|
Ergenekonda 16 kişi daha gözaltında | |||
Hikaye eski... Özal döneminden başlayarak yaklaşık 20 yıldır Türkiye, başkanlık tartışmasına aşina. Lakin 20 yıldır Türkiyenin başkanlık sistemi konusunda gevezelik etmekten öteye gittiğini söylemek de zor. Anladık... Özal, Demirel, şimdi de AKP Hükümetinin ileri gelenleri başkanlık sistemi istemlerini temel olarak istikrar gerekçesine bağlıyorlar... Çok partili iktidarların getireceği koalisyon karmaşasının Türkiyenin ihtiyaç duyduğu temel reformları engelleyeceği, ilacının da başkanlık sistemi olduğu iddiasını iyice belledik, zihnimize nakşettik. İstikrar gereğine kimsenin itirazı yok. Lakin, başkanlık sisteminin ne menem bir istikrar getireceği ise muallakta... Çünkü memlekette istikrarla kimin, neyi muradettiği pek belli değil. Kenan Evrenin yüzde 92 evet oyu alan istikrar tanımının bugün pek çok insanın tüylerini diken diken ettiği ortada. İşte bu noktada en büyük kaygı, başkanlık sisteminin tek adam diktasına dönmesinin nasıl engelleneceği?... Bişey olmaz, bişey olmaz! şeklinde formüle edilen şark tipi güvence, açıkcası pek çok kimseyi ikna etmeye yetmiyor. Gerçi Bugün durum çok mu farklı? derseniz, bu da haksız bir itiraz olmaz. Parlamenter rejime, anayasal güvenceye alınmış kuvvetler ayrılığı ilkesine rağmen, bugün Başbakan Erdoğanın yürütme ve yasamanın üzerinde fazlasıyla etkili ve yetkili olduğunu düşünenler hiç de az değil. Yani parlamenter sistemi tek adam yönetimine çevirebilen bir millet, başkanlık sistemini nerelere vardırır, bilinmez... Üstelik bunun Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın kişiliğiyle bir ilgisi yok. Yüzde 36 oy alıp 376 milletvekiliyle CHP iktidara gelse, bugün tek adamlıkla eleştirilen Deniz Baykal olurdu. Ya da Mehmet Ağar veya Devlet Bahçeli... Sorun isimlerde değil... Bizi bu noktaya, sistemdeki aksaklıklardan parti içi demokrasilerin eksikliğine kadar bir dizi problem getiriyor. Öyleyse, Cemil Çiçek mi olur, Burhan Kuzu mu olur, kim hazırlayacaksa başkanlık sistemi taslağını, öncelikle Yüzde 36 oy alan bir Başbakanı tek adam konumuna getirebiliyorsak, yüzde 50den fazla oy almış bir Başkanın diktatör olmasını nasıl önleyeceğiz? sorusunun somut cevabını vermek durumunda. Ancak ondan sonra bu taslaktaki önlemlerin yeterli olup olmayacağını, somut ve net biçimde tartışabiliriz... YÜZDE ON KİME BARAJ? Bugüne kadar yaşanan tartışmalarda, Başkanlık sisteminin değişmez ekürisi yüzde 10 barajı... Bugün Cumhurbaşkanı Sezer temsilde adaleti engellemekle suçluyor ama unutmayalım yüzde 10 barajı tam da bu amaçla konmuştu. İstikrarın sağlanabilmesi için, Mecliste ne kadar az parti o kadar çok istikrar denmiş ve baraj konularak bu formül hayata geçirilmişti. Tabii istikrar deyince bölücü, mürteci ve muzur partilerin de Meclise girmemesi gerekiyordu... Yüzde 10 barajı bu görevini de bihakkın yerine getirdi.... Ve fakat şimdi AB normları düzeni bozuyor... Adamlar her raporda, her kararda yüzde 10 barajını dehşet olarak nitelendirip, düşürün kardeşim diyorlar. Görünen o ki, Türkiye müzakere sürecinin bir yerinde bu barajı düşürmek zorunda kalacak. Bu durumda da bölücü, mürteci ve de muzur partilere Meclisin yolu açılacak, istikrar da hayal olacak... İşte önümüze konan kabus senaryosu bu; Bir kısmı bölücü ve mürteci 5-6 partili Meclis! Çare olarak da Meclisteki bu çok parçalılıktan etkilenmeyecek, halkın yüzde 50den fazlasının oyuyla seçilmiş Başkan formülü masaya konuyor. İyi, hoş, lakin bu formülde demokrasi ve çok renklilik nerede, pek belli olmuyor... Eğer hakimi-i mutlak başkansa bu partiler Meclise niye girecekler? Adalet Bakanı Çiçekin yanlış anlamadıysak farklı bir formülü var... Hem Başkanlık sistemine geçmeliyiz hem de yüzde 10 barajı kalmalı. Ancak farklı görüşlerin Meclise girebilmesi için Türkiye milletvekilliği kontenjanı konmalı... Barajı aşamayan partiler aldıkları oy oranında bu kontenjandan milletvekili sokabilmeli... Böyle bir uygulamayı Anayasa Mahkemesi daha önce iptal etmişti ama Anayasa değiştirilerek yeniden yürürlüğe konabilir. Ancak temsilde adaleti ne kadar sağlayabileceği tartışılabilir. Bu sistem yürürlükte olsaydı, diyelim ki DYP son seçimde aldığı yüzde 9 küsur oyla 10 milletvekili Meclise sokabilecekti. Oysa yüzde 10 oy alsa milletvekili sayısı belki de 50yi geçecekti... Bu durumda tablo ne kadar adil, dahası böyle bir adalet anlayışı AB normlarına ne kadar uygun, tartışılır.... Evet tüm bu soruları ve kafalarımızdaki kaygıları tartışalım ama bunun zihin egzersizinin ötesine geçmesi için ortada somut bir taslak, teklif olmalı... Ancak böyle bile olsa, tartışmanın kolay, ortak sonuca varmanın çabuk olacağını düşünmek yanlış. Başkanlık sistemi önerisinin, toplumdan tahmin edilenin çok ötesinde destek bulacağına inananlar var... Ancak Üniversite hocalarının bile yüzde 45nin hükümet ve ABden çok orduya güvendiği bir ülkede başkanlık sisteminin tek adam diktasından başka birşey getirmeyeceğine inananlar da var. Ümit Sezgin / NTV - CNBC-e Ankara Haber Müdürü | ||||
Ankara turu nasıl geçer? Arafat mı, Abu Ammar mı? İslam Özel Sektörü Kurumu kimi kalkındıracak? Bay Yokuş başmüzakereci olsun!.. Azınlıkları azıcık tartışmak Damaklarda mayhoş bir tad var 'Şart midur?' |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||