|
Tabi ilginçtir, daha çok özgürlük, daha çok demokrasi, daha çok insan hakları, daha az vergi kaçakçılığı diyen, mali milada bile sahip çıkan Başbakan Ecevit değil, sermayenin en etkin ve büyük temsilcilerinin yer aldığı bu örgüt oldu. Normali aksi olması değil miydi? Buna karşın Başbakan Ecevitin hep Türkiyenin özel durumunu gerekçe göstererk, pek çok şeye karşı çıktı. Gelinen nokta da ortada. Aslında Özilhanın, Orada kimse var mı? diye sormasına da gerek yok, bence. Evet orada kimse yok diye bakmalı ve yola ona göre devam etmeli. Bunu özellikle hükümet açısından söylüyorum. Meclisin varlığını ise bir miktar kabul etmek gerekli. Bakanların bile moral bozukluğu içinde oldu, Nereye gidiyoruz? diye sorduğu, Artık bizi değiştirin diye yalvardığı bir hükümeti yok farzedip, yola buna göre devam etmek en mantıklı çözüm. Çünkü, kim ne derse desin, bu hükümetin arkasındaki Meclis gücünün azalmasını kısa sürede beklemek mümkün değil. Kısa sürede seçime gitmek de. Başbakan Ecevitin çekilmesinden de ses seda yok. Kabinede geniş çaplı bir revizyon da bir türlü yapılmak istenmiyor, liderler buna büyük direniş gösteriyor. Onlar kalelerini sonuna kadar savunacak gibi. Kemal Dervişin de sesi soluğu kesildi, kerameti bitti. Ama, ortada halktan oy alarak 5 yıllık süre ile seçilmiş bir hükümet var. Demokratik olmayan yollarla bu hükümete son vermek de mümkün değilse: Aksi bir yöntem de düşünülemeyeceğine göre, o zaman yok farzedip veya iyimser bir ifade ile, demokratik sabır gösterip yola devam etmek en iyisi değil mi? Böylece, akşama kadar, oturup yeni kriz var mı yok mu, bu kriz ne zaman bitecek, diye herkes birbirini dolduracağına, herkes işini daha iyi nasıl yapabilirin, işi yeniden nasıl rayına sokabilirin hesaplarına girişmeli. Orada biri var mı? sorusunu da, daha sağlıklı tercihlerimizle, daha sağlıklı sonuçlar vermesini umduğumuz, ilk seçimden sonrasına ertelemeli. MECLİSTE MANZARA Yaşanan krizin derinliği ve bir türlü hiçbir olumlu göstergenin ortaya çıkamaması, sanılanın aksine, aslında en fazla millekvekillerinin üzerinde etki yapıyor. Neredeyse yarısı ilk kez milletvekili olmuş olan TBMM üyeleri, uzun tatilin ardından seçim bölgelerinden döndüler. Hepsi de ateş küpü gibi. Halkın arasına çıkamamaktan, sürekli suçlu gibi görülmekten şikayetçiler. Ülkenin ciddi bir felaket yaşadığı süreçte, hükümetin yeterli önlemler alamadığını dile getiriyorlar. Ama herkes, yeni bir adım için başkasını bekliyor. Bazıları ortaya çıktı; ama onlar da zamanlama sorunu yaşadı. Deklerasyon bir başka zamana ertelendi. Öyle görünüyor ki, Anayasa değişikliği paketi bu hafta Mecliste oylanıp geçecek, deklerasyon da ondan sonra yine pişecek. Ama, söylendiği gibi bu deklarasyona izma atacak milletvekili sayısı sınırlı düzeyde kalacak gibi. ANAP HAREKETLİ Deklarasyonla birlikte en büyük hareketlilik ANAPta yaşanıyor. Seçim bölgelerinden dönen milletvekileri içinde en büyük rahatsızlık ANAPlılarda var. ANAPlı vekiller hükümetin attığı hiçbir adımı doğru bulmuyor. Kendi partilerinin de iyi yönetilmediği kanısında. Buna karşın kimsenin kendilerine soru dahi sormadığını belirterek, bundan rahatsız olduklarını dile getiriyorlar. Tabi şu eleştiriyi de yapmadan duramayacağım. Bu isimlerin çoğu geçmişte en azından bakan olarak çeşitli kabinelerde görev almış isimler. Eğer bu kabinede de bulunsalardı, deklarasyonunu yanından dahi geçmezlerdi. Niye böyle bir tutum alırlar anlamak mümkün değil, ama neyse. Bu eleştiriyi saklı tutarak, ANAPın cidde bir çalkantı ile karşı karşıyla olduğunu söylemek gerek. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz da bunu nihayet fark etmiş görünüyor. Cuma gecesi yapılan ANAP Grup toplantısında, hiçbir arkadaşının partiden ayrılmasını istemeyeceğini söyledi ve hafta sonu Abantta bir araya geldiklerinde herkesi dinleyeceğini anlattı. Yılmaz, Sorun bensem onu da söyleyin; tartışalım, ikna olmazsanız ondan sonra söyleyeceğim yok deme gereği duydu. Yılmazın bu sözleri, istifa dahil önemli bazı ciddi kararlar almakla karşı karşı olan en az 15 milletvekilini hedef alıyordu. Aslında bu milletvekillerinin görüşleri pek de değişecek gibi değiller; ama yine de sanırım Abant toplantısını bekleyecekler. Bazı ANAPyöneticilerine göre, bu milletvekillerinin arkasında 9uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demire var. Demirel, yakın bir zamanda yeni bir parti kurdurarak, hem ANAPdan, hem de DYPden transferler yapacak, bu senaryona göre. Bu senaryo gerçekleşir, gerçekleşmez bilemem; ama eğer Mesut Yılmaz gerekli önlemleri almazsa, partisinde büyük ve ciddi bir kopma olacak gibi. SENARYOLAR, SENARYOLAR Böyle bir haretlilik başlandığı an, DSPde de önemli gelişmeler yaşanabilir. Bazı siyasi gözlemcilere göre, ne büyük bölünme DSPde yaşanacak. DSPdeki bu kaynaşma Erdal İnönünün çalışmalarını sürdürdüğü yeni sol partiden sonra daha da gün yüzüne çıkacak gibi, aynı çevrelere göre. Bu durumda da MHP birinci parti olabilecek, kolaylıkla. Çünkü MHP, hala transfer yapabilecek Meclisdeki yeğane parti olarak görülüyor. İşte bütün bunların gerçekleştiği düşünülürse, ortaya yeni bir senaryo daha çıkarılıyor: MHPnin önderliğinde, DYP, ANAP ve AKPden oluşan bir hükümet modeli. Böylece DYP ve AKP de gidişata ortak olurken, sol muhalefete geçip, toparlanma sürecine girecek. Bunun sadece bir senaryo olarak yazdığımı bir kez daha vurgulamak istiyorum. Yoksa DYP ile AKPnin böylesi bir süreçte hükümete girmek konusunda istekli davranacaklarını pek düşünmemek gerek. Bir önceki yazımda da 2-3 ay içinde çok şeyin daha berrak olacağını yazmıştım: Gerçekten de tablo böyle ve 2-3 ay daha senaryolarla uğraşacağız gibi görünüyor. | ||||
Deklarasyonun öbür yüzü Meclis bunu da yapar DYP'nin önünden geçerken dikkat! Uzlaşma Geçirin bu paketi MHP'den farklılık gösterisi Bugün, dünün hatasıdır Şağar'ın beyin egzersizi |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||