| | | | Bir kere şunu vurgulamak gerekir ki, siyasetçi ile siyaset alanında hesaplaşmak gerek, her şeyi de hukuk içinde yapmalı; ama hukuku da zorlamamalı. İşte bu noktada da işi siyasetçiye düşüyor. Eğer Erdoğan’ın Rize konuşmasının bandı ortaya çıktığında, Başbakan Bülent Ecevit veya hükümetin diğer ortakları, Orgeneral Kıvrıkoğlu’ndan önce devreye girip gerekli eleştirileri yapsalardı, tablo biraz daha farklı olacaktı.
İŞİ KIVRIKOĞLU’NA BIRAKTILAR
Erdoğan’ın, o yenilir yutulur türü olmayan ve kendisinin de, “Dozu biraz kaçmış sözler” diye kabullendiği bu ifadeleri siyasetin liderlerini de rahatsızetmiş olsaydı, bence Orgeneral Kıvrıkoğlu o çıkışı yapmaya gerek görmeyecek veya daha yumuşak bir değerlendirmede bulunacaktı. Siyasetçilerimiz bunu neden görmüyor, anlayamıyorum. Askerin bu konudaki hassasiyeti Başbakan’a, mutlaka, iletilmiştir. Peki Başbakan Ecevit neden gerekli değerlendirmeleri yapmadı? Hatta Tayyip Erdoğan, iki hafta önce, partisinin grup toplantısında Ecevit’i çok ağır sözlerle hedef de almıştı. Ben, hemen ertesi günü yapılacak olan DSP grup toplantısında, Ecevit’in Erdoğan’a yanıt vereceğini sanmıştım; ama yanıldım. Erdoğan’ı muhatap almamayı tercih eden Ecevit, dün partisinin grup toplantısında, AKP’den, “Karanlık bir geçmişin mirasçısı” diye söz etti. Ancak, geç kalmıştı ve eleştirileri de eksikti. Keşke Ecevit, AKP liderinin kasetleri ortaya çıktığında da konuyu siyaset platformuna taşısa ve olayı askerlerin ilgi alanından uzaklaştırsaydı.
BAHÇELİ BİLE SUSTU
Peki Ecevit bunu düşünemedi, bu konularda son derece hassa olan MHP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli’ye ne demeli? PKK terörü konusunda Türkiye’nin en duyarlı partisi olma özelliğini koruduğunu” iddia eden MHP’nin lideri, Erdoğan’ın, Rize konuşması ile ilgili hiçbir kapsamlı değerlendirme veya eleştiride bulunmadı. Bahçeli de, bu konuda, en az Ecevit kadar, geri kalmıştır. ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz ise konuya düşünce özgürlüğünün kullanımı açısından bakmış olabilir. Ama bence o bile askerin hassasiyetini düşünerek konuyu siyaset platformuna çekebilirdi. Bütün bunlar olmadı ve siyasetçi yine kendi kalesine gol attı. Kural son derece basit: “Ortada boşluk bırakılırsa birileri de gelir doldurur.”
DİN ÜZERİNDEN SİYASETE SON
Türkiye’de demokrasi için en büyük tehlike ve tehdit din üzerinden siyaset yapılmasıdır. Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin de, dün, bunu açık bir şekilde vurguladı. Bugün Tayyip Erdoğan’ın başına gelen, dün Necmettin Erbakan’ı hırpalayan gelişmelerin nedeni de bu . Ve de bu siyasetçilerin başkalarını suçlamaya hiç mi, hiç hakları yok; ektiklerini biçiyorlar. Ama bu arada ülkenin de biçilmesine katkı sağlıyorlar. Pek çok yazımda da bu konuya değindim. Din üzerinden siyaset yapanlar, ne kadar değiştim dese de, örneğin konu türban olduğunda asıllarına dönüyor. İşte o zaman güven vermekte sıkıntı çekiyorlar. Bugün Erdoğan’ın, bütün ‘değiştim’ söylemlerine karşın yeterince güven verememesinin nedeni de bu. | |
|
Huzurlu bir ve güçlü bir demokrasi için öncelikle din üzerinden siyasete son verilmesi şart. Tabi bunu sadece İslam etiketini öne çıkaran siyasetçiye de söylememek gerek. Havaalanına iner inmez, işe Kur’an öperek başlayan, ilk işi de Cuma namazına gideceğini ilan etmek olan merkez sağın yeni siyasetçileri ile bu yolu daha önce kullanan merkez sağın diğer siyasetçilerine de söylemek gerek. Şunu unutmamak gerek; eğer, din siyasette etkili bir silah olarak kullanılacaksa, onu en iyi kullananlar yarışı kazanır. Yani taklitler iş görmez. Herkesten önce merkez sağın siyasetçileri bunu görmeli. Fransa’da da bu böyle değil mi? Milliyetçilik silahını kullanmaya kalkışırsan, onu daha iyi kullananlar çıkar ve sizi geçer. Toplumun ortak değerlerini siyaset alanında kullanmak, önce ülkeye, sonra da siyasete zarar verir. Anlayın artık bunu.
| |
Mührü Fenerliler vurdu
