|
|
Annemin Kübaya vefası yoktur. Fideli tanımaz. Aldığı ürünün önünde ne yazdığına, Kübalı tanrı misafirleriyle yolunun kesiştiği o ana kadar dikkat etmediğini delikanlı gibi bana söyledi zaten. 12 milyonluk şu genç irisi şehirde çeşni bile olamayacak dirhemdeki Kübalı dostlar, annemi, tişörtü giydiği gün o sokakta yakalayarak nasıl cılız bir olasılığı gerçekleştirdiler bilemiyorum. Benim asıl anlatmak istediğim, bu ilhamla o tişört ve küresellik arasında kurduğum içedönük bağlantı. İnternet sağ olsun; bilgiye ulaşmak artık o denli kolay ve ucuz ki. Kim bir fikri özgün üretmiş, kim wwwların rehin dükkanından ucuza kapatmış kestirmek imkansız. Bugün, küresellik denilince, annemin bilmediği bir ülkenin tişörtünü üzerine geçirivermesi gibi, ortada yüzen global fikirleri ve yöntemleri internetin işportasından indirip kendimize yakıştırmamız anlaşılıyor. ULUSLARARASI ANTİ-MC DONALDS GÜNÜ MÜ? Arkadaşım anti-küresel bir eylemi haber veren aşağıdaki elektronik mesajı bana da yönlendirmiş. Küreselliğin ne olması gerektiğini uzun uzadıya anlatmak yerine, ne olmadığına örnek vermek niyetiyle, mesajın özetini aktarayım da beraber kafa yoralım... Mc Donaldstan Kötü Kokular Yükseliyor! Bugün, 16 Ekim 2002, 18. Uluslararası Anti-McDonalds gününde Türkiyeli küresel kapitalizm karşıtları olarak McDonaldsa şaka yaptık. Beyoğlu McDonalds şubesini kokuttuk (koku bombasıyla). İşçi sömürüsü: McDonalds, işçilerine ne kadar uzun çalışırlarsa çalışsınlar fazla mesailerinin bedelini vermemektedir. Kârı yüksek ve ücret giderlerini düşük tutma kaygısıyla şubelerde az sayıda işçi çalışmaktadır, dolayısıyla çalışanların daha çok ve daha hızlı iş yapmaları gerekmektedir. Bu da başta yanıklar olmak üzere iş kazalarına sebep olmaktadır. Gıda kaynaklarının sömürülmesi: McDonalds, yoksul ülkelerde geniş ekilebilir alanları sığır yetiştirmek için kullanmaktadır. Büyükbaş hayvanları beslemek için kullanılan yedi milyon ton tahıl, yalnızca bir milyon ton et ve yan ürünleri sağlayabilir. Et ve et ürünleri üretimi için kullanılan kaynaklar, toprak ürünleri üretimine yönlendirilirse açlık sorunu azalacaktır. Çevreye verilen zarar: McDonalds, eskiden yağmur ormanı olan toprakları meralaştırdığını ve bu alanların yeniden ormanlaşmasını engellediğini itiraf etmiştir. McDonaldsın paketleme malzemelerinde kullandığı kimyasallar ve şirketin et endüstrisi için yetiştirdiği sığırların salgıladığı metan gazı, küresel ısınma krizinin başlıca etkenlerindendir. İnsan sağlığına verilen zarar: McDonalds ürünlerinin kolesterolde ağır, besin değerinde hafif olduklarını biliyoruz... Hayvanların katli: McDonalds meralarında yetiştirilen hayvanlar; temiz hava, gün ışığı ve hareket serbestisinden mahrum bırakılıyor... Sonuç olarak biz diyoruz ki başka bir dünya, küresel sermayenin kötü kokularının buram buram etrafımızı sarmadığı bir dünya mümkün KÜRESELLİK YEREL ŞARTLARA ÖNEM VERMEKTİR İşçi sömürüsü? Eğer bu delillere yaslanıp birileri mahkum edilecekse, öncelikle bazı yerel işletmelerimizi kapatmamız gerekir. Çünkü işçileri sigortasız çalıştırıp, hem o kişilere hem de devlete vergi kazıkları atan albümler dolusu firma var... Devlete atılan vergi ve sigorta primi kazıkları, paşa paşa vergisini ödemek zorunda kalanlardan tahsil edilir. Hani aslanlar, zebra sürüsünü koşturup geride kalan zayıf ve hasta garibanları yakalar ya, işte bizim sistemimiz de aynı yöntemi kullanıp, bütün et ihtiyacını vergiden kaçamayanlardan karşılar... Nedeni aşırı çalışma olan gerçek iş kazalarımız ise çoğunlukla yanıklar kadar masum değildir. Tipik bir işletmemizde, sigortasız, haftanın altı günü uzun vardiyalarda çalışan bir işçi, dikkati dağıldığı için kolunu makineye kaptırınca nereye gider? SSKya gidemez; çünkü sigortası yoktur İngiltere veya Almanya vatandaşısındır; ülkende iş yasaları ve uygulamaları üst seviyelere gelmiştir; o zaman kalkar, sistemi ve ona uymayanların ince hatalarını eleştirirsin. Ama, Türkiyedeki büyük sorunların kırmızı ışığında geç, sonra yabancı firmaları hedef al; biraz safdillik olmuyor mu? Çevreye verilen zarar? Daha öncelikli sorunlarımız yok mu? Örneğin, Bergamada altın aranması. Veya Boğazdaki tehlikeler, kaçak yapılanmalar. Merak etmeyin, Türkiyede konu sıkıntısı çekmezsiniz. İnsan sağlığına verilen zarar? Bu bana, yakın zaman önce Batıda patlayan deli dana paniğinin Türkiyeye yansımasını hatırlattı. Yıllarca kaçak etleri ve türevlerini gönül huzuruyla tüketen bizler, bir hafta içinde kırmızı et yemeği kesmiştik. Halbuki, yediğimiz etlerin çoğu zaten kaçak ve sağlıksızdı. Veya hayvanlar, kimbilir hangi hormonlu yemlerle beslenmişti ve hala besleniyorlar... Hayvanların kötü şartlarda bakımı ve katli? Eğer bu kadar hassas davranıyorsak; Kurban Bayramında, ortalık yerde acemice kesilen hayvanların ne suçu var? KÜRESELLİK, TEK TİP OLMAK DEĞİLDİR Küresellik karşıtları, eylemleriyle aslında karşıt oldukları sistemin bir parçası haline geldiklerini göremiyorlar. İddialar doğruysa McDonalds elbette eleştirilmeli. Buna bir de, üçüncü dünya ülkelerinde çocuk işçileri çalıştırmaktan sabıkalı spor malzemeleri şirketlerini ekleyelim, ama aslında çoğunlukla bireysel girişimcilerin dükkanları olan franchiseları (bayileri) hedef almak da en az bu şirketlerin politikaları kadar hatalı. Jungun dediği gibi: Eğer dünyada bir şeyler yanlış gidiyorsa bende de bir şeyler yanlış demektir. Küresel şirketlerle karşıtlarının benzeştiği diğer bir nokta da çalışma yöntemleri. Dünyanın değişik yerlerinde aynı gün gerçekleştirilen şablon protestolar da eylemin küreselleşmiş veya bayileşmiş hali degil mi? Küreselleşme, son on beş yılda, yakın geçmişin izmlerini dirsekleyip otorite koltuğuna yerleşti. Eski nesillerin, o zamanların güncel otoritelerine verdiği tepkilerin aynısı da bugün küresellik karşısında tekrarlanıyor. Engin Geçtanın bu yaz Metis Yayınlarından çıkan Hayat isimli kitabından bir alıntı yapalım: 1960ların sonlarına gelindiğinde Batı dünyasındaki gelişmelere paralel olarak, bizde de değişen dünya şartlarında geleneksel otorite figürlerinin ve kurumlarının biçimselliğini kabul etmeyen bir kısım genç, otorite olarak algıladığı her şeye karşı çıkarken bir kısmı da biçimsel otoriteye mutlak biçimde bağlanmayı seçti. Karşı çıkanlar bazı öğretileri sloganlaştırarak uygulanabilir bir çözüm önerisi getiremezken, diğerleri efsane benzeri bazı değerleri savundular... Kabul etmeliyiz ki küresellik artık, kendisine küsmek yerine günah ve sevaplarını tartışmamız gereken bir dünya gerçeği. Dahası artık, eylemler, meydan ve sokaklardan, sivil toplum örgütlerinin hareket alanlarına kayıyor. Eskinin devrim yaparak düzeni çökertmeyi amaçlayan eylem grupları, bugün, yeşil parti ve komünist partisi gibi sistemin bir parçası olarak mücadele etmeyi tercih ediyorlar. Küresellikten yarar sağlayabilmek için, kulağa hoş gelen global fikirlerden ileri değil, gerçek ve yerel problemlerden geriye giderek çözümlere ulaşmalısınız. Yani, ilk önce yerel sorunlarınızı saptayacaksınız, ancak ondan sonra dünyadaki çözümleri inceleyip durumunuza uyanı benimseyeceksiniz. O da gerekli ince ayarları yapmak şartıyla. İşte marka-ülke olabilmenin bir sınavı da burada; kendi gerçeklerini anlamak ve yerel bir eylem planı çıkarabilmek. Tıpkı bir şirket sloganının anlatmak istediği gibi: HSBC, dünyanın yerel bankası. YİNE ANNEMİN TİŞÖRTÜ Annem sadece, kumaşını ve fiyatını beğenip aldığı tişörtü bilir; önünde yazanın neyi temsil ettiği önemli değildir. O tişörtü tepe tepe giyer, kendi kimliğini yamamak için kullanmaz. Ama bizler, kartvizitimize global vatandaş yazmak istiyorsak, dünyadaki her iyi fikrin üzerine atlamadan önce ince eleyip sık düşünmeliyiz. Bu da yetmez; hatalı çıkmayı göze alıp, inançlarımızın karşıtlarını da aynı hevesle didiklemeliyiz. Firesiz insan hayatı olmaz; başarısızlıklar elimizi yakar diye endişelenmeyip, denemeye devam etmek gerekir. Öyleyse, Naomi Kleinın küresel markaları eleştiren No Logo kitabını hemen okumaya başlamalıyım. Bilmeyenler için not: Kitap, çevrecilerden anti-küreselcilere kadar muhalif her kesim tarafından neredeyse kutsal kabul ediliyor. Geçenlerde bir gazetede kitapla ilgili yayımlanan yazıyı aktarmak gerekirse: Kitabın insanları nasıl etkilediğini en iyi gösteren olaylardan biri de dünyaca ünlü müzik grubu Radioheadin tutumuydu. Grup, Kleinin kitabından o derece etkilenmişti ki, İngiltere turneleri boyunca hiçbir şirketin reklamını kabul etmemiş, böylece konser girişleri logoların işgalinden kurtulmuştu. Grubun gitaristi Ed OBrian, duygularını Kleinin kitabı yalnızlığımı azalttı sözleriyle ifade etti. Kitap, medyanın McDonalds veya Coca Colası sayılan Rupert Murdocha ait Flamingo Yayınevi tarafından basılmış, ama buraya pek takılmayın. O kadar çelişki kadı kızında bile olur!... Ha, ben bu kitabı okurum, çok etkilenirim ve düşüncelerim evrim geçirir; o da mümkün. Orhan Veli, kendisine şimdi yazdıklarıyla, dört sene önceki fikirlerinin uyuşmadığını hatırlatan bir zata: Eğer dört sene öncesiyle bugün aynı şeyleri düşüneceksem, neden o kadar yılı yaşadım ki? diye sormuş. Belki de böyle olur; öğrenme ve değişme alanımı hep açık tutmaya çalışırım ben. Bu alışkanlığı, küreselliğin iyi fikirler sepetini ayıklarken buldum. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||