|
Ergenekonda 16 kişi daha gözaltında | |||
1998de ikinci baskıyı hazırlarken açık yürekle belirteyim ki, ben bir 10 yıl daha enflasyonun dizginlenemeyeceğini düşünüyordum. Önce, gelişmekte olan ekonomilerde kalkınma ve sanayileşme hamlesinin sürdürülmesi için artan bir talebin gerekli olduğuna inanan bir iktisatçı olduğumu belirtmek istiyorum. Devlet Planlama Teşkilatında çalıştığım dönemlerde (1963-1973) bir önemli tesbitim şu olmuştu: İlk Müsteşar Osman Nuri Torundan, ayrıldığımdaki (1973) Müsteşar Kemal Cantürke kadar bütün üst düzey planlamacıların ortak bir hedefi vardı: Sanayileşmek, yani kalkınmak için yatırım yapmak gerekir, öyleyse her yol zorlanacak, kaynak bulunacak ve yatırım yapılacaktır. Çok çeşitli yurtdışı ve yurtiçi bolluğa karşın bugün aslında hala Türkiye yatırımlar için kaynak kıtlığı, eksikliği çekiyor. 1960larda, 1970 ve 1980lerde ise, vergi gelirleri dışında ülkede hemen hemen hiç kaynak (yatırılabilir fon) yoktu. Yabancı sermaye yok denecek kadar az; dış borç çok kıt, zor ve ağır koşullu. Var olan düşük kapasitedeki özel sektörün tasarruf eğilimi çok düşük, dolayısıyla yatırılabilir fon yaratabilmesi olanaksızdı. İhracat, turizim ve hatta 1960larda başlayan yurtdışı işçi gelirleri önemli bir miktar tutmuyordu. Kalkınmanın gerektirdiği alt yapı, enerji, haberleşme yatırımlarını zaten ancak devlet yapabiliyordu. Bu nedenle sanayinin gelişmesi için devlet hem bu yatırımları yapmak, hem de özel sektöre yatırım fonları aktarmak zorundaydı. Kamu iktisadi teşebbüslerinin ve özel sektörü teşvik sisteminin finansmanı için tek kaynak bütçeye dayanıyordu. Oysa, bu yatırım programlarının gerektirdiği kaynak, bütçe olanaklarının bazı yıllarda 10-15 katı idi. Bir tek olanak vardı; açık finansman. Bu da enflasyon demekti. 2000li yıllarda ulaşılan kalkınma ve sanayileşme düzeyimizin, (kim ne derse desin) arkasında işte bu düşük oranlı enflasyon (canlı talep) en büyük nedendir. Son 35 yılda ülkemizin verdiği sanayileşme, kalkınma savaşının içinde görev almış, yaşamış bir iktisatçı, politikacı olarak, bu düşüncemin tartışılmasını diliyorum. 1980lerin bankerlik dönemini ve 1994 sonrası devletin finansmanı için yaşanan sıcak para olayını doğru anlamak gerekiyor. Bu dönemde yaşanan yüksek enflasyon, reel ekonomik, parasal ve mali açılardan, teorik ve pratik dayanağı olmayan bir aşırı nakit akımının doğal sonucudur. Bireylerin ve firmaların hiçbir üretken faaliyet göstermeden bankalar aracılığı ile devlet kağıtları karşılığı elde ettikleri yapay gelir, yüksek faizin trampleni oldu. Bu dönemdeki çok yüksek enflasyon, ekonomik çöküntünün tek ve ana nedenidir. Bununla başta belirttiğim yatırımların ve sanayileşmenin tasarruf kaynağı olan fiyat artışlarını kesinlikle ayrı irdelemek ve tartışmak gerekir. Basit bir ekonomik çalışma şunu göstermektedir; geri kalmış ekonomilerin, gelişme sürecinde ortalama %10-20 yıllık enflasyon kaçınılmaz olarak yaşanmaktadır. 1965-1995 arası Türkiye, Arjantin, Meksika, İsrail, Yunanistan, Portekiz, Ispanya ve Brezilyadaki veriler bu çalışmayı doğrulamaktadır. Elbette üretimi teşvik eden taleb artışını yaratmak ile, Türkiyede yaşanan kamu açığını karşılamak için başvurulan açık finansmanı karıştırmamak çok önem taşır. Şimdi krizin aşıldığı ve enflasyonun kontrol altına alındığı varsayılarak, Türkiye önümüzdeki 5 yıl bu sav üzerinden yeni bir ekonomik program yapabilir. Hem kamuda hem özelde IMF ile bu tartışmayı yapacak ve başaracak iktisatcı ve maliyecilerin var olduğunu iyi biliyorum. | ||||
TV'de bir film seyrettim Kötümserim Kimse ders almıyor Yapısal değişimin acıklı yanı Bu yıl seçim olmayacağını görecekler Parti sayısı elliye yaklaşıyor! Küreselleşme karşısında sosyal demokrasi |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||