|
|
Yazarlık patladı, peki ya okuyuculuk? Onu yazmazsam olmaz... Sarı-lacivertliler erdi muradına... |
|||
Şimdi o kitapların bazılarından söz etmek istiyorum. Hatırlayacak olursanız söz konusu listenin dökümü alfabetik sıraya göre yapılmıştı ve birinci sırada Bu Maçı Alıcaz adlı eser yer alıyordu. O aynı zamanda bu tarz kitapların ilki konumundadır. Diğer tüm kitaplar (aradan birkaç yıl geçtikten sonra) belki de ondan cesaret alınarak yazılmıştır. Ben Bu Maçı Alıcaza 10 yıl kadar önce askerliğimi yaparken bir çarşı izini sırasında denk gelmiş, hemen satın almıştım. Bu kitabı görünce duyduğum sevinç ve şaşkınlığın yazarın isminden kaynaklanan özel bir sebebi vardı. Lise yıllarında aynı sınıfları paylaştığım bir arkadaşım, neredeyse tüm derslerde dökülür, sıra edebiyat dersine gelince aslan kesilir, döktürürdü. O sınavla güç bela girdiğimiz güzel okula adeta sadece futbol sohbetleri yapmaya ve edebiyat derslerindeki kompozisyon yazılarını yazmaya gelirdi. Fenerbahçeyi (sıkı sıkıya) tutar bize her hafta cefalı ve vefalı taraftar nasıl olunur?dan canlı örnekler verirdi. Öğrencilerin üzerlerine zimmetli olan büyük çelik dolaplardan ona ait olanının kapağı gıcırdayarak açıldığında ispirtolu kalemle ve koca koca harflerle yazılmış olan BEYKOZ ŞİKE YAPMAZ! sloganı her seferinde gözüme takılırdı. Fenerbahçe takımı onun gidemeyeceği uzaklıktaki deplasmanlara gittiğinde o soluğu bir başka takımın, Beykozun maçlarında alırdı. Futbolu işte o kadar çok seven arkadaşım Can Kozanoğlu naif futbolseverlerin yerini giderek daha hain galibiyetseverlerin almasından, futbol keyfinin adeta sulandırılmasından duyduğu rahatsızlığı aktarmak için o güzel kitabı yazmıştı. Sakın reklam yaptığım falan sanılmasın, Canı yıllardır görmüyorum, şimdilerde ne yapar, hangi maçları izler bilmiyorum ama daha 90lı yılların başında ve çok genç bir yazar adayı olarak gözlemleyip aktardığı ve bir nevi futbolun ruhuna tecavüzleri dile getirdiği Bu Maçı Alıcazı okumanızı tavsiye ederim. Yukarıda değindiğim, futbol kitabı yazanların ondan cesaret almış olabileceği iddiası belki biraz abartılıdır ama futbolu sadece gazete ve TV yayınlarından takip etmek sizi kesmiyorsa artık kitaplardan da takip etmenin zevkine varmak için Bu Maçı Alıcazın iyi bir başlangıç olacağı abartısız bir iddiadır. Listedeki ilk kitaptan bir başka ilke, futbolun ardında yatan (sanki görülmeyen ama bal gibi var olan işte) gerçekleri arayan okuyucuların ilk göz ağrısına geçelim: Futbol Asla Sadece Futbol Değildir. Simon Kuper adında Uganda doğumlu biri, cebinde 3-5 ülke gezeyim demeye cesaret edemeyecek kadar az parası varken kalkmış dünyanın dört bir köşesini gezmiş. Gerçi yaşamını sürdürdüğü Hollanda, Almanya, ve İngiltere gibi (bir ara da Amerikada kalmış) ülkelerde yaptığı iş dergi ve gazetelere futbol yazıları yazmakmış ama o futbola emek verip ondan ekmek çıkarttıkça futbolun sadece futbol olmadığını görmüş ve bunu daha iyi anlatmak için Afrikadan, Güney Amerikaya her kültüre uzanmış, birçok futbol ünlüsüyle sohbet edip anılarını aktarmış. Bizler futbol oyunun büyüsüne kendimizi kaptırmış giderken S. Kuperin derdi asıl arka planda oynanan oyunları dillendirmek olmuş. Kitabında kimler yok ki? Örneğin iki Dünya Kupasında Avrupalıların belalısı olmuş Kamerunlu Roger Milla tek başına okunmaya değer ilginçlikte. Yazarın ünlülerle ve ünlenmemiş kahramanlarla yaptığı sohbetlerin, anlattığı maçların ışık tuttuğu gerçekler insanı sarsacak nitelikte. (Keşke bu kitap dilimize çevrilirken Kuperin orijinalindeki sense of humor, yani esprili yaklaşım da ıskalanmasaymış.) Örneğin İskoçyadaki Glasgow Rangers-Celtics rekabetinin aslında bir Protestan-Katolik rekabeti olduğunu ya da Rus futbolunun en heyecanlı derbilerinden olan CSKA Moskova-Spartak Moskova derbilerinin ardında yatan Kızıl Ordu-Sivil Toplum mücadelesini görmek istiyorsanız bu kitabı okumalısınız. Kitabın en başında okuyucuya aktarılan şu sözler (bir Haitiliye sorulan Hangisi daha önemli: Brezilyanın kazanması mı, yoksa ABDnin işgali mi? sorusuna cevaben) Biz hergün açız, bir yığın sorunumuz var, Amerikalılar hergün ülkemizi işgal edeceklerini söylüyorlar. Ama Dünya Kupası 4 yılda bir düzenleniyor sözleri zaten sizi asla sadece futbol olamayan o büyülü dünyanın gerçeklerine hemen daldırıverecektir. Son söz de benim futbol kitapları içindeki son göz ağrım için: Takımdan Ayrı Düz Koşu. Her ne kadar Radikal gazetesindeki futbol yazılarından, şerbet gibi akıp giden Türkçesinden tanıdığımız Tanıl Bora bu kitap için sadece derleyen sıfatını yeğlemiş olsa da kendisinden başka yer verdiği diğer 17 yazar da kitaba ve konulara nefis tatlar katmış. Kitapta yer alan yazarlar o kadar değişik açılardan dokunmuşlar ki futbol topuna, bu ayak oyununu seyredip giderken biraz da kafa yormayı seven her futbolsevere tabir yerindeyse şu öneriyi yapası geliyor insanın yazı var, kışı var canım abim, her eve lazım... Örneğin eğer futboldan anlamayan ve ilgilenmeyen eşinize o yüzden kızdığınız oluyorsa, Gaye Boralıoğlunun futbol hastalığımızı bir bayan gözüyle irdelediği o nefis Futbolsuz Alanda Mahrumiyet Pozisyonu yazısını mutlaka okumalı, hatta eşinize ya da sevgilinize de okutmalısınız. Ya da Fenerbahçenin bir gün kalıcı bir dünya markası olması konusunda ümitleriniz varsa, bu tarz bir hayal kuruyorsanız Yiğiter Uluğun Fenerbahçe, Barcelona Olabilir mi? yazısını okuyup ondan sonra hayal etmelisiniz. Tarafsız bir futbol tutkunu olarak işi daha da ileriye götürüp futbolumuzda devlet, belediye ve özel sermayenin nasıl bir üçgen oluşturduğuna falan kafa yorduysanız fakat araştırmak yıllarımı alır deyip vazgeçtiyseniz, üzülmeyin o da var kitapta. Ferruh Uztuğ sizin için bütün o bilgileri derlemiş. Şimdilik (şimdilik diyorum çünkü ardından gelecek kitapların hakkını yemek istemiyorum) bu kitap benim favorim, kitaptaki favorim olan yazıya gelince : Tanıl Boranın Nasıl Gençlerli Oldum? yazısı. Gençlik hatta daha çocukluk yıllarımda beni futbol hastalığının pençesine atıveren kulübe duyduğum o sevgi ve içimdeki ateşli taraftar ateşi git gide sönmekte, bunu hissediyorum... Sanırım bu dönekliğin(!) baş sorumlusu şu iki şey: Futbol yazıları yazmaya (kendimce tabii) soyunurken ısrarla takındığım objektiflik dürtüsü ve ilk aşkımın içimdeki o naif futbol tutkusunu körelterek her gün biraz daha çok show businesse bulaşmış olması. (İkincisi sanki saf ve temiz duygularınızın aşkınız tarafından sömürüldüğünü farketmek gibi bir şey. Ve bu ondan vazgeçmekten daha üzücü aslında) İşte tam bu noktada, medyatik renk ve tiraj cümbüşünden, rant ve güç kavgasından fazla pay almamış bir başka takım mı bulsam diye kendime sormaya başladığım bir dönemde Tanıl Boranın o kitapta yer alan Nasıl Gençlerli Oldum? yazısı çıktı karşıma. Kendisiyle tanışmamış olmamıza rağmen, bir e-mail yollayıp şaka yollu Ben İstanbulda oturuyorum, Gençlerbirliğini takip edemem, bana da yeni bir kulüp önerir misiniz? diye sorduğum bile oldu. Özetle Çok sabır isteyen, zor bir iş dedi çıktı içinden. Benim derdimi ve Sayın Boranın ne demek istendiğini merak edenler o yazıyı da mutlaka okumalı. Kısacası, gazete spor sayfalarının transfer bombardımanına tutularak doldurulmaya çalışıldığı şu sıcak yaz günlerinde (bir Euro ya da World Cup heyecanı da yokken) futbol tutkunuzun boşlukta salanması kendinizi biraz keyifsiz hissetmenize sebep oluyorsa eğer bu kitaplar derdinize deva olacaktır, hiç kuşkunuz olmasın. | ||||
Bu-ra-sı Tür-ki-ye
bur-da in-saf yok ! Waldir Pereira Didi... Bir derbinin ardından |
|||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||