|
Ergenekonda 16 kişi daha gözaltında | |||
Masanın üzerinde iki önemli konu ve iki önemli fırsat var. Öncelikle Kıbrıs ve bağlı olarak AB üyeliği. Artık kendimizi kandırmayalım, hepimiz biliyoruz ki Kıbrıs sorunu çözülmeden AB üyeliğimiz mümkün değil. Avrupanın çifte standartı da olsa bu böyle. Yani Kıbrıs sorununun çözümü yalnız Kıbrıs için değil Türkiye için de hayati önem taşıyor. Neredeyse benimle yaşıt olan Kıbrıs sorunu konusunda şimdi önümüzde tarihi bir fırsat var. Kıbrıs Barış Planı ve ardından doğan yumuşak iklim. Barış Planına ters bakmak isterseniz, pek çok gerekçe bulabilirsiniz. Bu iş BM genel sekreterinin görevi değildir, iyi niyet girişimlerini aşar diye başlarsınız itiraza, önceden Rum-Yunan tarafına sızdırıldı, bu haksızlıktır diye devam edersiniz. Sonra da tek tek maddelere girip bin tane mızıkçılık nedeni bulursunuz. Aslında haksız da olmazsınız. Dahası işi taa başa götürebilir AB ne karışıyor, zaten onlar anlaşamazlarsa da Rum kesimini üyeliğe alacağız diyerek işi baştan berbat ettiler diyebilirsiniz. Yine haksız sayılmazsınız. Ama bunlar bizi kurtarmaz, Kıbrıs sorununu çözmek gereğini ortadan kaldırmaz. Şurası açık; bu artık çözüm için belki de son şans. Rum Kesimi ABye üye olduktan sonra belki de bir daha hiç doğru dürüst müzakere şansımız bile olmayacak. Bu durumda yapılması gereken, bu planın niye, neden hazırlandığına fazla aldırmadan çözüm için masaya oturmak. Elbette teslim olalım demiyorum, zaten kimse de böyle demiyor, tabii ki toprak, mal mülk edinimi, nüfus hareketleri konusunda çatır çatır müzakere edeceğiz, ama sorunu gerçekten çözme amacıyla masaya oturmamız gerekiyor. Unutulmaması gereken nokta, en temel tezimizi, yani egemenlik hakkımızı bu plan kabul ediyor. Şimdi Kıbrısta bir türlü hakkıyla kullanamadığımız topraklar konusunda istenen ödünleri, nüfus hareketlerinin yaratacağı sakıncaları gerekçe göstererek, egemenlik hakkımızın kabulünü heba etmemeliyiz. SİYASİ UYUMDA SAMİMİ OLMAK... Sahici ve samimi olmamız gereken ikinci konu siyasetteki uyum. Artık iki partili bir parlamentomuz ve tek parti iktidarımız var. Demokratik yapılanmayı tamamlayacaklar, işsizlikle, yoksullukla, yolsuzlukla, adaletsizlikle mücadele edecekler. Daha uzatalım mı? Kısaca hem hükümetten hem parlamentodan sonsuz beklentilerimiz ve parçalı bulutlu umutlarımız var. Bunun koşulu da açık; hükümette uyum, parlamentoda ama daha önemlisi devlette uzlaşma. Uzlaşacağız diye işe başladılar ama biliyoruz ki iki hırçın tabiatlı ve kavgacı genel başkanımız var. Erdoğan ve Baykalın ortak özellikleri yalnız çocukluklarında simit satmış olmak değil; her ikisi de fena halde mücadele tutkunu. Baykalla ilgili hizipçi yakıştırmalarına hiç katılmadım, katılmıyorum ama siyasi ömrünün parti içi ve parti dışı mücadeleyle geçtiği de inkar edilemez. Tayyip Erdoğanın mücadeleseverliği de tabii ki Baykaldan hiç aşağı kalmaz. Baykal Erdoğanı ziyarete gidip, uzlaşı içinde hareket edeceğiz dediklerinde sevindik, pek güzel pek olaydı ama asıl önemli olan bunu hayata geçirmek. Şimdi bakıyoruz, olay işbirliğine değil siyasi mücadeleye dönme eğilimi taşıyor. Tayyip Erdoğan, biraz sıkıştırılınca iktidarımı paylaşmam deyip sıyrılmaya çalışıyor. Baykal da galiba şimdiden Erdoğan ve AKPye karşı geleceğe dönük hamleler planlıyor. Mesela Baykal anayasa değişiklikleri için neden paket şartı koşuyor? Bu pakete dokunulmazlıkların yerleştirilmesinin gerisinde acaba ne var? AKPlilerin şüphelendiği gibi siyasi yasaklarının kalkması uğruna Erdoğan dokunulmazlıkların kalkmasını kabul ederse, büyükşehir belediye başkanlığı dönemi davalarından kurtulamaz, böyle bertaraf ederiz hesabı mı yatıyor? Peki seçimler neden 5 yıldan 4 yılda bire indirilmek isteniyor? Gerçekten arkasında Beşinci yıl bu Meclis Cumhurbaşkanı seçecek, yani AKP köşkün sahibini belirleyecek. Buna engel olmak lazım fikri mi yatıyor? AKPlilerin kafasındaki tüm bu şüphe ve sorulara elbette tek bir cevap verilemez. Ama Baykalın seçimden sonra hep dile getirdiği Artık bir alternans var; bu partilerden biri gidecek biri gelecek mealindeki düşünceler, son derece riskli. Eğer hesaplarınızı bu alternans üzerine kuruyor ve AKP yıpranacak iktidara biz geleceğiz diye düşünüyorsanız, önceliği de o partiyle işbirliği yerine o partiyi yıpratmaya verebilirsiniz. Nitekim, Baykalın Varşovaya giderken havalanında yaptığı açıklama bu çerçevede son derece manidardı; Yumuşak üslup kaybolmaya başlıyor. Yetkimi paylaşmam derseniz, siz bilirsiniz yolunuz açık olsun deriz. Umalım ki, bu bir yumuşak üslubun korunması isteği olsun, gerisinde biran önce mücadeleye başlayalım temennisi yatmasın. SEZER NİÇİN MECLİSE GİTMİYOR? Kamuoyunun büyük desteğine sahip olan Cumhurbaşkanı Sezere de bu dönem, özellikle demokratlık konusunda gerçekten samimi ve sahici olma görevi düşüyor. Cumhurbaşkanının AKPden pek hazzetmediğini anlamak için büyük siyaset adamı olmaya gerek yok. Sezer yaptığı çıkışlarla bunu hepimize bir güzel anlattı. Ahmet Necdet Sezer olarak buna elbette hakkı var. AKPyi sevmez, CHPyi benimser, ANAPtan hoşlanmaz, DSPye sıcak bakar. Vatandaş olarak en tabii hakkıdır. Ama Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer olarak böyle hakları yok. AKPden hazzetmese de, bu partinin kimi fikirlerinden tedirgin olsa da, rejime karşı tehdit olarak nitelese de, bu duygularını kendine saklamak ve partilerüstü kalmak durumunda. AKP somut olarak hata yapmadıkça Sezerin tepki göstermeye hakkı yok. Unutmamalı ki karşısındaki halkın seçtiği, tek başına iktidarı verdiği bir partidir. Üstelik Cumhurbaşkanının partilerüstü olması demek, partilere, parlamentoya soğuk, uzak ve mesafeli olması demek değildir. Sezerin Meclis açılışına ve yemin törenine katılmamasının elbette makul açıklaması, gerekçeleri olabilir. Ancak bu gerekçelerin hiçbiri Sezerin Yemin törenine katılmasının, Parlamentoya destek ve moral verici bir konuşma yapmasının yaratacağı katkının yerini alamaz. Kısaca Cumhurbaşkanı demokratlığında duygusal değil, sahici ve samimi olmak zorunda. Tıpkı Baykal ve Erdoğanın uzlaşmacılıkta samimi olmaları gerektiği gibi... Ümit SEZGİN/NTV-CNBC-e Ankara Haber Müdürü | ||||
"Tayyip-Baykal elele, Türkiye AB'ye..." Oyumu Prof. Ekrem Akurgal belirledi Sezer'i doğru anlamak Farklı bir seçim anketi ve çarpıcı sonuçları Bir demokrasi mayını: DEHAP olayı İsmail Cem yol ayrımında Önerge vermeyi beceremeyenler neyi, nasıl düzeltecek?... 1 Ekim taktik savaşları Doğru her zaman doğru mudur? Yanlışı çok, doğrusu yok bir seçim Yeni hükümet kurulmalı, 3 Kasım'da seçim yapılmalı "Örtün" bu tartışmayı!... Derviş "Süper CHP'li" mi olacak? |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||