bu kez ‘bedenin özgül tarihi’nin ayrıntılarında soruyor. Ancak yanıt konusunda ödünsüz davranmayı yeğ tutarak, yalnız, yanıt almayı hak etmiş sorulara, romandaki karakterlerin kurgusal gerçeği içinde yanıt veriyor.
       “Bütün kadınlar bedenleri ve beyinleri ile aşkı aramıyorlar mı? Kadınların çoğu bu aşkı erkeklerde aramıyor mu? Bütün kadınlar aşk içinde var olmayı özlemiyorlar mı?”
       Meltem Arıkan yeni romanı “Yeter Tenimi Acıtmayın”da, kadınların varoluş sorunlarını,n sadece kendilerine ait özel bir durum olmadığını, bu yüzyılda tüm kadınların varoluşsal sorgulamalarını yapmak zorunda kaldıklarını kurguluyor.
       
       Everest Yayınları, 303 sf.
       Dizi: Türkçe edebiyat-46
       Tür: Roman
       


       
SANIK DUT AĞACI
       Ergun Göknel
       
       İSKİ olayıyla gündemin ortasına yerleşen Ergun Göknel’in hapishanede yaşadığı olayları, tanıştığı ‘uç’ insanları, dostlukları, yalnızlıkları, özgürlüğü, mahkumiyeti, özlemleri, pişmanlıkları, sabırsızlıkla beklenen ziyaret saatlerini, çaresizlikleri bu kitapta yaşarak okuyacaksınız.
       Olaylara bu sefer diğer taraftan bakacak, o geçmez dakikaları, yaşayan insandan dinleyeceksiniz.
       Ergun Göknel’in, hapishanede geçen yaşamındaki ilginç anekdotlardan oluşan “Sanık Dut Ağacı” isimli kitabın kapağına konu olan budanmış dut ağacı, tek başına, o küçülmüş, yalnız haliyle bile, çok şey anlatacak kadar güçlü! Budanmış dut ağacı, düşünceyi, yaratıcı fikirleri budayan, budayamadığını yok eden bir sistemi, sessiz bir dille anlatabilecek kadar güçlü.
       Daha çok bir tespit anlayışı ile yazılmış olan “Sanık Dut Ağacı”, düzenin hangi noktasında durduğumuzu tespit etmemize ve bu gerçeğe göre bir karar vermemize yardımcı olacak bir kitap niteliğinde.
       Ergun Göknel’in eşi Müjgan Hanım’ın yazdığı önsözden birkaç paragraf:
       “Eşim Ergun Göknel’in cezaevinde iken yazmaya başladığı anekdotlar, cezaevinden çıktıktan sonra ikimizin karşılıklı fikir alışverişleri ile devam edip bugünkü haline geldi. Kitabın içinde yer alan olayları, anıları bilen, hatta çoğuna tanık olan bir kimse olmama rağmen, kitabın tümü, eşimin yaşadıkları ve yaşadıklarını, yine eşimin algılaması, etkilenmesi ve değerlendirmesi ile kaleme alınmıştır. Bu önsöz bölümü ise, medyayı aylarca meşgul eden, “İSKİ” olayına bakış, olayın arkasındaki gerçeğe kısaca da olsa benim “ışık” tutuşum olacaktır.
       Tanrı, insanın hata yapmasını istememiş olsa idi, ‘kötü ve iyi’ ya da ‘doğru ve yanlış’ gibi iki kutuplu bir realite yerine sadece iyi ve doğrunun yer aldığı bir dünya yaratırdı. Tanrı’nın insandan beklentisi, hiç hatasız olması değil, aksine hatalarla doğruyu bulması yönündedir. Çünkü bu şekilde bulunan doğru, bir daha kolay kolay sarsılmayacak sağlam temeller üzerine oturur. (....)
       (....) Bu kitap kaç kişiye ulaşır, kaç kişi bu satırlarda bir şeyler bulur ya da kaç kişi gülüp bir kenara atar bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki, hiç kimse sonsuzluğu değiştirecek, yok edecek güce sahip değildir. Bu gerçek, yaşadığımız haksızlıklara, çirkinliklere tahammül etme kapasitesi, bütün bunların bir gün mutlaka biteceğini bilme kat’iyeti, paranın, menfaatin yön vermediği bir ‘Gün’ün geleceğinden emin olma huzuru veriyor.”
       (Müjgan Göknel)
       Kitaba, “Bunlar da Benim Anlatmak İstediklerim!” diyerek bir önsöz yazan Müjgan Göknel, kitabın sonuna da , “Bunlar da Olmasını Düşlediğim Hayallerim” başlığı altında bir son söz yazıyor ve kendisinin romantik bir şiiriyle kapanışı gerçekleştiriyor.
       Kesin olan bir şey varsa, o da Ergun Göknel’in sonunda ‘doğru’ eşi bulduğu...
       
       Timaş Yayınları, 224 sf.
       Tür: Anı / Aktüel-Siyaset
       
 
       
    MSNBC News 14 Ekim haftasının kitapları
MSNBC News 7 Ekim haftasının kitapları
MSNBC News 30 Eylül haftasının kitapları
MSNBC News 23 Eylül haftasının kitapları
MSNBC News 16 Eylül haftasının kitapları
MSNBC News 9 Eylül haftasının kitapları
MSNBC News 2 Eylül haftasının kitapları
MSNBC News 19 Ağustos haftasının kitapları
TOP5 38. Rotterdam Film Festivali başladı
 
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları