| | | Ecevitin İşçi Babası sıfatını hakkettiği 274-275 sayılı grevli- toplu sözleşmeli çalışma yasalarını çıkarmadan önce, Tarihi Saraçane Mitinginde rahmetli Seyfi Demirsoyun bu yasalar çıkacak çünkü; Ankarada Türk-İş var dediği Türk-İş, artık Ankarada var mı-yok mu bilemiyorum. Ama bir şeyi iyi biliyorum, bugün artık çalışan toplam sanayi işçisinin, ancak %10u Türk-İşe kayıtlı, yani örgütlü, yani sendikalı. Son on yılda bu oranın %55lerden buraya düştüğünü de ayrıca unutmayalım. Ciddi bilgilere göre Hak-İşin üye sayısının 30 bin dolayına, DİSKin ise 25 binlere düştüğü de bir gerçek. 25 milyon insanın emeği ile geçinmeye çalıştığı bu ülkede bu bilgiler çok, çok acı bir durumu yansıtıyor.
1995 seçimlerine giderken, Çiller hükümetinin sıfır zam politikasına karşılık Türk-İş yaygın bir grev uygulamasına kalkmıştı. O günlerde sevgili Bayram Meralle yaptığım görüşmelerde, artık grevleri sürdüremeyecekleri endişesiyle Türk-İşin bu sorunun biran önce çözülmesi için bizden destek istediğini unutmam. Ancak Başbakan hiç oralı olmadığı için grevler uzadı gitti. CHPnin bir erken seçim hükümeti için Çillerle müzakeresinde 3 koşuldan biri, işçiye %10 zam verilmesi idi. DYPyi sonunda zorla ikna ederek istenen zam kısa sürede sağlandı ve sonra seçime gidildi. Seçime iki hafta kala Türk-İş ve DİSK yönetim kurullarından Sosyal Demokrat CHPye oy yok kararı çıktı ve CHPye karşı kampanya sürdürüldü. Sonuç hatırlanır, sanki CHPnin o gayretinin karşılığı, ağır bir bedel ödemek oldu.
Ülkemizin bu günkü durumuna bakıyorum ve Türk-İşin, DİSKin yok olmakta olduklarını görmekten, inanın sevgili okurlar 1970lerin inançlı sosyal demokrat politikacılarından biri olarak derin üzüntü duyuyorum. Solcu aydınların, solcu yazar çizerlerin hatta Sosyal Demokrat işadamı sanayicilerin özellikle Bel Kemiksiz Eski Tüfekler tarafından çocukluk hastalığından hala kurtulamadıkarı suçlamalarına muhatap olmalarına, elbette ben de alınarak kızıyorum. Ancak ne olursa olsun bizimkisi kafa sorunu. Oysa emeği ile geçinmeye çalışan yarı nüfusumuzun ekonomik durumunun göreceli olarak, çok kötü olması karşısında, bu kızgınlık ve üzüntü sözlerimiz, aslında biz politikacıların sorumluluktan kaçmak için arkasına saklandığımız ayıp ve boş sözlerdir. Ne yapsın Türk-İş Başkanı, o da tehditkar nutuklar atarak hiçyoksa aidatını aldığı işçisinin şişini indirdiğini ve öylece görevini yaptığını sanıyor.
Ülkede yapısal değişimin hızla yaşandığı son iki yıldır, bankacılık, özelleştirme, devletin küçülmesi, destekleme alanının daraltılması gibi konularda olumlu sonuç alınırken, bunun ağır faturasını devlete muhtaç ve fakir kesimler ödediler, daha da ödeyecekler. Emeğini Devlete doğrudan satan Kamu İşçilerinin Sendikal Haklarının zamanla kağıt üzerinde kalacağı, belki de uygulamada yok olacağını görüyorum. 1961 Anayasasını yaşayan benim kuşağımın, bu acı gerçeği de yaşarken görmesi kadar ağır bir yenilgi ve hüzün olamaz.
| |