|
|
Waldir Pereira Didi... Bir derbinin ardından |
|||
Hayali, profesyonel bir futbolcu olmak, Galatasarayda uzun yıllar forma giymekti. Hırsı zamanı hızlandırdı sanki ve çarçabuk A takımına girdi. Çocukluktan gençliğe adım atmadan, soyunma odalarından yeşil sahalara, Neucamplara, Barnebaulara, Westfallenlara adımını attı. Bir yanlış adımda kaval kemiği kırıldı, yılmadı çabuk toparlandı. Sonra Genç ve A Milli formalara kavuştu. O artık herkesin tanıdığı Okan Buruktu. Şöhret onu şımartmadı, gazetelerde mankenlerle sarmaş-dolaş pozlarına falan rastlanmadı. Televolelerde boy göstermenin bir futbolcu için çok matah(!) sayıldığı dönemlerde bile o pek gözükmedi ortalarda... Derdi günü futboldu. Topu o kadar çok severdi ki, bir çok maçta girdiği pozisyonlar aksini gerektirse de, o vedalaşmaya kıyamazdı adeta... Galatasaray formasını da öyle severdi. Hemen her transfer sezonunda ezeli rakipler ona dudak uçurtan türden kancalar takar, o yine döner sarı-kırmızı bayraklar altında imzasını atardı. Yıllardır 3 günde bir maç yaparken her seferinde ciğerlerini parçalarcasına koştu, bir çok zafere transfer dönemlerindekilerden daha okkalı imzalar attı. Tünelden sahaya huşu içinde yol alırken tribünlerden taşan En Büyük Cimbom... sesleri bedenini, ruhunu sarar oldu. Gururluydu... Kulüp tarihi boyunca Cimbom, o En Büyük sıfatını şimdiye kadar en fazla onun forma giydiği dönemde hak eder oluyordu. Son zamanlarda sanki Okana bir haller olmuştu... Her pozisyona itiraz eder, hakemlere gereksiz yere yüklenir, rakip oyuncularla fazla didişir olmuştu. Bir maçta tribünleri küfüre davet ederken adeta amigoluğa bile soyunmuştu. Taraftar bunları da balıklama onaylamıştı. Oysa Okan bir şeylere isyan ediyor gibiydi. Sarı kırmızılı camiadan, kendini bildi bileli peşinden koşturduğu renklerden kopartılıyor muydu ne? Aktif futbol yaşamını kişiliğini bulduğu camiada sürdürmek varken, yuvadan kopup başka diyarlarda başka kişilik savaşları vermeye çalışmak kolay mı olacaktı? Kimsenin bunları sorgulayacak hali yoktu. O profesyoneldi, yeri göğü inleten taraftar ise adı üstünde her zaman taraftı. Nefret ve kazanma, ille de kazanma hırsıyla tribünleri dolduranlar bu futbol zevki(!) onları ne tarafa götürürse, çığlık çığlığa o yöne saldırır olmuşlardı. 13 Mayıs 2001 günü Okan, Ali Sami Yende Ankaragücü ile oynanacak lig maçına çıktı, sinirli tavrını sürdürünce ilk kez bir kırmızı kartla oyundan atıldı. İlk 45 dakikayı tamamlayamadan ve böylesi bir maçta takımını yalnız bırakarak saha dışına gönderildi. Soyunma odasına doğru ilerlerken bu maçın Ali Sami Yendeki son maçı olduğunu düşünüyor, hepten buruk yürüyordu. Art arda geçen sayısız zaferlerle dolu yıllardan sonra bir şampiyonluk kıl payı da olsa kaçırılmaktaydı. Ancak Okan buna üzülmeye fırsat bile bulamayacaktı. Çünkü üzülecek çok daha ağır şeyler vardı. Önce kendi tribünlerinin, terini, emeğini vererek kazandığı her zafer sonrası, bu zafer onlara armağan olsun dediği tribündeki taraftarının hakaret ve küfürlerine maruz kalıyordu, sonra da basiretsiz yöneticilerinin bizi sattı suçlamalarına... Alınmadık kupa, tadılmadık şampiyonluk, kırılmadık rekor bırakmamıştı da Okan. Böylesi bir rekoru düşünememişti sanki. Bu bir insafsızlık rekoruydu. Yıllardır atılan slogan Burası Sami Yen, Burdan çıkış yok! sloganı, (neden gidiyorsun? diye sormasalar da) sanki gittiği için artık ona söyleniyor gibiydi. Acaba yıllarca canını dişine takarak bir topun ardından koşan Okanın gözleri sarı-kırmızıdan başka bir şeyi görmezken, kulakları da mı yanlış duymuştu? Yoksa, yıllardır avaz avaz bağırılan şey: Bu-ra-sı Tür-ki-ye, Bur-da İn-saf Yok! gerçeği miydi? | ||||
|
|||||||
Spor Kapak | Futbol | EURO2000 | World2000 | Basketbol | NBA | Formula1 | Motor Sporları Tenis | Olimpiyat | Diğer | Foto Galeri | Yardım | Araçlar | Arama |Bize Yazın Reklam | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||