| | | Eğer Carver Lisesi, Koç Reeves, Kooliç, Salami isimleri size bir şey ifade etmiyorsa, siz bu ülkede basketbolun futbola yakın ilgi gördüğü, kitlelere yayıldığı yılları hatırlamıyorsunuz demektir. Efe Aydanı, Kara Mehmeti, Ermanı da büyük ihtimalle seyretmemişsinizdir; Spor Sergi Sarayı dendiğinde ise Bileşim Fuarının yapıldığı yer gelecektir aklınıza. Halbuki Spor Sergi, İstanbulda basketbolun kalbinin attığı yerdi. Uzaktan kumandayla zaping yapma konusunda bu kadar özgür olmadığımız yıllardı onlar ve yine de basketbol TRT ekranlarında naklen yayınlarda yer bulabiliyordu. Basketbol Balkan Şampiyonluğu ve Beyaz Gölge dizisiyle Türkiyede yükselişe geçmişti. Formula 1 yarışlarının sigara ve bira kokusu altında yapıldığı, yağa bulanmış bir spor olarak tanındığı yıllar, yine 80li yılların başıydı.
|
|
|
Live Vote is temporarily unavailable.
|
|
Basketbol 80li yılları çok da verimli geçirmedi. Yabancı oyuncu transferinin de serbest bırakılmasıyla önce büyük çıkış yaşayan kulüp takımları, daha sonra bayrağı müessese takımlarına bıraktı.
Müessese takımları ise transfer tutarlarının yükselmesi, maliyetlerin artması nedeniyle şampiyonluğa kadar yükselmeyi, daha sonra ise bu işten vazgeçmeyi seçtiler.
Eczacıbaşı, Beslen, Tofaş gibi şampiyon takımlar artık ligde mücadele etmiyorlar. Basketbol deyince artık akla İTÜ gelmiyor ve Basketbol Federasyonu 1. Ligde mücadele etmek isteyecek takım bulamıyor.
12 DEV ADAM DOPİNG ETKİSİ YAPAR MI?
Derken ülkeye sihirli bir değnek değdi sanki... 12 Dev Adam reklam filmi, aylardır tüm otoritelerin turnuvanın güçlü takımlarından biri olarak niteledikleri Türkiye Basketbol Milli Takımının, Türkiye tarafından da önemsenmesine neden oldu.
Basketbol tekrar manşetlere taşındı, Türkiyenin final grubunda oynayacağını düşünüldüğü için biletler uzun süre öncesinden bitti, basketbol izlemek isteyen bir kitlenin olduğu hatırlandı.
(**12 Dev Adam doping etkisi yapmadı, basketbol izlemek isteyen kitlenin varlığı ise Basketbol sezonu başladığında unutuldu.**)
12 DEV ADAMIN ÖNEMLİ MİSYONU
Ben 12 Dev Adamın bu şampiyonada şampiyonluk mücadelesi yapmanın dışında, daha önemli misyonu olduğunu düşünüyorum. Şampiyonanın hemen başında bu Dev Adam sloganına inanan, daha sonra ise Dev Adam olmanın değil, iyi takım olmanın başarıyı getireceğini anlayan A Milliler, Türkiyede basketbolun tekrar gündeme gelmesini sağladılar.
Hırvatistanı yenmeleri ya da yenilmeleri, yarı final ya da final oynamaları bu gerçeği değiştirmeyecek. Federasyona düşen, bu rüzgarı iyi değerlendirip basketbolun gündemde kalmasını sağlamak olmalı.
Federasyon, devletin spor politikasına yön vermeye çalışmalı, Fransayı örnek alarak basketbolu okullara indirgemeye çalışmalıdır. Balkan Şampiyonası ve Beyaz Gölge dizisiyle yakalanan rüzgarın benzerini yakaladıklarının farkına vararak, rüzgarın dinmemesini sağlamak için gerekli önlemleri almalıdırlar.
(**Dünyanın en iyi takımları bile maç kaybedebilir, ama dünyadaki hiç bir Milli Takımın maçı mücadele etmeden kaybetmeye hakkı yoktur. Böyle bir şeye hakkı olduğunu düşünenlerin, bana göre bir daha Milli Takım forması giymeye hakkı olmamalı.
Dev Adam takım olmanın önemini Avrupa Şampiyonasında anlamış görünüyordu, Dünya Şampiyonasında ise bunu hiç ama hiç hatırlamadı. Takımın başarısından çok kendi egolarını düşündüler, adeta 12 Dev Çocuk gibi davrandılar. Yine de en azından basketbolun bir kez daha gündeme gelmesini sağladılar ve topu bir kez daha Basketbol Federasyonuna attılar... Federasyonun iki seçeneği var, ya basketbolu bir sonraki şampiyonaya kadar gündemde tutacak ya da geçen yılki gibi zevksiz, çekişmesiz, dolayısıyla anlamsız bir lige daha katlanmak zorunda kalacağız.)
NİHAYET YAZININ BAŞLIĞINA GELDİK
|
|
|
Live Vote is temporarily unavailable.
|
|
Aslında yazının başlığı 12 Dev Adamla Formula 1 arasında bir bağlantı var, bunu atlamayın olmalıydı. Nasıl bir bağlantı mı var?
(**Geçen yılki yazının başlığını 12 Dev Adam ve Formula 1 koymuştuk.)
Şu anda dünyanın en çok izlenen ikinci sporu olan Formula 1in, sigara ve bira kokusu altında yapıldığı, yağa bulanmış bir spor olarak tanındığı yıllar, Türkiyede basketbolun yükselişe geçtiği 80li yıllara rastlıyor. F1 geriye giden, gelecek vaad etmeyen bir spor haline dönüşürken, Bernie Ecclestone isimli biri tarafından kurtarıldı. Şu anda F1in patronu konumundaki Bernie, sporun kitlelere yayılması için basının ilgisinin gerekliliğini anladığı için, 80li yılların ortalarında F1i, üzerine para vererek haber kuşaklarında naklen yayınlatmaya başladı.
Naklen yayınlar ilgiyi arttırdı, ilgi sponsorun desteğini; kitlelerin artan ilgisi ve sponsorun desteği ise bu spordan kazanılan parayı... Şu anda Formula 1 organizasyonu dünyanın en başarılı, en pahalı organizasyonlarından biri konumunda.
(**Bu yılki yazının başlığı 12 Dev Adamdan 12 Dev Çocuk çıkar mı? Sorması bizden, yanıt vermesi sizden; ister 12 Dev Adam, zaten 12 Dev Çocuk gibiydi deyin; ister 12 Dev Adamın rüzgarı, 12 değil, 12 bin Dev Çocuk yaratmaya yeter, deyin...
Bir soru daha: Bir Türk, bir Almandan, bir Japondan, bir Amerikalıdan üstündür... O halde iki Türk, iki Almandan, iki Japondan, iki Amerikalıdan neden üstün olamıyor?
Millilerin en önemli sorunu, basketbolun bir takım oyunu olduğu gerçeğini gözardı etmeleriydi. Herkesin kurtarıcı olmaya çalştığı bir oyun düzeniyle başarılı olmanın zor olduğunu bizler biliyorduk, onlar da öğrenmişlerdir artık. )
ÖRNEK ÇOK, ALMAK İSTEYENE
Aslında Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok... Basketbolu okullara yayma konusunda Fransayı, salary cap denen maaş çatısının belirlenmesi konusunda NBAi, naklen yayın politikasında Formula 1i örnek alan bir Türkiye Basketbol Federasyonu, basketbolu canlandırabilir. Rüzgar esiyor, rüzgarı doğru yerden almak, biraz da çabalamak basketbolun hakettiği yere gelmesine yardımcı olacaktır.
SON SÖZ: 2002 MODEL DİLEKLER
Artık basketbola 1 süre daha ara verebiliriz. Aynen geçen Avrupa Şampiyonasından sonra yaptığımız gibi... Sakın basketbolun gündeme gelmesiyle yeni bir başlangıç yapmaya çalışmayalım; çünkü her geçen gün biraz daha unutulan basketbolun daha güncel olmasını sağlamak, bu ülkede varolan potansiyeli kullanmak, basketbol heyecanına bir yıl ara verdirmeden, bunun devamını getirebilecek atılımları yapabilmek çok çaba ister.
Geçen yılki bir başka yazıda Bunun gerçekleşeceğine inanıyor musun?, diye sorarsanız, yanıtım Hayır, olur demiştim... Halen aynı düşünce içindeyim...
Çünkü bu iş emek ister, uzun süreli çalışma ve istikrar ister. Yani Türkiyenin yabancı olduğu kavramların, birinin değil, üçünün birden bir araya gelmesi gerekiyor. İçimden Belki bu kez yapabiliriz, bu bir başlangıç olur demek geçiyor ama bir yandan da otomobillerimizi parketmek için basketbol/spor sahalarından vazgeçtiğimiz bir ülkede yaşadığımız geliyor aklıma...
İnşallah yanılırım...
* * * * * * * * * * * * * * * * *
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ? / 1
Bu yıl Erkekler Basketbol Liginde sezon aynen geçen yıl olduğu gibi 12 takımla oynanacak. 2001-2002 sezonunda Troy Pilsner ve Kombassan Konyaspor ligden çekilmiş, İkinci Ligde mücadele eden Samsunsporun ise lige hazır olmadığını bildirerek Birinci Ligde oynama teklifini geri çevirmişti. Geçen yıl iki takımın olmaması nedeniyle Çarşamba günleri, dini bayramlar ve yılbaşında maç yapılmadı. Ligden düşme yoktu.
Bu yıl da değişen bir şey yok; Avrupa ikincisi Türkiyenin kendi liginin statüsü halen tam olarak bilinmiyor. 14 takımla oynanabilir, tabii eğer ligden çekilen bir takım geri döner, 3 büyükler ligden çekiliyoruz tehdidini geri alırsa... İkinci Ligde mücadele eden Tekel henüz resmen lige çağrılmış değil; TV yayınları konusunda ise görev yine TRTye düşecek gibi görünüyor.
Basketbol Ligleri başlayacak (inşallah) ama basketbolun izlenme oranı, neredeyse Avrupada bir üniversite karşılaşmasının izlenme oranına yakın. Futbolda yayın hakları 3,5 yıllığına -hem de Federasyon payı ve KDV hariç- 465 milyon dolarlık bir bedelle satılırken, basketbola alıcı bulunamıyor; son anda yapılan anlaşmalarla 2000-2001 sezonu 4 milyon dolarlık bir bedel karşılığında TRT ekranlarından yansıtıldı basketbolseverlere. Geçen yıllarda da bu konuda bir gelişme sağlanamadı.
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ? / 2
Salary Cap, NBAde her takımın her yıl harcayacağı para miktarı belirleyen sisteme verilen isim. Adından da anlaşılacağı gibi maaş çatısını belirliyor. Yani ne kadar çok parası olursa olsun, oyuncular piyasa değerlerinin çok altında rakamlara oynamayı kabul etmedikleri sürece, bir takımın NBAin en iyi 3-4 oyuncusunu aynı anda kadrosunda bulundurmasına imkan yok.
Yapılan toplu sözleşmeler ise Salary Cap izin verse bile, takımların belli paraların dışındaki miktarları oyuncularına vermelerini engelliyor. Bu miktarlar da oyuncunun NBAde oynadığı sezon sayısına, kaç yıldır o takımda oynadığına ve bir önceki kontratının değerine göre belirleniyor. | |