|
|
Ferrari'nin üstünlüğü ne kadar sürer? 12 Dev Adam'dan 12 Dev Çocuk çıkar mı? e. murat yığcı'nın tüm yazıları e. murat yığcı'nın tüm yazıları - 2 e. murat yığcı'nın tüm yazıları - 3 |
|||
**Önce olayın analizini yapalım: Türkiye 1. Futbol Liginin gerilimli maçlarında genellikle olay çıkıyor. Olayların belli bir nedeni yok: Federasyona göre üzücü, basına göre istenmeyen, kulüp yetkililerine göre rakip takım taraftarlarının tahrikleri sonucu çıkan bu olaylarda sonuç hep aynı oluyor. Stat dışındaki görüntüler taraflı ve genelde montajlanarak bizlere ulaşıyor, stat içindeki tribün terörü es geçiliyor ve herşey bir sonraki gerilimli maça kadar unutuluyor. Testi kırılmadan önce tek bir önlem almayanlar, testi kırıldıktan sonra testinin kırıldığını unutuyor. Aslında olayı kısa bir fıkrayla özetleyebiliriz: *Temel, Fadimeye boşanma davası açmış; gitmiş hakime, Hakim Bey, karım 3 yıldır evde ne bulursa üzerime fırlatıyor, ne olur bizi boşa demiş. Hakim sormuş: Peki oğlum, niye bunun için 3 yıl bekledin?. Temel yanıtlamış hemen: Yeni yeni isabet ettirmeye başladı da... *Ligin hemen başı olmasına karşın derbi maçlardan önce yaşananlar bana ne yazık ki bu fıkrayı hatırlatıyor; çünkü olayları vahşet değil, fanatizm diye adlandıranlara, Federasyona, Kulüp yöneticilerine, basındaki bazı yazarlara ve güvenlik güçlerine daha büyük ve üzüntü verici bir olayla karşılaşıldığında bu soruyu sorduğumuzda, alacağımız yanıt aynı olacak. *Çünkü bizler olayların farkında değiliz. Dünyanın en ateşli seyircisi olarak bilinen İngilizlerin bile statlarda tel örgüsüz maç seyrettiğinin, futbolun değişen çehresinde hooligan tiplemelerine yer olmadığının ve bunu gerçekleştirmenin tek yolunun da tutarlı ve istikrarlı bir yol izlemek olduğunun farkında değiliz. Çünkü bıçaklayan ve bıçaklanan insanların varlığı bizi rahatsız etmiyor, hepimiz aynı şeyi düşünüyoruz, elinde bıçakla dolaşan bir adam gördüğümüzde, eğer üzerinde takımının forması varsa, bu çok da önem vermediğimiz bir görüntü haline geliyor. *İnsanların birbirlerine ana-avrat küfür etmesi, eğer bu statta gerçekleşiyorsa, bize rahatsız etmiyor. Kavga eden bir grup insan gördüğümüzde, eğer bu bir taraftar kavgasıysa, bu bizleri dehşete düşürmüyor. Tek yaptığımız şuçu başkalarına atmak: Bunu yapanlar Fenerbahçeli olamaz, bunu yapan Galatasaraylı olamaz, bunu yapan gerçek futbol seyircisi değil, bunu yapanlar insan olamaz.... *Peki ama bunun olmasına izin verenler Fenerbahçeli, Galatasaraylı olabilir mi; ya da gerçek futbol seyircisi? Ya da insan... SORUMLUYU BULMAK/CEZALANDIRMAK **Tribün terörü sadece bizim ülkemize özgü bir şey değil, bizdeki tek fark olayların sorumlularının ceza görmemesi, olayları önlemekle yükümlü olanların ise kalıcı önlemler üzerinde çalışmamaları... Çünkü bizler olayın farkına varamadık daha. Üzerine tuttuğu takımın formasını giydiği için sokaklarda patlamaya hazır mayın gibi dolaşan insanların varlığını istemediğimizi söylemeye gücümüz yok, kafa yapısı olarak onlardan çok da farklı olmayan basın mensuplarını, kulüp yöneticilerini, futbolcuları ve güvenlik güçlerini dışlamaya da. Fair-play tanımının Türkçe karşılığını yaratmak yerine, kendimize taraftar kimliği tanımını yaratmışız. **Taraftar kimliği; yani maçtan önce-maç sırasında-maç sonrasında kendini kaybeden, maça alkol içerek hazırlanan, o an rakip olarak gördüğü herkese (hakem, rakipler, kendi takımının sevmediği futbolcuları), yaratıcılığını sonuna kadar kullanarak akla hayale gelen her türde küfür ve hakaret edebilen, gelebilecek her tahrik karşısında patlamaya hazır futbol seyircisinin içinde bulunduğu duruma verilen isim. Taraftar kimliği tanımının bu çerçevedeki önemi büyük, çünkü bu patlamayı yaşayan kişi, daha sonraki konuşmalarında Taraftar kimliği çok ayrı, ben maçta kendimi kaybediyorum diyerek, vicdanını rahatlatabilmeli... Tabii ki bu futbol seyircisi, taraftar kimliğinden çıktığında karşınıza normal yaşamdaki haliyle çıkıyor: Müdürünüz, yanınızda çalışan arkadaşınız, babanız, oğlunuz, komşunuz... **Yetkili ama sorumsuz kişilerin açıklamaları ise hep aynı: Bunu yapanlar taraftar olamaz... Biz de aynı şeyi söylüyoruz zaten: Bunları yapanların taraftar olmaması gerekir... TRABZONSPOR VE YAŞANANLAR Trabzonspor maçlarında yaşananlardan sonra yazılanlar ve söylenenlerle, İstanbul derbilerinden sonra yaşananlar ve söylenenler genelde aynı olmuyor. Trabzondaki olaylarda tek sorumlu bu konuda sabıkalı konumundaki Trabzonsporlu seyirci olurken, İstanbulda genelde pek çok sorumlu olduğu kabullenildikten sonra, güvenlik güçleri ve Federasyon ilk sıraları paylaşıyor. ***Tribün terörü sadece bizim ülkemize özgü bir şey değil ki, bizim ülkemizde sadece bir şehre, Trabzona özgü olsun... Aslında dikkat edilirse Trabzonsporlu seyircilerin bu konudaki sabıkası da, Fenerbahçe, Galatasaray ya da Beşiktaş seyircisinden daha fazla değil. Trabzonda 3 büyüklerle oynanan maçlarda olay çıktığı doğru; aynen İstanbuldaki derbi maçlardan önce ve sonra olay çıktığı gibi... Trabzonspor seyircisini savunmak, kabul edilebilir bir şey değil; ama olayların sadece Trabzonspor seyircisine özgü olduğunu savunmak da aynı şekilde kabul edilemez. Türk futbolu ciddi bir holiganizm tehdidi altında ve buna en kısa sürede çözüm bulmak, federasyonun, kulüplerin, taraftar derneklerinin ve medyanın sorumluluğunda... ***İstanbuldaki olaylar iki takım seyircileri karşı karşıya getirilmeyerek önleniyor; her derbi maçtan önce 5-6 bin kişilik bir polis gücü görevlendirilerek. Arada tek fark İstanbuldaki maçlardan önce olağanüstü önlemler alınması ve İstanbulun coğrafyası gereği olayları absorbe edebilme özelliğine sahip olması. KÜLÜPLERE DÜŞEN GÖREV ***Kulüplere burada önemli bir görev düşüyor; tribün terörünü yaratan, yarattıkları terörden prim sağlayanlara izin vermeyeceklerini açık açık gösterebilirler. Belki özel güvenlik güçleriyle (en azından başlangıçta) sağlayabilirler bunu; tribünlere oturtacakları kişilerle küfürü örgütleyen, tribün galeyanını başlatacak hareket yapan kişileri ayıklayabilirler. Ve bu konuda biraz daha tutarlı, istikrarlı ve daha az kabul edici olabilirler. AYNI TRİBÜNDE FB-GS MAÇI? ***Yaklaşık 2 yıl önce Peki ama bu ülkede aynı tribünde, farklı atkılarla Fenerbahçe-Galatasaray maçı seyretmek isteyen ya da taraftar kimliğine yenik düşmeden maç seyredebilecek kişilerler yok mu? diye sormuş ve o zaman Boğaziçi Üniversitesi, Endüstri Mühendisliği 2. sınıf öğrencisi olan Ahmet Çelikten bir mail almıştık. Türkiye de aklı selim her insanın olmasını isteyeceği fair-play ortamını yaratmak elbette sadece medyanın elinde değildir. Bu nedenle üniversite gençliğinin bir parçası olarak takımımıza destek olmanın yanında nasıl daha organize daha temiz ve daima saygılı bir tribün oluştururuz sorusunu sorduk kendimize cümlesiyle başlıyan mailin ana fikri, hayalimizdeki resmi de çok iyi çiziyordu: ***Üniversitelerde taraftar organizasyonları, işte bu sorudan yola çıkarak yapılanmaya başladı... Hedefimiz küfürsüz, saygılı ve takımına sürekli destek veren bir üniversite tribünü oluşturmak. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, 3 büyüklerle ortak bir adım atarak, böyle bir girişimi destekleyebilir. Tabii tribünde aranacak özellik diploma değil, farklı takım formasıyla ama yanyana, ezeli rekabetin gereklerini unutmadan (yani 6-0lık sonuçta rakibiyle dalga geçerek), ama insan olmanın gereklerini yerine getirecek (yani yapılanlara şiddetle karşılık vermemeyi düşünen) kişiler olmalı... Neden olmasın? NOT: Eğer bu yazıyı daha önce okumuş olduğunuz hissine kapılıyorsanız, haklısınız; olabilir; çünkü bunları daha önce de bu köşede dile getirmiştik. * yıldızlı paragraflar 29 Kasım 2000de, ** yıldızlı paragraflar 2 Mayıs 2001de, *** yıldızlı paragraflar 23 Ocak 2002de kaleme alındı, noktasına virgülüne dokunulmadan aynen yayınlandı. Ama görünen o ki, bu yazı bir kaç kez daha yaşananları hatırlatma amacıyla yayınlanacak. NOT2: Akıl hastalığının en belirgin işareti, hep aynı şeyi yapıp her defasında farklı sonuçlar beklemektir, derler... Belki de toplum olarak bu sözün doğru olmadığını kanıtlamaya çalışmak yerine (yani hep aynı şeyleri yapıp, nedense farklı sonuçlar beklemek yerine), kalıcı ve uygulanabilecek çözümler üzerinde vakit harcamamız gerekiyor. Amerikayı yeniden keşfetmeye de gerek yok, yurtdışında ezeli rekabet yaşayanların bu sorunu nasıl çözdüğünü incelemek ve ortaya çıkacak sonuçların analizini yapmak iyi bir başlangıç olacaktır. Yoksa rakip takıma bilet vermemek, rakip takımın taraftarını belli bir bölgeye sokmamak, rakip takım sempatizanlarının belli dönemlerde sokağa çıkmasını engellemek gibi uygulaması zor, neredeyse imkansız fikirler, uzun vadeli çözüm getirmeyecektir... | ||||
Yarı final, Türkiye ve Dünya Kupası... F1, bizler ve diğerleri GS zirveye, FB nereye? (2) Türkiye' ve Formula 1 Kaybetmeyi öğrenmek |
|||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||