Home page
Haber Menüsü


7 Ekim haftasının kitapları
“...hepimiz sperm ile yumurtanın buluşmasından meydana gelen kökenimizden başlayıp sonrasına dek yaşamımızla ilgili her şeyin gerçekte rastlantı olduğunu unutmaya hazırızdır.” (Freud)
NTV-MSNBC
    7 Ekim 2003 —  “Taşları yerine oturmamış bir temel (modernizm) üstünde, çarkları birbirine kenetlenmemiş bir işleyiş (postmodernizm) sürüyor. Modernizmin durağan belleği, kurumlarda, çeşitli uygulamalarda, inanç ve ilişkilerde, güç odaklarında ve günlük yaşamda varlığını sürdürürken, postmodernizmin devinen belleği, bunlarla karşılaşıp çatışıyor. Sanat alanındaki çatışkı ise, belleğin, karşıt-bellekle karşılaşması.”  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 


       
İKİ YILDA BİR SANAT
       Bienal Yazıları (1987 - 2003)
       Beral Madra
       
       Türkiye’de çağdaş sanatın gelişiminde bir dönüm noktası sayılabilen İstanbul Bienali’nin yapılanmasında etkin rol oynayan ve ilk iki bienalin kuratörlüğünü de üstlenen akademisyen, küratör ve sanat eleştirmeni Beral Madra’nın İstanbul, Venedik ve Kahire Bienalleri üzerine kaleme aldığı yazılar, “İki Yılda Bir Sanat” başlığı altında derlenmiş.
       Beral Madra, 1979’da içine girdiği ve bugüne değin var kalabildiği sanat alanında, gerçekleştirdiği sergiler ve yazdığı yazıların arkasında, Freud’un da belirttiği gibi, ‘rastlantı’ ve ‘gereklilik’ durumlarına payına dikkat çekiyor.
       “... sanatçının güncel üretim bandına hangi noktadan bindiği ve bandın sonuna kadar gidip gidemeyeceğinin sorgulandığı günümüzde, bandın üstünde geçmişten günümüze bir ilişki ve süreklilik, ve bir kez bandın üstüne bindikten sonra işi aynı kalitede sürdürmek gibi bir zorunluluk var” diyor Beral Madra ve ekliyor, “bienaller, bu üretim badındaki kalite kontrol noktaları gibi görünüyor.”
       Madra, üç bölümden oluştuğu söylenebilecek kitabın açılışını ‘Geçmiş için söz’ yazısıyla yaparken, ‘Gelecek ile söz’ ile de kapanışı gerçekleştiriyor; böylece parantez içine aldığı geçmişi, daima geleceğe açık tutuyor.
       İstanbul Bienali’nin hafızası niteliğindeki ilk bölüm metinlerine, bienallere katılan çeşitli sanatçı ve küratörlerle yapılmış söyleşiler eşlik ediyor. Bu bölümün, İstanbul Bienali’nin kuruluşundan bu yana aldığı yolu görmek, bienal fikri etrafında yapılan tartışmaları ve görev alan küratörlerin yöntem farklılıklarını değerlendirmek bakımından özellikle önemli.
       Söz konusu yazılar, gerek İstanbul Bienallerini belgelemesi, gerekse uluslararası çağdaş sanat ortamını, merkez ve çeper arasındaki ‘tek boyutlu’ ilişki üzerinden sorgulaması açısından okuyucunun eleştirel bakışına sahip çıkıyor.
       İkinci bölüm ise, Beral Madra’nın, 43. Bienal’den başlayarak bu yıl gerekleştirilen 50. Bienal’e kadar kimi zaman sanat eleştirmeni, kimi zamansa ‘Türkiye Pavyonu’ küratörü olarak katıldığı Venedik Bienalleri üzerine yazdığı yazılardan oluşuyor.
       100 yılı aşkın bir süredir düzenlenen bu köklü sanat etkinliğini hem etraflıca tanımak ve hem de Türkiye’nin bu prosese katılım serüvenini ilk elden takip etmek açısından önem taşıyan bu metinler Batı odaklı uluslararası sanat ortamı hakkında aydınlatıcı bilgi ve eleştirel yorumlar içeriyor.
       Ve Kahire ... dünya kültür tarihinin en önemli birkaç başkentinden biri olan bu gizemli şehirde. “iki yılda bir sanat”ın son bölümünü oluşturuyor. Kuzey Afrika ve Arap dünyasının yoğunlaştığı bu 20. yüzyıl megapolünde düzenlenen Bienal etkinliğinin yedincisine konuşmacı olarak katılan Beral Madra’nın Kahire kenti ve söz konusu bienal geleneği hakkındaki düşünce ve gözlemlerini içeren uzun ve çok yönlü bir metinden oluşmakta.
       Çağdaş sanatın son 15 yılda farklı coğrafyalarda, farklı toplumsal algı ve tepki süreçlerinde katettiği yolu yakından izlemek olanağı veren bu metinlerin bir kitap haline getirilmiş olmasının, Türkiye sanat ortamına ve bu ortamın düşünsel boyutuna katkısı kuşkusuz çok büyük !
       Beral Madra’nın kitabı, bastıkları yedinci kitap olmakla birlikte ulaşılan düzey bakımından göz kamaştırıcı. Tabi Madra’nın, bu kitabın kendisini başlı başına bir tasarım olarak ele aldığı ve üretimin her aşamasına katılarak damgasını vurduğu anlaşılıyor. Kitap içerisinde kullanılan fotograflar, BM Çağdaş Sanat Merkezi’nden ve Teoman Madra’nın özenli çalışmaları.
       Kitap sonunda yeralan kapsamlı ‘İsim Dizini’nde Adorno, Almodovar, Bacon , Barthes, Beuys, Block, Cage, Duschamp, Giotto, Greenaway, Gün, Heidegger, Jarman, Koolhaas, Kortun, Kosuth, Martinez, Orlan, Warhol, Wenders, Zeytinoğlu gibi tasarım alanındaki yüzlerce insanı’nın ‘sanat insanı’nı, yer alması, her metnin evrensel boyutlarına vurgu yapıyor.
       Kitabın gerekli noktalarına ulaşmakta çok önemli bir vazife görüyor bu zengin dizin. Örneğin buradan, 8. Uluslararası İstanbul Bienali’nin küratörü olarak tanıdığımız Dan Cameron’un da, 1988’deki 43. Venedik Bienali’ndeki ‘iş’ine ulaşabiliyoruz.
       Kitabın kapak tasarımını bir başka yapıt daha çok güçlendiriyor: Paris ve Türkiye arasında mekik dokuyan ve bu türden dünya çapındaki pek çok etkinlikte yer alan Sarkis’in disiplinlerarası çalışmalara gönderme yapan işi, 1989’daki 2.Uluslararası İstanbul Bienali’ne katılan “Avize”si. Ayasofya Müzesi Hazine Binası’nda sergilenmiş olan ‘avize’, ‘mekan-sanat’ ve hatta ‘zanaat-sanat’ etkileşiminin önemli bir göstergesi olarak hafızalara kazınmıştı.
       Yayıncılık hayatına yeni başlamasına karşın, kitaplarının kalitesine gösterdikleri yüksek özenle bir anda dikkat çekmeyi başaran Norgunk, okuyucularına hâlâ bir kitabı ellerine almanın ve içine dalmadan önce de, o kitaptan alınacak mutlak zevkten emin olmanın hazzını vermeyi başaran bir yayınevi.
       Resmi web adresleri olan www.norgunk.com ‘un da inşâ sürecini tamamlayarak bir an evvel açılmasını dileriz. Zannediyoruz sürenin uzaması, gösterdikleri özenden kaynaklanmakta.
       
       Norgunk Yayınları, 223 sf.
       Tür: ‘Plastik sanatlar’ yazıları
       


       
CAFÉ BRAZİL
       Tanja Dückers
       
       Hayal mahsulü hikayeler anlatmak ve fabl yaratmak; bunu ancak iyi bir öykü yazarı yapabilir. Öykü yazarı, okuyucusunu keyiflendirmek, alışık olmadığı bakış açılarını okuyucusuyla paylaşmak ve en önemlisi, sürekli tekrar yapmaktan kaçınmak zorundadır.
       Bunların da ötesinde, doğal olarak, iyi edebiyatın binbir tane ölçütü vardır. Ama şüphesiz kötü bir öykücüyü her zaman sebepsiz yere ‘ölümcül’ sözlerle azarlayabilirsiniz: “Beni sıkıyorsun ve neden olduğunu sormuyorsun?” Tanja Dückers ‘ölümcül’ şarkısını biliyor ve yazılarında öncelikle tek bir şeyi arıyor: Sıkılmaya izin vermemek. Bütün hikayelerine hız veriyor. Daima ‘İşitilmemiş bir hadise’ var, bazen bu sayı iki ya da üç olabiliyor. İşte kitabın başlığı olarak seçilen hikayedeki, dünya şampiyonası finallerini izlemek için, futbol delisi erkek arkadaşıyla Brezilya Kafesi’ne giden genç kadın, bu eski klişe, barın arkasındaki Latin gençle daha çok ilgileniyor ve Ronaldo beyaz perdede rakipleriyle dans ederken, bu ikisi arkadaki odada esas meseleye geliyorlar.
       Berlin, bu kitaptaki hemen hemen bütün hikayelerde dayanak noktası; aynı zamanda referans cehennemi ve cenneti. Her olayda çarpık bireyselliğin sembolü ve Tanja Dückers öykülerinde bu çarpık bireysellikle çok iyi başa çıkıyor. Kahramanlarının hepsi de normal olmayan ‘Ben-Anlatıcıları’.
       Kitabın en iyi hikayesi olan “Kırmızı Tüyler”in kahramanı Lukas. Lukas şimdi Uwe ile ( yani anti - Lukas) beraber olan eski kız arkadaşının, kendisinin çaprazında bulunan evinin anahtarlarını yaptırıyor. Hafta sonları eski kız arkadaşı ve Uwe dışarı çıktıklarında Lukas, çiftin uyumunu bozmak için gizlice eve girip etraftaki düzeni bir parça bozuyor ve oraya buraya kırmızı tüyler bırakıyor. Bazı öykülerde Dückers’in masal anlatmaktan aldığı keyif görünür oluyor.
       Absürd ama aynı zamanda çekici anlatım tarzları - yazdıklarını bir kaç dakika sonra unutacak bunak bir büyükannenin kendi hikayesini yazması gibi- kitabı taçlandırıcı etkiler yapıyor. Sonra derlemenin son hikayesi “Veo”, bir bilim kurgu. Ayrıca: Bütün çarpık ‘Ben-Arayışı’ çok sık tekrarlanan tek motif.
       Dückers, 1968 yılının Eylül ayında Berlin’de doğdu; 1988 yılından bu yana İngilizce ve Almanca dillerinde yazılar kaleme alıyor. Farklı burslarla eğitimini sürdüren yazarın eserleri bir çok edebiyat ödülüne değer görüldü.
       Tanja Dückers bağımsız bir yazar olarak Berlin ve Barselona’da yaşıyor. Son yıllarda, şiirleri antolojiler ve edebiyat dergilerinde yayınlanan yazar edebiyat dünyasındaki ilk çıkışını 1999 yılında kaleme aldığı “Oyun Alanı - Spielzone” isimli romanı ile yaptı.
       
       Yazarın diğer eserleri:
       “Mors Alfabesi - Morsezeichen” (kısa nesir ve lirik 1996), “İtfaiyeci - Fireman” (bu kısa nesir eserini İngilizce yazmış 1996), “Gökyüzü Mektupları - Luftpost” (şiirler 2001), “Gökcismi - Himmerskörper” (roman 2003)
       
       Gendaş Kültür Yayınları, 203 sf.
       Almanca’dan Çeviren: Ö.Üner
       Dizi: Dünya Edebiyatı - 71
       


       
GEÇİŞ AYİNLERİ
       William Golding
       
       Romanlarında insanlık gerçeğini en karanlık yönleriyle gözler önüne sermeyi amaçlayan Nobel ödüllü İngiliz yazar William Golding, 19. yüzyılın ilk yarısında İngiltere’den Avustralya’ya bir deniz yolculuğuna çağırıyor bizi.
       Üniversiteden yeni mezun olan Edmund Talbot, soylu vaftiz babasının torpiliyle Avustralya’da önemli bir göreve atanmıştır. Gemiye binmeden önce vaftiz babası ona bir defter verip yolculukta başından geçenleri yazmasını ister.
       Farklı kesimlerden insanları barındıran bu yelkenlide insan düşmanı kaptan Anderson, ufak tefek vaiz Colley, özgürlükçü Prettiman, olan biteni sessizce izleyen uşak Wheeler, İngiliz toplumsal yapısını alabildiğine eleştirel bir bakışla işleyen Golding’in yazınsal dehası ve kıvrak zekasının gösterdiği rotada bir felakete doğru ilerlerler…
       “Geçiş Ayinleri”nin hemen ardından, Sel Yayıncılık tarafından “Yan Yana” ve “Aşağıdaki Yangın” adlı romanları yayınlanacak Golding’in.
       
       Sel Yayıncılık, 251 sf.
       Çeviren: Bülent O. Doğan
       Dizi: Deniz Üçlemesi-1
       Tür: Roman
       


       
SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM!
       Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu
       Edward J. Erickson
       
       “Size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” Osmanlı Ordusu’nun Birinci Dünya Savaşı’ndaki muharebe tarihini özetlemek için Yarbay Mustafa Kemal’in 57. Piyade Tümenine verdiği bu emirden daha iyi bir örnek bulunamaz.
       Osmanlı ordusu dört yıllık savaş boyunca büyük zorluk ve felaketlere katlanan, düşmanlarını şaşkınlığa ve yenilgiye uğratan; Rusya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan, Sırbistan ve Romanya orduları yere serildikten sonra bile hâlâ inat ve kararlılıkla savaşmayı sürdüren bir orduydu.
       Osmanlı ordusu, imparatorluğun genel geri kalmışlığı, ekonomisinin durumu, modern ulaştırma hatlarının olmayışı ve geniş coğrafyası veri alındığında inanılması zor bir başarı öyküsüne imza atmıştı.
       Bu ordu savaşın büyük bölümünde aynı anda dört ayrı cephede birden büyük askerî güçleri savaşa sürüp idame ettirebildi. Büyük Britanya hariç, savaşan tarafların hiçbiri bunu başaramadı. Birinci Dünya Savaşı tarihçiliğinde, Osmanlı ordusunu ele alan çalışmalarda dikkat çekici bir boşluk vardır.
       Genelkurmay Başkanı (1998-2002) Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun İngilizce baskı için yazdığı önsözle sunulan bu kitap, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun, Avrupa’dan Kafkaslar ve Mezopotamya’ya uzanan çeşitli cephelerdeki mücadelelerini her yönüyle belgeleyerek anlatmayı amaçlıyor.
       ABD ordusundan yarbay rütbesiyle emekli olan Edward J. Erickson, New York’ta Norwich High School’da sosyal araştırmalar dersi veriyor. Erickson’un Balkan Savaşları’nda Osmanlı ordusunu ele alan “Defeat in Detail: The Ottoman Army in Balkan Wars, 1912-13” adlı bir kitabı daha var.
       
       Kitap Yayınevi, 348 sf.
       Çeviren: Tanju Akad
       Dizi: Tarih ve Coğrafya -13
       


       
KİTLE KÜLTÜRÜ KİTLELERİN AFYONU
       Hasan Bülent Kahraman
       
       Türkiye hop oturup pop kalkıyor; yazarından şarkıcısına, valisinden kuaförüne herkes rüyasında (bırakın meşhur olmayı!) pop sahneye bir kez olsun çıkmayı görüyor. Sözün tükendiği, düşüncenin eridiği, şiddetin beslendiği bir apolitik ortamda halkın son emziği görüntü çünkü.
       Hasan Bülent Kahraman ‘popüler kültür’ yazılarından derlenen elinizdeki kitapta, popüler kültürün önce tasarlanan, sonra biçimlendirilen, arkasından topluma giydirilen bir gerçek olarak endüstrileşmesinden hareket ediyor. Son kertede bir afyon da olabilen popüler kültürün Türkiye’yi bir mutluluk hapı gibi etkilediğine dikkat çekiyor. En önemlisi de, popüler kültürün faşizme ve demokrasiye açılan kapılarını yeterince bilmediğimiz için önümüzde duran tehlikeleri ve olanakları iyi değerlendiremediğimizi vurguluyor...
       
       Agora Kitaplığı, 302 sf.
       Dizi: Kültürel çalışmalar - 1
       


       
KEDİLERİN DOKUZ DUYGUSAL CANI
       Jeffrey Moussaieff Masson
       
       “Kedilerimle bu anın tadını çıkarmayı öğreniyorum. Geçmiş yok, gelecek yok. Yalnızca bugünün, bu anın büyüsü. Pişmanlık yok, özlem yok, yalnızca bu anın neşesi.”
       Türkiye’de ve dünyada çok beğenilen “Köpekler Aşk Hakkında Asla Yalan Söylemez” kitabının yazarı Jeffrey Moussaieff Masson bu kez kedilerin gizli ve büyülü dünyasına sokuyor bizi ve bu mırıl mırıl dostlarımızın duygularını anlamamıza yardım ediyor. Masson’un beş kedisi var.
       Yazarımız kedi yüreğinin esrarengiz derinliklerine dalarken kendi zarif, sürmeli gözlü kedilerinin sevgisini, kıskançlığını, öfkesi ve neşesini örnek veriyor bize. Edebiyat, tarih, hayvan davranışı araştırmalarına, hepsinden önemlisi kedi severlerle kedi uzmanlarının anlattığı harika öykülere dayanan yazar, ormanda tek başına yaşayan yaratıktan insan dostuna evrilen kediler hakkındaki birçok efsaneyi de yıkıyor. Örneğin, kediler nankör müdür? Hiç de değil. Kedilerin insanlar gibi bencil olduğu söylenemez. Onlar bizi her an gözlerler, izlerler, bizim duygularımızdan etkilenirler.
       Merak kediyi öldürür mü? Tam tersi. Merakları sayesinde her şeyi ölçüp biçme, değerlendirme fırsatı bulurlar, ona göre davranırlar.
       “Kedilerin bize ihtiyaç duymasına ihtiyacımız var,” diyor Masson, “yoksa kalbimiz kırılır. Ama onlar bize ihtiyaç duymasalar da, çok severler.”
       Bu kitap insan ile kedi arasındaki garip, tarif edilemez ilişkiye çok farklı bir açıdan bakmanızı sağlayacak. Yazarın diğer kitapları arasında “Filler Neden Ağlar: Hayvanların Duygusal Hayatı” ile yine yayınevimizden yayınlanan ve kısa zamanda iki baskı yapan “Köpekler Aşk Hakkında Asla Yalan Söylemez” de var.
       Sanskritçe uzmanı olan ve Sigmund Freud Arşivleri’nin müdürlüğünü de yapmış olan Jeffrey Masson, karısı, çocuğu, beş kedisi ve üç köpeğiyle yaşıyor.
       
       Kitap Yayınevi, 176 sf.
       Çeviren: Ayşegül Çetin Tekçe
       Dizi: Doğa ve Bilim - 6
       


       
BİR TRİLYON DOLAR
       Andreas Escbach
       
       İlk romanını 1995’te yayımlayan Andreas Escbach’ın en büyük çıkışı 1996’da çıkan “Das Jesus Video” oldu. İki milyon adetin üzerinde satan kitap daha sonra senaryolaştırılarak filme çekildi. Escbach’ın romanları başta Fransızca, İtalyanca, Çekçe, Rusça ve Japonca olmak üzere pek çok dilde yayımlandı. “Solarstation”, “Das Marsproject”, “Perfectcopy” gibi romanlarıyla günümüz teknolojisinin sınırılarını zorlayan konular üzerine yazan Escbach “Bir Trilyon Dolar” adlı romanında bambaşka bir konuya yönelmiş ve ‘para’yı başkahraman yapmış. Dahiyane bir hikaye, ayrıntılı bir araştırma, sağlam bir yazı tekniği.
       Escbach bu devasa kitabı üzerinde beş yıl çalışmış; sadece eğlendiren değil aynı zamanda bilgilendiren ve geleceğimiz hakkında derin düşüncelere sevk eden sürükleyici bir roman arayanlar için...
       “Arkanıza yaslanın, şimdi ‘size nasıl zengin olacağınızı’ anlatacağım.” 1 trilyon dolarlık bir servete hükmediyor olsaydınız ne yapardınız?
       500 yıl önce dedelerinizden biri Venedik bankalarına bugünün parasıyla 10 bin dolar değerinde bir para yatırmış olsaydı, faizler ve o faizlerin faizi sayesinde şu anda tam l trilyon dolarınız olurdu... Peki dünyayı değiştirebilecek kadar büyük bu parayla ne yapardınız?
       Bir gün önce metroya binecek parası olmadığı için eve yürüyerek dönmek zorunda kalan New York’lu pizza dağıtıcısı John Fontanelli kendisine böyle bir mirasın kaldığını öğreniyor.
       “İnsanlara kaybettikleri geleceklerini geri vermek”... İşte tam da bunun nasıl olacağını müthiş bir gerilim içinde anlatıyor Andreas Eschbach. John kabul ettiği bu mirasla ne yapacak, bugün artık hepimizin korkusu olan insanın insanı yok etmesi, ekonomik sebeplerle yapılan savaşların cirit attığı, petrolün, suyun kavgasının verildiği ortamda kimleri nasıl kurtaracak?
       Escbach, okurunu John’la beraber yüksek finansın yapısıyla, piyasanın, holdinglerin, “Fil Evliliklerinin” ve uluslararası şirketlerin güçleriyle karşı karşıya getiriyor. 11 Eylül’de, Amerika’daki terör saldırılarının olduğu günde şiddetli bir şekilde söz konusu olan insanlığı hayatta kalma sorunundan daha az bir şey değildi.
       Peki bu tehdit önlenebilir mi? Yanıt evetse, nasıl? Kaynak israfının, iklim felaketlerinin, savaşların, nüfus patlamasının temel sorumlusu nedir? Bankacılık sistemi mi? Faizler mi? Vergi sistemi mi?
       Andreas Escbach’m günümüz insanının hayatını tamamen kendine bağlayan ‘para’nın gücünü sorguladığı, dünyada oynanan politik ve ekonomik oyunları ortaya koyduğu müthiş sürükleyici bu romanı okurken John ile beraber insanlığın kaderinin nasıl ve nelerle değiştiğini, dünya üzerinde oynanan siyasal oyunların ekonomik dayanaklarını öğreneceksiniz...
       
       Gendaş Kültür Yayınları, 744 sf.
       Almanca’dan çeviren: Nafer Ermiş
       


       
CELİLE’DE KUŞLAR ÖLÜYOR
       Feridun Andaç
       
       Feridun Andaç, “Yazan insan hayata, doğaya ve insana dair birçok şeyi bilmelidir diye düşünürüm. Daha da ötesi, yaşamalıdır da. Her yazarın bir yeraltı hayatı olmalıdır. Yeryüzüne çıkaracağı şeylerin debisi oradadır çünkü. Acıdan, sevinçten, hüzünden, aşktan yolu geçmeyenin bundan söz etmesi çok yapay kalır. Aşksız, tutkusuz yazı yazılabileceğine inananlardan değilim”diyor.
       “Celile’de Kuşlar Ölüyor”da, politikadan geziye, Calvino’dan Yaşar Kemal’e uzanan geniş coğrafyada kalemini keyifle dolaştırıyor Feridun Andaç. Bir okur olarak kendi serüvenini anlatırken okumaya merak salanlara, yazmaya gönül verenlere de yol göstermiş oluyor. Bu kitaptaki yazınsal denemeler, düşün dünyasını edebiyat sevgisiyle yoğurmuş bir yazarın güncesi olarak da okunabilir.
       Geçtiğimiz aylarda Can Yayınları’nca yayınlanan “Gönlümün Yitik Yurdunda” adlı öykü kitabıyla, öykücü kimliği ile de karşımıza çıkan yazar, “Celile’de Kuşlar Ölüyor”da yer alan denemelerinde, öyküde kendi yöntemi üzerine de düşünüyor ve öykülerin yazılma süreçlerini okurla paylaşıyor. Bu yanıyla kitap, Andaç’ın daha önce yayınlanmış deneme kitaplarından belirgin biçimde ayrılıyor.
       
       Can Yayınları, 194 sf.
       Dizi: Düşünce
       Tür:Deneme
       


       
ANKARALI NEFİSE
       Yıldırım B. Doğan
       
       “Ankara büyük şehirdir, bilirsen küçülür”
       Bir kent:Ankara...
       Bir kadın: Nefise.. Ankara’nın “yerlilerinden” değil. Kocası Bakkal İrfan ve genç aşığı...
       Nefise, ‘entelektüel özentisi’ Şadi Bey’in evine temizliğe giderek hayatını kazanıyor. Bir sürü derdi var Nefise’nin ama en büyüğü ‘kocasının kokusu’... Kocası ne zaman ona yakınlaşsa burnuna yapışan ‘kötü kokular’... Kocası Bakkal İrfan bir türlü ‘kentlileşemiyor’. Karısının kendisini bırakıp gitmesinden korkuyor. Onda kıskançlığın ve bundan kaynaklanan eziyetin bini bir para..
       Yıldırım Doğan ilk romanı Ankaralı Nefise’de bir kentin, bir evliliğin ve bir aldatmanın öyküsünü anlatıyor. Romanının dört ana kahramanı arasındaki karmaşık ilişkiden yola çıkarak büyük şehrin de öyküsünü anlatıyor.
       Bu arada daha önce, yazılarının yer aldığı “Terapi Şeysi” ve “Desen mi Demesen mi” adlı kitaplarıyla psikiyatri ve psikolojinin hem kötü hem iyi yanlarına dokunduran ve halen Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi olan Yıldırım Doğan, bu ilk romanında insan psikolojisini bilmenin avantajıyla küçük psikolojik oyunlara da yer veriyor.
       
       Agora Kitaplığı, 243 sf.
       Tür:Roman
       


       
KÂRLI DOĞRUDAN PAZARLAMA
       Lois K. Geller
       
       Önde gelen bir ‘Doğrudan Pazarlama’ uzmanı olan Lois Geller, bu çok satan klasiğini en son teknik ve ipuçlarını içermesi ve içinde bulunduğumuz İnternet çağında Doğrudan Pazarlamanın kapsamının genişletilmesi amacıyla güncelleştirmiş.
       Kitabın ilk baskısı beş dile çevirildi ve pek çok şirket eğitim programında ve üniversitede kullanıldı.
       Dünyanın her yerinde müşteriyle daha kârlı ilişkiler kurmak için Doğrudan Pazarlama’ya güvenen şirketlerin sayısı giderek artmakta. Milyar dolar hacimli düzinelerce iş, bu teknikle oluşturulmuştur.
       CRM, ‘Bire-Bir Pazarlama’, ‘Hedef Kitle’, ‘Veritabanlı Pazarlama’ vb. gibi farklı adlar altında da olsa, Doğrudan Pazarlama’nın ne kadar geniş kapsamlı olarak kullanıldığına tanık olmak sizi şaşırtacak.
       
       Sistem Yayıncılık, 366 sf.
       Çeviren: Osman Cem Önertoy
       
       
       
 
       
    MSNBC News 30 Eylül haftasının kitapları
MSNBC News 23 Eylül haftasının kitapları
MSNBC News 16 Eylül haftasının kitapları
MSNBC News 9 Eylül haftasının kitapları
MSNBC News 2 Eylül haftasının kitapları
MSNBC News 26 Ağustos haftasının kitapları
MSNBC News 19 Ağustos haftasının kitapları
TOP5 38. Rotterdam Film Festivali başladı
 
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları