|
Yine herşey, son saniyeye bırakıldı ve kolaycılıkla çare paketi küçültmekte aranıyor. Çünkü, Meclis 17 Eylülde toplansa bile, paketin önce Anayasa Komisyonunda tartışılması gerek. Bunun için 2-3 gerekse, Genel Kurulda görüşmeler, ancak 24 Eylülden yapılabilir. 37 maddenin 1 Ekime kadar oylanması ve tartışılması mümkün olmayabilir. Bu nedenle kısaltma düşünülüyor. Oysa önlemlerönceden alınabilirdi veya bugün de ve değişiklik gerçekten isteniyorsa, sıkı bir çalışma ile zaman sorunu aşılabilir; aşılmalı da. Türkiye, Anayasa değişikliğinden çok, Bayındırlık Bakanlığındaki operasyonla ilgileniyor. Bununla da ilgilenilmeli tabi; ama işin özü, hastalığın nedeni, artık yürümediği gün gibi ortaya çıkan mevcut sistemde. Çare ise son derece basit: Devletin şeffaflaşması, ihalelerin siyasi baskıdan arındırılması. Hani halk tabiri ile gavur bulmuş bunun çaresini; ama biz direniyoruz. Devlet İhale Yasası bir türlü sonuca bağlanamıyor. Oysa Avrupa Birliği normlarında hazırlanacak bir yasa, siyasileri de yıpranmaktan, zan altında kalmaktan koruyacaktır. YİNE GÜME GİTMESİN Lafı uzatmaya gerek yok. Kaygım Anayasa değişikliklerinin güme gitmesi. Dolayısıyla Avrupa Birliği macerasının da. AB, bugünden itibaren aday 12 ülke ile ilgili değerlendirmelere başlıyor. Türkiye için ne diyecekler? Türkiye ne yaptı? Bu soruları, başkalarına sormak yerine önce kendimize yöneltmeliyiz. Helsinkiden bu yana atılan, önemli denebilecek, hiçbir adım yok gibi. İnsan hakları, ekonomik durum, özgürlükler, siyasetin temizlenmesi, şeffaflık konularında özlenen ilerlemeler sağlanamıyor. Hala gözlemevlerinde öldüğü açıklanan, sokak ortasında polisçe evire çevire dövülen, medya terörüne uğrayan gençler; ekonomik kriz ve işsizlikle boğuşan bir halk; siyaseti hizmet değil, rant aracı yapan kadrolar, protesto hakkını kullandırmayan bir mekanizma... HESAP BASİT Oysa bütün bunların çare olmadğı, biraz geriye dönük bakacak olursak , çok net görülür. Çok uzakta değil, daha 1979da Yunanistanın, Portekizin, İspanyanın kişi başına ulusal geliri aşağı yukarı bizimki kadardı. O dönemde 2 bin dolar civarında bir rakamdı, sözkonusu olan. Bugün, aynı rakam Türkiye için 2 bin 500 dolarken, adı geçen ve o tarihten sonra AB üyesi olan bu üç ülkede 15 bin dolara yaklaşmakta. Yani, bu ülkelerdeki bir çocuk bizimkilerden 6 kat daha iyi besleniyor, daha iyi okullarda okuyor, daha iyi yollarda yürüyor. Bu şansı Türkiye de yakalayabilirdi; Onlar ortak, biz pazar denmeyip, Yunanistanla birlikte başvurulsaydı. Bu kadar basitti işlem. Yani bugün, dünün hatasıdır. Yarın da bugünün hatası olacak. Dün, kabul edelim siyasiler hata yaptı, diyelim. Ama acaba halk ne tepki gösterdi; sivil toplum örgütleri, medya, üniversiteler, barolar, işveren örgütleri, hangi açıklamaları yaptılar, tavır aldılar? Onlar suçsuz muydu? Şimdi de siyasileri geçiyorum; ama o güne göre çok daha güçlü olan sivil toplum örgütleri, bugün ne çaba gösteriyor? Yarın yine ilk ağlayacak olan onlar oldukları halde. MİLLİYETÇİLİK GÜÇLÜ EKONOMİ İLE OLUR Anayasa değişikliklerinin özellikle 11 maddesi AB ile çok yakından ilgili. Aslında 37 madde de AB standartları ile yakından ilgili; ama AB Genhel Sekreterliği en azından 11 maddede değişikliğin şart olduğunu belirtiyor. Peki böylesine önemli düzenlemeler için, sivil toplum örgütlerinden ne ses çıkıyor, siyasiler üzerinde hangi baskı yapılıyor? AByi istiyormuş gibi görünüp de aslında karşı çıkanlar da, açıktan sırt çevirenler de, destekleyenler de, bilmek durumunda ki; bu ülke bu sefaleti daha fazla çekemeyecek. Bu yoksulluk devam ederse bütünlük asıl o zaman tehlikeye girecek. Yine çok uzağa gitmeyip Kıbrısa bakmak gerek. Son iki yılda Rum kesimi pasaportu almak için başvuran Türklerin sayısı artıyor. Yani, milliyet veya kan bağı bir yere kadar gidebiliyor; sonrasında herkes başının çaresine bakıyor. Kişi başına düşen ulusal gelirde, Rum kesimi 18 bin dolarda dolaşırken, Türk kesimi eğer 4 bin dolarda kalıyorsa, orada milliyetçilik sökmüyor; öskemidği de ortada. Çünkü, milliyetçilik ancak güçle ekonomiyle olur. Bir ülke ne kadar güçlü ekonomiye sahipse, o kadar da milliyetçi insanlar yetiştirir. UYUM YASALARINA DA ÖNCELİK Anayasa değişiklikleri için siyaset üzerinde baskı oluşturma zamanı geldi, geçti bile. Bu da yetmez. Sadece Anayasa değişiklikleri değil; ABye uyum yasaları da Meclis gündemine, bir an önce getirilmeli. Bunlarla ilgili yeterli hazırlık yapılmış durumda da. Bu konudaki görev de sadece siyasilerin omuzuna bırakılacak kadar hafief değil; herkese ve her kesime düşen bir görev. Meclisin bu yasama dönemini önemli ölçüde ABye uyum yasalarına ayırması sağlanmalı. Türkiye, bunu başarabileceğini göstermeli. 60 yıl dikta rejimleri altında kaldıktan sonra, bölünme korkusu yaşamadan, kendisini dışa açan pek çok ülkenin Türkiyeden önce ABye girecek olması yeterince üzüntü ve utanç verici zaten; bari burada kalabilelim. | ||||
Şağar'ın beyin egzersizi Genelkurmay'dan Yılmaz'a destek ANAP Kongresi sonrası Kopyalanacak MHP'li bakan ANAP Kongresi Kavgacı Öksüz'ün yerine uyumlu Vural Erbakan rüyasıyla kurucu oldu Eski isimlerle yeni oluşumlar Yazlıkçılar da Öksüz kaldı |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||