Home page
Haber Menüsü


 
Küfüre kocakarı reçetesi
 
Küfürün bireysel ve toplumsal nedenleri var. Hepsinin de hemen çözümlenmesi mümkün değil, kabul ediyorum. Asıl yanılgımız, yanlış tedaviyi yasaklarla yamamaya çalışmak.
 
Hakan Yaman
NTV-MSNBC
 
21 Ekim—  Size bir sır vereyim mi? Yazı yazmak aslında sanıldığı kadar zor bir iş değildir. Boş sayfaya sabırlı bir dikkatle gözünüzü dikip uzun uzun bakın; sonunda orada gizlenen kelimeleri ve fikirleri sizler de göreceksiniz. Gerisi biraz da sizin yaratıcılığınıza kalmış; kelimeleri fikirlerle eşleştirirseniz yazı ortaya çıkıverir.

   
 
       
   
MSNBC News Hakan Yaman: Ekonomik kaderin panzehiri
MSNBC News Hakan Yaman: ABD, Irak, Türkiye ve Malta
MSNBC News Hakan Yaman: Bizden de bir SOHO çıkar mı?
MSNBC News Hakan Yaman: Hafızasızlığın tatlı rehaveti
MSNBC News Hakan Yaman: Köy olmak isteyen il
 
NTVMSNBC Reklam  
 

  Bugün yine yazmaya oturdum. Önümdeki boş sayfada önce, geçen hafta sonu oynanan Fenerbahçe-Galatasaray basketbol maçı belirdi. Rekabet özürlü karşılaşmadan GS seyircisinin kısa şovu dışında bir malzeme çıkaramamış olmalıyım ki; ben üç bardak kahvenin anestezisi altına girer girmez yazı küfür konusuna kayıverdi.
       Seyretmeyenlere hemen özetleyeyim: GS taraftarları gizlice tribünlere sızmışlar. Maç sırasında birden toplanıp bir şov yaptılar, tabii bu sırada duymak zorunda kaldığımız küfürleşmeleri tahmin edersiniz.
       İki kulüp arasında, deplasmanda oynayan takımın, seyircisini maça götürmeyeceği yönünde anlaşma yapmış. Ben anlamıyorum: Bu nasıl bir rekabet ve spor pazarlaması anlayışı ki takım, seyircisini aynı şehirdeki deplasmana bile davet etmiyor. Yani, siz uçaklar dolusu taraftarınızı Avrupa’daki maçlara çağıracaksınız, ama kendi ülkenizdeki bir deplasmana seyircisiz gideceksiniz.
       FB-GS basketbol derbisi ve Fenerbahçe’nin seyircisiz oynama cezası gösteriyor ki sporda saldırganlık ve küfür bu sene de salgın halinde devam edecek. Hastalığın gerçek yayılma nedeni ise teşhisin ve tedavinin yanlışlığında. Önerilen tedavilerin altında bakın ne kadar renkli batıl inanışlar var.
       
KÜFÜR İNSANI RAHATLATIR
       Bu inanışa göre; hepimiz baskı altında yaşıyoruz. Patronumuza kızıyoruz, ama kapı dışarı ediliriz korkusuyla kendimizi anlatamıyoruz.
       Trafikteki saygısızlara sinir oluyoruz, ama arkamızdaki iriyarı taksi şöfüründen temiz bir dayak yeriz diye gıkımız çıkmıyor.
       Peki o zaman biz nerede “deşarj” olacağız? Yanıt belli: Tribün denilen kalabalıktan yapılmış paravanın arkasına geçip biriken ve çözümleyemediğimiz öfkemizi küfür formatında ifade edip rahatlayacağız. Sonra da içimizi dökmüş ve dertlerimizi sıfırlamış bir huzur içinde medeni (!) yaşantımıza geri döneceğiz.
       Bakın bu yöntemin ne kadar anlamsız olduğunu kanıtlamak için aynı mantıktan beslenen başka örnekler vereyim. Dikkat edin hepsi de küfür gibi, öfkenin kontrolsüz dışa vurumudur. Bazılarımız spordan hoşlanmayabilir, sevenler de yazın stadlardan, salonlardan uzak kalırlar. Ama bu arada siz, evde vurdulu kırdılı kavgalar çıkararak veya çocuğunuzu döverek “rahatlamaya” devam edebilirsiniz. Zaten bazılarının: “Ben maça gidip bağırıp küfür etmezsem, evdekilere patlıyorum” dediğini sık sık duymaz mıyız?
       Hele çalıştığınız şirkette yöneticiyseniz, o zaman değmeyin keyfinize; altlarınıza yerli yersiz çekersiniz fırçayı; yeniden doğmuş gibi olursunuz. Nasıl geliyor kulağınıza; ürkütücü değil mi?
       Bu başlık altında gizlenmiş bir başka hata da küfürün, takımın veya hakemlerin performanslarıyla bağlantılı olduğu inancıdır. Yani küfür takım çok kötü oynuyor veya hakem maçı kötü yönetiyorsa anlayışla karşılanabilir. Hani “insan karısını sevmeli ama yanlış yaparsa dövmek zorunda kalabilir” teorisi var ya, alın o faciayı vurun buna. Hiç kendimizi kandırmayalım; küfür potansiyeli varsa er geç bir yere patlıyor. Nereye yöneltildiği o kadar da önemli değil, nasılsa hepsinde hedef şaşıyor...
       
       Aslında işin özü şu: Kendimizi yeterince tanımadığımız ve anlamadığımız için karşılaştığımız baskılarla başa çıkamıyoruz ve zorlukların yarattığı iç sıkışmalarını olumlu eylemlere kanalize edemiyoruz. Çareyi yanlış yerlerde aradığımız için de sürekli aynı sorunla yaşamak zorunda kalıyoruz.
       Küfür de o yanlış çarelerden birisi. Küfür etmek bırakın rahatlama sağlamayı, edeni daha da saldırgan yapar, artı bir baskı yaratır. Üstelik sorunlarınızı veya memnuniyetsizliğinizi bu yolla çözümleyebileceğiniz gibi hayati bir yanılgıyı da kişiliğinize perçinler.
       
KÜFÜR SAHA KAPATMAYLA ÖNLENİR
       Bu tedavi şeklinin başka bir tarifi de; “2 anons bir penaltı, pardon; bir maç saha kapatmadır.” Aslında küfürü önlemenin doğru yöntemi, kedi pisliğini örter gibi saha kapatmak değil yeni sahalar açmaktır. Çünkü küfürün nedenlerinden birisi, seyircinin takip ettiği sporu hiç yapamamış olmasıdır.
       Spor yapan birey, maç izlemeyi bilir. Amacı kazanmak kadar hobisinden de zevk almaktır. Ayrıca, spor yaparken kişinin ne tür bir fiziksel baskı altında olduğunu hatırlayıp hatalara karşı daha hoşgörülü tepkiler verir.
       İnsanların spor yapabilmesi için ne kadar fazla saha açarsanız, küfür o derece azalır. Örnek mi? Beğenmediğimiz halı sahalar bile kaç kişinin futbolu öğrenmesini ve sağlıksız da olsa spor yapabilmesini sağladı, bir düşünün...
       
KÜFÜRBAZI MAÇA SOKMAZSIN OLUR BİTER
       Alırsın kimlik bilgilerini keratanın bir daha maça giremez. Veya küfürbaz, polis tarafından kulağından tutularak tribünden atılır. E, zoraki ayıklamanın sonucu olarak da nesilleri yavaş yavaş tükenir.
       Nasıl yani, binlerce kişiyi kontrol edebilecek miyiz? Suç, münferit olarak kurala uymamaktır. Toplu işlenen suça isyan veya gelenek adı veriliyor. Eğer küfür tek tük rastlanan bir davranış olsaydı zaten etraftaki çoğunluk o kişiyi utandırıp davranışı önleyecekti.
       Avrupa’da bile polis holiganlarla başa çıkamıyor. Hatta bu çeteler, rakip grupları internet aracılığıyla takip edip kavga için randevulaşıyorlar.
       Küfürü polis marifetiyle önleyemezsiniz. Çünkü küfür etmek kabul gören bir davranış haline gelmiş. Polis kavga edene müdahale edebilir ama on binlerce kişi bir ağızdan küfür etmeye başlayınca, bakmaktan ve dinlemekten başka bir şey yapamaz. Kapıda sabıkalı küfürbazları elemek zaten pratikte çok zor bir yöntem, hele bizim stadlarda.
       
KÜFÜR, FAKİR TOPLUM HASTALIĞIDIR
       Yani zenginleşince kendiliğinden azalır. Dolayısıyla bitimiz kanlanıncaya kadar biraz bekleyeceğiz. Evet yanlış değil; artan yaşam standartı daha bilinçli seyirciler demek, ama tek başına para insan kalitesini yükseltmiyor.
       Bakın İngiltere ve Almanya’nın bellerine kadar soyunmuş, bira içmekten gözleri kan çanağına dönmüş holiganlarına. 1998 Dünya Kupası’nda Fransa’da ve 2000 Avrupa Şampiyonası’nda Belçika ve Hollanda’da gördüğümüz şiddeti herhalde Afrika’nın geri kalmış ülkelerinden gelenler yapmadı.
       Kavga veya pasif şiddet olarak da tanımlanabilecek küfür, daha çok toplumlarına kabul edilmemiş gruplardan geliyor. İkinci bir etken de, özellikle büyük şehirlerdeki ekonomik eşitsizlikler. Sistemin dışında kalan kişilerin aynı sistemi savunmaları ve uyum göstermeleri zorlaşır. Freudyen bir açıklamayla; bazı saldırganların asıl öfke duydukları bu dışarıda kalmışlık duygusu. Ama kaynağını bulamadıkları için öfkelerini takım, oyuncu veya hakem gibi ikincil, üçüncül hedeflere yöneltiyorlar.
       Toplum ne kadar zenginleşse de, belli bir kesim her zaman bu duygunun baskısı altında olacaktır.
       Maça daha çok hanım alırsınız küfür bitiverir...
       Başka bir deyişle; erkekler bir araya gelince genleri ve anatomileri gereği küfür etmeye başlarlar. Ama kurnazca araya hanımları serpiştirirseniz küfür “hırp” diye kesilir.
       Yanlış işte: Çünkü küfür bir ayıp değil maçlardaki normal davranış biçimi olmuş. Üstelik stadlar da, raconun bol küfür etmek olduğu ve örneğin pavyonlar gibi sadece erkeklerin kendilerini rahat hissettikleri mekanlar haline gelmiş. Elbette buralarda her kesimden ve her cinsiyetten taraftar Roma’dayken Romalılar gibi davranacak.
       Gayet kalburüstü okullardan mezun olduktan sonra iyi şirketlerde çalışan bazı arkadaşlarım, maçlarda ağızlarına geleni söylediklerini, hatta birlikte gittikleri eşlerinin veya kız arkadaşlarının da kendilerine bazen eşlik ettiğini, henüz emin olamadıkları belli belirsiz bir gururla bana hep anlatırlar.
       Hay Allah, bu da işe yaramadı: Meğer tam küfüre son vereceğini umduğunuz eğitimli, nazik beyler ve hanımlar da maçlara turistlerin götürüldüğü, “Türk Geceleri”vari otantik bir deneyimi yaşamak için giderlermiş.
       
DOĞRU TEDAVİ NEREDE?
       Küfürün bireysel ve toplumsal nedenleri var. Hepsinin de hemen çözümlenmesi mümkün değil, kabul ediyorum. Asıl yanılgımız, yanlış tedaviyi yasaklarla yamamaya çalışmak. Yine klasik hatamızı yapıp gönlümüzdeki ideali müjdeliyoruz, ama ona nasıl ulaşacağımıza yeterince kafa yormuyoruz. Hani şu son Dünya Basketbol Şampiyonası’nda “takım olmalıyız” söylemindeki gibi. Peki nasıl düzelecek bu iş? Şu bilinçlenme ve aydınlanma seyirciye vahiyle mi inecek?
       Bir toplumdaki değişim, konuya önderlik edecek grupların doğru adımları atmasıyla başlar sonra bireyler uyum gösterirler. Bakalım bizdeki başrollere sahip iki aktör neler yapıyor?
       
KULÜPLER VE SPOR PAZARLAMASI
       Kulüpler, eğlence şirketleri gibi değil siyasi partiler gibi yönetiliyorlar. Başkan, bazı taraftar gruplarını destekliyor ve kendisini alkışlamaları için onlara para ve bilet veriyor. O grupların ne yaptıklarına ise pek bakılmıyor.
       Amaç takım şirketlere kar ettirmek değil, olsa olsa takımı şampiyon yapıp, popüler olmak. Veya “camianın” yüzünü kara çıkarmamak... Dolayısıyla spor pazarlamasından eser yok.
       Zenginler, kulüpleri reklam panosu olarak kullanmaktan ne zaman vazgeçerlerse “doğru müşteri/taraftarı” çekmeye o gün başlayacağız. Doğru müşteri de daha çok kar getiren seyirci demek. Bunun için takımlar maçları, kolaylıkla gelinen ve zevkli zaman geçirilen ortamlar haline dönüştürmek zorunda kalırlar.
       O zaman da takım şirketler küfür gibi bir davranışı hoş görebilirler mi? Siz gittiğiniz restoran veya sinemada olay çıkardığınızda orada kalmanıza izin veriliyor mu?
       
VE MEDYA...
       Gelişmiş toplumlarda yasama, yargı ve yürütme yanında dördüncü güç olarak itibar görecek kadar ağırlığa sahip medya, bizde daha çok ticari kaygıların sarmalında sıkışıp yanlış davranışa da alkış tutmayı tercih eder.
       Bakın size örnek. Ülkenin en çok satan gazetesi Hürriyet’den, bu sezon oynanan Trabzonspor-Fenerbahçe maçı sonrasında bir haber:
       “Yıldızlara protesto. Trabzonsporlu taraftarlar, F.Bahçe formasını giyen eski futbolcuları Ogün ile Abdullah’ı sürekli ıslıkladı. Tribünden atılan bir konfeti, Ogün’e, pet şişe Revivo’ya isabet etti.
       Bordo mavili taraftarlar, dünkü maçta F.Bahçe formasını giyen eski futbolcuları Abdullah’la Ogün’e tepki gösterdi. F.Bahçe kafilesinin Maçka Sumela Oteli’nden ayrılışından başlayarak protesto gösterileri statta da karşılaşma boyunca devam etti. İki futbolcu topu ayaklarına her alışlarında ıslıklandılar.
       İlk yarıda tribünlerden atılan bir konfeti, Ogün’ün kafasına isabet etti. İkinci yarının başında da Revivo korner atışı kullanırken, tribünlerden atılan bir pet şişenin hedefi oldu. Öte yandan sarı lacivertli kafile yol boyunca 4 jandarma, 2 polis ve bir de trafik ekibi tarafından takip edilip, güvenlikleri sağlandı...”
       Şimdi gazetenin nasıl çok sattığını anladınız mı? Trabzonlular hiç alınmasın; bu tür popülist haberlerin on katı İstanbul takımları için yazılıyor. Haberi okuyunca insanın: “Ne kadar normal bir davranış, seyirci seyircilik haklarından birini kullanmış” diyesi geliyor.
       Ben futbol seyircisi olarak bu yorumu okusam, gittiğim ilk maçta aynı şeyleri vicdan rahatlığıyla yaparım; çünkü haberde bırakın eleştirmeyi, taraftarın davranışı neredeyse doğal bir tepkiymiş gibi anlatılıyor. Hangi davranışı desteklerseniz o gelişir...
       Medya istediği zaman olaylara aslanlar gibi müdahil olabiliyor. Ama fincancı katırlarını gördüğünde bir köşede sessiz kalmayı tercih ediyor.
       
BUNDAN SONRA NE OLUR?
       Bence bu hastalık, teşhislerin gerçekleri ıskalaması yüzünden devam eder. Şimdilik saha kapatma ve başka zorlama yöntemler deneniyor; yakında vazgeçilir.
       Olaylar sıcakken, kişiler veya federasyonlar dramatik yorumlarla eleştirilirler, sonra onlar da unutulur. Gündeme başka dertler, konular girer. Öncelikler değişir. Takımlarımız Avrupa’ya Türkün “ayak seslerini” dinletirken, küfürler o gürültünün arasında kaynar gider.
 
       
    TOP5 Bankaların kara tahtaları siliniyor  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları