Home page
Haber Menüsü


23 Aralık haftasının kitapları
Enis Batur’un ‘trenleri’nin sürüklediği haftanın kitaplarında, Pınar Kür’ün ‘Bitmeyen Aşk’ı, Cervantes Ödüllü ‘Teke Şenliği’, Artemis’in bilimkurgu başyapıtı, ve ‘Safranbolu’ kitabı dikkat çekiyor.
NTV-MSNBC
    23 Aralık 2003 —  Kime anlatıyoruz neler olduğunu; Dünya’da, kim için yerleştiriyoruz her yana, dev aynalar, yansımalarla dolacağı umuduyla, ve hep öyle kalacakları ? [Czeslav Milosz, ‘Annalena’]  

   
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 


       
SAHİCİ TRENLER İÇİN OYUNCAK KİTAP
       Hazırlayan: Enis Batur
       
       Zaman demiryollarını, trenleri de kendi hızına kattı. Günlerce süren mesafeler birkaç saate indi. Demiryolları hep riskli, hep gizemli, hep hüzünlü kaldı; demiryolları, yazın adamına hep ilham verdi ...
       Enis Batur, söz trenlerden açıldığında, lafı pek başkasına bırakmak taraflısı değil; zaten söylüyor kendisi de bunu ve alarak sözü bizden, başlıyor trenlerle olan hikayesini anlatmaya ...
       “Bahis trenlerden, vagonlardan, kuşetlinin özel kokusundan açılacaksa; biri çıkıp garlardan, sonuncu peronu aydınlatan çelimsiz ışıklı lambalardan, sabahın ilk saatlerinde bekleme salonuna eski bir bavulla gelen bir yolcudan dem vuracaksa, pek sözü başkasına bırakmak istemem ben: ‘Taşrada Ölüm Dirim Hazırlıkları’nın, varoluşunun aynasına bakmaya çalışan şairi “annem bir trende doğurmuş beni” dediği an, bir metaforun girdabındaysa biraz, biraz da gerçeğin yanıbaşındadır:
       İstasyon Caddesi’nde doğdum, bütün çocukluğum o gri gar kütlesini bir ucundan yaran, öbür ucundan çıktığında yerkürenin en uzak noktalarına doğru yola düştüğünü o zamanlar düşlemekten geri durmadığım siyah trenlerini dinlemekle, gövdemin ayarını onların nabzına göre düzenlemekle geçti ...
       ...Nereden geldim şehre, bilmiyorum; ilk kez evimden, ‘rahim yuvadan’ sürgüne çıkma duygusu ile orada delindim: İstasyonlar kapkara, parlak, dev birer böcek gibi çöreklendi içimde; trenlere güçlü birer sökücü, söküp alıcı olarak bakmaya o yaşlarda başladım...
       ... Görmüş geçirmiş, ağır, şikâyetçi, bungun trenlerdir. Telaş ve donukluk, hüzün ve heyecan, umut ve umarsızlık arası istasyonlardır. Sayısız insan yüzü doldurmuştur raylara döşeli zihnimi: Uçsuz bucaksız bir albümü, önü arkası belirsiz bir surat katalogunu kaplarlar. Bütün hareketler orada, onlarda kazılır: Arayan, bekleyen, başıboş insanlar; oturan, ayakta duran, yatan yolcular; el sallayanlar, ağlayanlar, birbirilerine sarılanlar ve öteki kutupta kimsesiz, ıssız gövdeler. Bütün zamanlar geçer istasyonlardan, açık ve kapalı mekanlara bölünür, onlarda ayrışırlar ...
       ... Kuşluk vaktinden akşama, geceden sehere iner akrep. Herkes ikidebir geçen vakti, gelmesini beklediği vakti okur bileğindeki, cepteki, perondaki saatlerde: Olay, hep, bir rötar tarifesine bağlı istekle hüsranın ortasında cereyan eder ...
       ... Hayalet bir trenin lokomotifinden bakıyorum sonra: Şiirler, roman sahneleri, filmler, fotoğraflar, resimler, yolculuk kitapları, dibi görünmeyen bir vagon ordusu çıkarıyor önüme: Düdük seslerini duyuyorum: Penceremdeki görüntü hareket ediyor, yerinde belli belirsiz sallanıp. Onları topluyor, bir kitapta bazılarını peşpeşe diziyor, uzun bir sahici tren kuruyorum.”
       [Enis Batur]
       
       Enis Batur, bir ‘demiryolu alfabesi’ hazırlamış. Yazar, kendisinde yer eden ‘trenli’ metinlerin yanı sıra, hafızasına kazınan birbirinden farklı ‘tren’e dair görsellere de yer vermiş bu kitapta.
       ‘Sahici Trenler için Oyuncak Kitap’, Alfred de Vigny, W.C. Williams, Roger McGough’tan Nazım Hikmet, Ahmet Kutsi Tecer, Orhan Veli, Oktay Rifat, Edip Cansever, Haydar Ergülen’e pek çok yazarın ‘tren’li şiirleri; L.Tolstoy, Alberto Savinio, Italo Calvino’dan Reşat Nuri Güntekin, Sait Faik Abasıyanık, Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay’a kalabalık bir kadronun ‘tren’li düzyazı metinleriyle yer aldığı bir Enis Batur seçkisi.
       
       Yapı Kredi Yayınları, 277 sf.
       Dizi: Doğan Kardeş-173
       Editör: Ilgın Sönmez
       


       
BİÇEM ALIŞTIRMALARI
       Raymond Queneau
       
       1947’de yayımladığı ‘Biçem Alıştırmaları’, Queneau’nun adının duyulmasına yol açan kitabıdır. Queneau, bu kitabın ilhamını Bach’ın Füg Sonatı’nın çalındığı bir konserden almış: Basit bir motiften yola çıkarak, sonsuz sayıda çeşitleme yapmanın mümkün olması fikri, onu bu kitabı yazmaya yöneltmiş.
       Sıradan bir hikaye parçasının 99 değişik biçimde anlatılmasına dayanan bu ufak kitap, Queneau’nun en önemli, en çok iz bırakmış yapıtlarından biri; Oulipo Akımı’nın bir çok özelliğinin nüvesi, bu kitaptan geliyor.
       ‘Biçem Alıştırmaları’, doğurduğu ilüstrasyonlar, kabareler, tiyatro oyunları, başka yazarlarca yapılan ekler, ilham verdiği yapıtlarla (bunların arasında Ferit Edgü’nün ‘Yazmak Eylemi’ de var) çağdaş edebiyatın klasiklerinden biri.
       ‘Biçem Alıştırmaları’, dilin, anlatımın, gerçekliğin çokyönlülüğü ve çeşitliliği üzerine son derece ciddi imâlar içeren bir mizah kitabı (ya da son derece gayri ciddi bir dilbilim kitabı) olarak okunabilir.
       Kitabı, bütün Avrupa dillerinden sonra nihayet Türkçe’ye de getiren bu çeviri, Queneau’nun hazırladığı iki edisyondaki (1947 ve 1973) bütün alıştırmaları içeriyor.
       
       Yazarın diğer kitapları...
* Zazie Metroda
* Zorlu Bir Kış
       
       Sel Yayıncılık,140 sf.
       Fransızca’dan çeviren: Armağan Ekici
       


       
BİTMEYEN AŞK
       Pınar Kür
       
       Nedir aşk? Bir mucize mi, aklın kişiye bir oyunu mu?.. Nasıl bir afyondur ki insan, mantığın kalelerini bir anda yerle bir edip aşık olunanın ardından sersem ve serseri bir yaprak gibi savrulur? Bir kara büyü müdür?... Yoksa yalnızca bir ihtiyaç mı?
       Nilgün’e göre, Sinan’a göre ve tarafsız, üçüncü bir göz olarak, yazara göre aşk bambaşka ...
       Türün alışılmış örneklerine hiç benzemiyor ‘Bitmeyen Aşk’. Hem şiddetli duygu fırtınalarını, hem de yarattığı sarsıntıların insan yaşamını nasıl yapılandırdığını bir potada eritiyor.
       Pınar Kür, bu ruh durumunu bütün boyutlarıyla ele alırken, okuru da bir dördüncü göz olarak işin içine katıyor.
       İnce işlenmiş ayrıntılarla kurgulanan ‘Bitmeyen Aşk’, Okuru duygu-mantık ekseninde olağanüstü bir gezintiye çıkarıyor.
       
       Pınar Kür Tüm Kitaplarıyla Everest’te!
       Çağdaş Türk Edebiyatı’nın yetkin isimlerinden Pınar Kür’ün tüm kitapları bundan böyle Everest Yayınları tarafından yayımlanacak.
       Aşk hikayelerinden polisiyelere, farklı türleri kendine has bir üslupla işleyen yazarın yapıtlarını, değişime açık yazınsal arayışlarının bir göstergesi olarak görmek mümkün.
       Yazarı üne kavuşturan ilk romanı ‘Yarın Yarın’ 1976 yılında yayımladı. Küçük Oyuncu’yla (1977) tiyatroya olan ilgisini edebiyata taşıyan yazarın üçüncü kitabı ‘Asılacak Kadın’ 1979’da okurla buluştu. Müstehcen olduğu gerekçesiyle iki yıllık bir mahkeme sürecinden geçen bu romanı, 1981’de yayınlanan ‘Bir Deli Ağaç’ takip etti.
       Sait Faik ödüllü ‘Akışı Olmayan Sular’ adlı öykü kitabı 1983’te, ‘Bitmeyen Aşk’ romanı ise 1986’da çıktı. Bu kitapları, polisiye türünün tekniklerinden yararlandığı ‘Bir Cinayet Romanı’ (1986) ve bu kitabın devamı sayılabilecek ‘Sonuncu Sonbahar’ (1993) adlı romanları izledi.
       Everest, ‘Bitmeyen Aşk’ın ardından ‘Küçük Oyuncu’yla tekrar Pınar Kür diyecek. Bu iki kitabı sırasıyla yazarın diğer yapıtları izleyecek. 2004 ilkbaharında ise yazarın son dönem uzun öykülerini içeren yepyeni bir kitap, ‘Hayalet Hikayeleri’ yayımlanacak.
       
       Everest Yayınları, 473 sf.
       Dizi: Türk Edebiyatı-50
       Tür. Roman
       


       
TEKE ŞENLİĞİ
       Mario Vargas Llosa
       
       İçki ve seks kokan erkek egemen bir atmosfer; entrika, şiddet, işkence, hatta cinayet dolu dramatik sahneler: Bunlar, Dominik Cumhuriyeti’ni otuz yıldan fazla diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo’nun rejiminin belirleyici simgeleri.
       Yaşamı boyunca dehşet ve boşluk duygularının pençesinden kurtulamayan 49 yaşındaki Urania Cabral, doğduğu yer olan Dominik Cumhuriyeti’ne dönünce 1961’deki acı olayları yeniden yaşar. Başkentin hâlâ Trujillo Kenti olarak anıldığı ve yaşlı diktatör Trujillo’nun üç milyon insan üzerinde dehşet saçtığı günler belleğinde taptazedir.
       1961 yılında bir suikastta öldürülene kadar iktidarını şiddete, şantaja dayandırarak sürdüren Trujillo’nun öldüğü gün üzerinden yola çıkıp gelişen roman, diktatörün ve döneminin portresini üç ayrı bakış açısından anlatıyor: Ülkesine ancak 35 yıl sonra dönen 49 yaşındaki Urania Cabral’ın gözünden, Trujillo’nun iktidardaki 31 yılını kendi sesinden ve diktatörü öldürmek üzere suikast hazırlayan dört kişinin ağzından. Dominiklilerin ‘Teke’ adını taktığı Trujillo’ya karşı düzenlenen devrimin kanlı sonuçları bir ülkenin tarihini değiştirecektir. Diktatörlük tarihi üzerine yazılmış bir başyapıt olan ‘Teke Şenliği’, Perulu yazar Mario Vargas Llosa’nın çağdaş dünya romancıları arasındaki yerini daha da yükseklere çıkarıyor.
       1990 yılında Peru’da Başkanlık seçimlerine katılan fakat kazanamayan Mario Vargas Llosa, 1995 Kasımı’nda İspanyol dilinde yazılmış eserlere verilen en önemli ödül olan Cervantes Ödülü’nü kazandı.
       
       Can Yayınları, 491 sf.
       İspanyolca’dan çeviren: Peral Bayaz Charum
       Dizi: Çağdaş Dünya Yazarları
       Tür: Roman
       


       
TAHRAN’DA “LOLİTA” OKUMAK
       Azer Nefisi
       
       Kime anlatıyoruz neler olduğunu
       Dünya’da, kim için yerleştiriyoruz her yana,
       Dev aynalar, yansımalarla dolacağı umuduyla,
       Ve hep öyle kalacakları ?
       [Czeslav Milosz, ‘Annalena’]
       
       İran’da edebiyat tutkunu bir öğretim üyesi olan Azer Nefisi, İslam Devrimi’nden sonra başörtüsü takmadığı için, Tahran Üniversitesi’nin kapıları yüzüne kapanınca, bazısı tutucu ve dindar, bazısı ilerici ve laik ailelerden gelen, ayrıca içlerinden birkaçı İslam Cumhuriyeti’nin hapishanelerinde yatmış olan yedi kız öğrencisiyle, kendi evinde gizli bir edebiyat kulübü kurar ve her Perşembe günü düzenli olarak biraraya gelmeye başlarlar.
       Sokakta dinî düzenin tüm baskı ve kurallarını yaşarken, hocalarının evine adım atar atmaz çarşaflarını çıkarıp, pastalar, çaylar ve çiçekler eşliğinde sevinçler, düş kırıklıkları, hayatın dışına sürülen aşklar ve acı tatlı anekdotlardan oluşan apayrı bir âleme dalarlar; derken, Vladimir Nabokov, Henry James, Jane Austen gibi yazarlarla, onların Lolita, Humbert, Daisy Miller, Gatsby gibi roman karakterleri arasında, devrim sonrası İran’da yaşayan kadınların hayatları ve radikal İslam’ın, tam bir erkek egemenliği ve zulmüyle kadınlara karşı açtığı savaş serilir gözlerimizin önüne, hem de bizzat bu kadınların kendi gözlemleri ve dilleriyle...
       
       Agora Kitaplığı, 434 sf.
       Çeviren: Mefkûre Bayatlı
       Dizi: Kültürel çalışmalar-2
       
       


       Türkiye’de Mimarlık Değerlerinin Korunmasında İlk Adımlar: SAFRANBOLU
       Derleyen: Aytekin Kuş
       
       Türkiye’nin çevre ve mimarî anlamında hızlı bir erozyon dönemini yaşadığı yılların ayakta kalış ve direnişinin sembolüdür ‘Safranbolu’.
       1975’e kadar içinde yaşayanlar, ya da dışarıdan gelenler tarafından değeri bilinmeyen bir kasaba olan Safranbolu, bu tarihten itibaren kabuğundan sıyrılarak tarihini ve görkemini göstermek için büyük bir direnişe geçti. Ve sonunda 1994’te Safranbolu UNESCO’nun ‘Dünya Mimarî Mirası Listesi’ içine alındı.
       Aytekin Kuş’un derlediği ‘Türkiye’de Mimarlık Değerlerinin Korunmasında İlk Adımlar’ adlı kitap, Safranbolu’nun bu varlığını koruma mücadelesinin ilk yıllarından günümüze kadarki sürecini anlatıyor. Safranbolu Kaymakamlığı Hizmet Birliği’nin yayını olarak basılan kitapta korumanın başlatıldığı 1975-1980 yıllarına ait tüm belgeler, fotoğraflar, kararnameler ve gazete haberleri yer alıyor.
       Kitapta koruma çalışmalarına başlanılan ve belki de kasaba halkınca umutsuzca karşılanan ilk günlerde Safranbolu’ya inananların hırsı ve inatçı mücadelesinden örnekler veriliyor.
       Bu mücadeleyi 370 sayfada toplayan kitap, Milas, Muğla, Kütahya, Kula, Amasya, Bursa, Kastamonu ve Beypazarı gibi pekçok kentin tarihi dokusunun korunmasında öncülük yapan Safranbolu’nun ilk adımları anlatıyor.
       Kitaptaki belgeler içerisinde Safranbolu’nun direnişine daha baştan destek verenler arasında bulunan Ahmet Taner Kışlalı, Zeynep Oral, Metin Sözen, Gürol Sözen, Mehmet Güleryüz, Jale Baysal, Cengiz Bektaş, Selçuk Erez, Kemal Özer, Cihat Burak, Haydar Kazgan, Müşerref Hekimoğlu, Atilla Dorsay, Bedrettin Cömert, Doğan Kuban, Çelik Gülersoy, Hıncal Uluç, Haluk Şahin gibi pek çok ismin çabaları da yer alıyor.
       
       Safranbolu Kaymakamlığı Hizmet Birliği Yay, 370 sf.
       


       
KÂĞIDA İŞLENEN UYGARLIK
       Kâğıdın Tarihi ve İslam Dünyasına Etkisi
       Jonathan M. Bloom
       
       Kimse ‘kağıdın icadı’nın, uygarlıkların gelişimindeki hayatî önemini reddetmez, ne var ki kağıdın tarihini çoğumuz bilmeyiz. Bu kitap, ortaçağda İslam diyarlarında yaygınlaşan kağıdın, yaşamın her yönünü nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor. Batı Asya’daki Müslümanlar, 8. yüzyıl başında Çin’den ‘kağıt yapımı’nı öğrendiler; beş yüzyıl sonra bu bilgiyi İspanya’daki Hıristiyanlara aktardılar.
       Kağıt, bilginin kuşaktan kuşağa geçmesini sağlayıp kültürler arasında bir köprü oluşturdu.
       Jonathan M. Bloom, hikayesine kağıdın 2000 küsur yıl önce Çin’de icât edilmesinden başlıyor, Batı Asya ve Kuzey Afrika’da İslam ülkelerine girişiyle devam ediyor.
       Kağıt; yazının gelişimini, kitabı, matematiği, müziği, el sanatlarını, mimariyi, hatta mutfaklarımızı etkiledi.
       Örneğin 14. yüzyıldan itibaren İslam ülkelerindeki binalar birbirine benzedi, çünkü kağıt üstüne çizilen planlar, bir mimarın belki hiç görmediği bir taşra kenti için bina tasarlamasına olanak sağlıyordu.
       Çömlekçiler tasarımlarını örnek kitaplarından aldı, dokumacılar, eskizler ya da grafiklerdeki desenleri çözmeyi öğrendi.
       Kağıt olmasa belki ünlü ‘Uşak madalyon halıları’ o kadar ince nakışlı olamazdı, çünkü bu halıların desenlerini saray atölyelerindeki sanatçılar kağıda çiziyor, halı dokuyanlar da bu kağıda bakarak düğümlerini atıyorlardı.
       Ebced hesabından ciltçiliğe, müzikten savaş planlarına, bezeme sanatından soyağaçlarına, kağıdın etkilemediği hiçbir alan yoktu.
       Kağıt sayesinde ‘Şehnâmeler’, ‘Binbir Gece’den ‘Kelile ve Dimne’ye kadar masallar ve ilkçağın görkemli yapıtları kopya edildi, bize ulaştı. Kağıt sayesinde uygarlıklar birbirlerini etkiledi, bilgi kuşaklar boyunca aktarıldı, birikti.
       Kağıdın 8. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar İslam ülkelerindeki serüvenini bize zengin görsel malzeme ve nefis bir üslupla anlatan Jonathan M. Bloom, Boston College’da İslam ve Asya Sanatı Profesörü.
       Profesör Bloom, ‘İslam Sanatı ve Mimarisi’ kitabının da yazarlarından.
       
       Kitap Yayınevi, 336 sf.
       Çeviren: Zülal Kılıç
       Dizi: Tarih ve Coğrafya-17
       Tür: Araştırma / İnceleme
       


       
YABAN DİYARLARDAKİ YABANCI
       Robert. A. Heinlein
       
       60 Kuşağı’nı yaratan en iyi bilimkurgu romanlarından Hugo Ödüllü ‘Yaban Diyarlardaki Yabancı’ sansürsüz hâliyle Türkçe’de! Bilenler hatırlar, kitap İngilizce’ye, her şeyiyle anlamak manasına gelen ‘grok’ kelimesini kazandırmıştı.
       Dünya’dan Mars’a, Envoy adındaki uzaygemisiyle yapılacak olan ilk yolculuk çok tehlikeliydi. Ve en büyük tehlike de, insanın kendisiydi. Ancak üç Dünya yılı gibi, uzun bir zaman alan yolculuğun sonunda Envoy, Mars’a iniş yapmış ve mürettebattan bir daha uzun bir süre haber alınamamıştı. Aradan çeyrek yüzyıl geçtikten sonra Mars’a ikinci bir gemi yollandı: Champion.
       Dünyalılar Mars’a vardıklarında onları bir sürpriz bekliyordu. Envoy’dan kurtulan biri vardı. Marslılarla beraber yaşayan, dünyayı daha önce hiç görmemiş, Valentine Michael Smith. Hikaye tam da bu noktada başlıyordu. Smith’in dünyaya getirilmesiyle ...
       ‘Bilimkurgunun efendisi’ Robert A. Heinlein, 1961’de ‘Yaban Diyarlardaki Yabancı’yı yayımevine götürdüğünde eserin 220,000 sözcükten 160,000 sözcüğe indirilmesi talebiyle karşılaştı. ‘Serbest seks’i savunması, klişe inançlara farklı bakışlar getirmesi ve sorgulamasıyla ‘Yaban Diyarlardaki Yabancı’ editörleri hep korkuttu.
       Roman sansürlü haliyle yayımlandığı dönemde, listeleri hızla tırmanıp ‘çok-satar’ oldu. ‘Yaban Diyarlardaki Yabancı’ 60’lı yıllarda gençlerin başuçlarından ayırmadığı bir eser haline geldi.
       İnsanlar, ‘Yaban Diyarlardaki Yabancı’da tanımlanan yuvaları kurup, su paylaşmaya başladılar. ‘Hippie kültürünün İncil’i olan yapıt, Heinlein’ın ölümünden üç yıl sonra 1991’de sansürsüz olarak yayımlandı.
       
       Artemis Yayınları, 752 sf.
       Çeviren: Kağan Çam
       Tür: Bilimkurgu romanı
       
       


       Arsen Lüpen -2
KRİSTAL TIPA
       Maurice Leblanc
       
       Efsanevi hırsız Arsen Lüpen ve iki adamı, milletvekili Daubracq’in evine soyguna giderler. Soygunda Lüpen’in adamlarından Vaucheray evin uşağını öldürmek zorunda kalır. Lüpen’in kendi elleriyle polise teslim etmek zorunda kaldığı iki adamından biri olan Gilbert suçsuzdur ve onu kurtarmak için hemen kolları sıvar.
       Lüpen, araştırmasını derinleştirdikçe şaşırtıcı ve gizemli olaylarla karşılaşır. Ortada ‘Yirmi Yediler Listesi’ adlı bir belge dolaşmaktadır. İlginç olan, bu gizemli listeyi elinde bulunduran ismin, milletvekili Daubracq olması ve listeyi kristal bir tıpanın içinde sakladığının düşünülmesidir.
       Lüpen, kısa sürede şantajlara, cinayetlere neden olan bu listenin ve dolayısıyla kristal tıpanın peşinde birçok kişinin olduğunu öğrenir. Kristal tıpanın sırrı nedir? Yirmi Yediler Listesi kimleri niçin ilgilendirmektedir. Milletvekilinin peşinde başka kimler vardır? Lüpen bu karmaşık ve gizemli ilişkileri çözme noktasında başarılı olabilecek midir?
       Tüm zamanların en sevimli, çapkın ve kibar hırsızının, bir solukta okunan maceraları devam ediyor.
       
       Güncel Yayıncılık, 239 sf.
       Çeviren: Saffet Günersel
       Dizi: Arsen Lüpen
       Bütün Maceraları -2
       Tür: Polisiye
       


       
CÜMLE KAPISI
       Nazan Bekiroğlu
       
       Satırlarında, hayatın aktığını izlediğimiz Nazan Bekiroğlu’nun son kitabı ‘Cümle Kapısı’, birikimin, derin bir tecrübenin ve elbette bir söyleyiş biçiminin ürünü.
       ‘Cümle Kapısı’nda kâh Bekiroğlu’nun hayatında silinmez izler bırakan bir hoca hatırasına yazılanlara, kâh tüm zamanların en önemli meselelerinden olan baba oğul diyaloguna, kâh zindanlarda düşülmüş kayıtlara rastlayacaksınız.
       Güçlü bir deneme tadındaki ‘Cümle Kapısı’, yazarın sezi gücüyle bir kez daha buluşmak isteyen okuyucunun arayışını dindirirken, Mevlana’dan Kemal Tahir’e, Necip Fazıl’dan Nazım Hikmet’e kadar birbirinden farklı simâlara da ayna tutuyor.
       Kitabın omurgasını ‘Zindan Risalesi’ adlı bölüm oluşturuyor. İşte, Zindan’ın Batı ve Doğu medeniyetlerindeki yüzlerce yıllık hikayesi; zindanın hikayesi, zindandakinin hikayesi, zindandakini bekleyenin hikayesi...
       Bekiroğlu, hayatı yüzeyinden yaşayıp geçenlerden değil. Hayata, topluma, sanata, tarihin omuzlarında yaşanmış ve yaşanacak olanlara müthiş bir farkındalık ve içgörüyle bakıyor. Ve cümle cümle ördüğü bu birikimi, sakınmadan okuyucusuyla paylaşıyor.
       
       Timaş Yayınları, 240 sayfa
       Tür: Deneme
       
 
       
    MSNBC News 16 Aralık haftasının kitapları
MSNBC News 9 Aralık haftasının kitapları
MSNBC News 2 Aralık haftasının kitapları
MSNBC News 25 Kasım haftasının kitapları
MSNBC News 18 Kasım haftasının kitapları
MSNBC News 11 Kasım haftasının kitapları
MSNBC News 4 Kasım haftasının kitapları
TOP5 38. Rotterdam Film Festivali başladı
 
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları