|
Ergenekonda 16 kişi daha gözaltında | |||
Şimdi göreceğiz; AByi, hangi parti gerçekten istiyor, hangisi istemiyor. Ve de Bahçeli, Ekim ayındaki AB zirvesinin Kopenhagdan da daha önemli olduğunu söylüyor, ki bunun pek de öyle olmadığını herkes biliyor, ancak bir bakıma haklıydı. Gerekli düzenlemelerin, bırakın Ekimi, Eylül ayından önce yapılması şart. Yani seçimleri yapıp, sonra AB yasalarını geçirme düşüncesi hiç gerçekçi değil. Şimdi şöyle bir sıralama yapmak gerekirse, önce yeni oluşumcular, sonra ANAP, onun ardından DYP, daha sonra da AKP ve en sonunda da (ki o kadar da istekli oldukları söylenemez, destek vermeseler de pek yadırganmaz) SP, Avrupa Birliği için gerekeni yapmalı... Kamuoyu önünde yaptıkları açıklamalar bunu gerektirir. İşte Bahçeli, burada haklı bir noktada zinciri tutmuş görünüyor. MHP dışındaki partilerin, AB yasalarını Meclisten geçirmemek gibi en küçük bir sorunu da olamaz. Çünkü, sayısal üstünlükleri kıyas kabul etmez. Buna rağmen bu yasaları çıkarmada anlaşamazlarsa bunu kimseye anlatamazlar ve kendi elleri ile ortalığı sadece MHPye bırakırlar. GEÇ KALMADI MI? Peki Bahçeli bu çıkışı yapmakta gecikmedi mi? Çin gezisinden beri bunalım politikası izlediğini düşündüğüm Bahçeli, bu açıklamalarını iki ay önce yapsaydı ne hükümet sorunu olurdu ne de böylesine bir dalgalanma. Konuyu ortakları ile konuşur ve seçim şartı ile bu yasaların geçmesine olanak vereceğini açıklayabilirdi. Ama bunları yapmadı, şimdi çok şey yerinden oynadıktan sonra çıkış yapıyor ve yine kızgın adam rolünü sürdürüyor. Bahçeli, diğer partileri sıkıştırdı; bu doğru. Ama sormak gerekmez mi, eğer bu yasalar Türkiyeyi bölecekse, bunların geçişine nasıl kolaylaştırıyor? Bunu politika ve hükümette kalmak uğruna yapıyor olabilir. O zaman da, hükümet içinde kalarak, bu yasaları hükümet sorunu yapmayarak; ABnin bize tarih vereceğine inanmıyorum; ancak bunun görülmesi için yasaların geçişine olanak sağlayacağız deseydi ve de haklı çıksaydı, yine aynı politik sonucu almaz ve hükümette kalmaya devam etmez miydi? Ancak, şimdi seçim süreci başladı ya, Bahçeli bir yandan seçim meydanlarında, Apoyu bunlar astırmadılar demeyi, diğer yandan da seçime kendi bakanları ile gitmeyi planlıyor. Yani önceki seçimlerde olduğu gibi, bu seçimleri de PKK üzerine kurmayı hedefliyor. Peki Türkiye, 1999 Türkiyesini tekrarlayacak mı? DIŞİŞLERİ CİDDİ BAKANLIK Şükrü Sina Gürel, Dışişleri Bakanı olduktan sonra beni hiç şaşırtmadı. Önce DSPnin bir uluslar arası komplo ile kundaklanmakta olduğunu ileri sürdü; ama kundağı kimlerin yaptığını veya nasıl yaptıklarını bir türlü açıklamadı, belge göstermedi. Uluslararası kundağın en önemli parçası Kemal Derviştir herhalde. Ama Dervişin kabinede kalmasında ısrar eden de Başbakan Ecevit. O zaman Ecevit de bu kundakçılığın bir parçası mı? Gürel, bakanlığa adım atar atmaz da bir ilki gerçekleştirdi. İlk kez bir Dışişleri Bakanı eskisinden görevi devralmıyor; onun söyleyeceği şey var mı, yok mu diye merak etmiyor. Yakından izlediğim bir süreci aktarmak istiyorum. Gürelin atanma kararnamesi Köşkten çıktıktan sonra, İsmail Cem, kendisini arayarak başarı diledi ve, Uygun gördüğünüz an görevi devretmeye, bilgi vermeye hazırım dedi. Dün, Gürelin saat 11.00de bakanlığı devir teslim alacağı haberi geldiğinde Cem, hemen hazırlığa girişti. Yardımcılarına programını buna göre ayarlamaları talimatını da verdi. Ama kendisine önceden haber verilmemiş olmasından da kuşkulandı. Benim gelmemi istiyor mu, bir araştırın talimatı verdi. Dışişleri Bakanlığına soruldu ve Gürelin devir teslimin sadece teslim alma bölümünü gerçekleştireceği yanıtı geldi. Cem hayrete düştü. Eski bir bakan olarak, sadece yeni bakana anlatacağı şeyler vardı, dışişleri geleneği de bunu gerektirirdi. Tansu Çiller bile aynı şeyi yapmıştı. Ama Gürel buna gerek görmemişti. Gürel, politika anlayışında şahinlik, öfke ve kin unsurlarını öne çıkaran izlenimi veriyor. Bunun izlerini pek çok kez de gördük. Ama Dışişleri Bakanlığı gibi önemli bir görev öfke ve kini kaldırmaz. Gürelin dış politikadaki patronluğu kısa sürecek gibi; ama çok dikkat etmeli. Öfkesi büyük kazalara neden olmasın! YENİ OLUŞUMDA LİDERLİK HATALARI | |||||||||
İsmail Cemin yeni oluşumun genel başkanı olduğu kesinlik kazandı. Ancak, yeni oluşumun orkestra şefinin Hüsamettin Özkan olduğunu biliyorduk. Daha önceki yazımda da bu konuya değinmiştim. Bunu biz yazabiliriz, başkaları söyleyebilir; ama hareketin genel başkanı olan kişinin çıkıp, Ben başkanım, ama en büyük başkan Özkan derse, işte orada karışıklık doğar. Halk bunu kuşku ile karşılar. Bakalım Cem, bu sözlerine açıklık getirecek mi? Özkanın böyle bir şey istediğine inanmıyorum. Cem, Özkanı onore etmek istemiş olabilir; ancak yarattığı izlenim kısa sürede de kendini telafi edemez. Halk, genel başkan olarak veya ilerde olacaksa Başbakan olarak Cemi görecek, onun ardında bir başka kumanda olduğu izlenimi doğarsa, inandırıcılık sorunu gündeme gelir. | |||||||||
Merkez sağı da tetiklese Erken seçim ve Bahçeli Özkan operasyonu MHP dışındakiler parti değil mi? Bahçeli'nin "asmayacağız" itirafı Bahçeli'ye mektup Tutarlı mı, popülist mi? Yılmaz'ın defans oyunculuğu Ah şu siyasi çıkarlar Enkaz severler Nerde o eski diyaloglar! |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||