| | | | |
| 
Yazara e-posta atmak için resmin üzerine tıklayın. | |
|
İspanyolların erkenden Hollywoodla flört etmeye başlayan yönetmenlerinden Alejandro Amenabar, genç yaşında yatağa mahkum olmuş Ramonun ötanazi mücadelesini sinemaya uyarladı. Gerçek bir yaşam öyküsünden yola çıkan ve bir kaç ayrıntı dışında gerçeklere sadık kalan Amenabar, ortaya seyirciyi gözyaşlarına boğan bir dram çıkarmış.
İspanyanın Galiçya bölgesinde yaşayan yakışıklı ve enerjik Ramon Sampedro bir gün kayalıklardan aşağıdaki koya -belki daha önce bin kez yaptığı gibi- atlar. Ancak tam o sırada sular çekilmektedir. Ramon dibe çakılır ve boynu kırılır. Kurtarılır, ancak kurtulan, hareket edemeyen bir vücut ve onun üzerinde kahrolan bir bilinçtir. Yıllar geçtikçe Ramon onursuz ve hareketsiz yaşamaktansa ölmenin daha doğru olduğunu düşünmeye başlar. Ancak birçok ülkede olduğu gibi İspanyada da kişinin kendi ölümünü seçme hakkı (ötanazi) kanun dışı görülmektedir.
|
|
|
|
| | 
Amenabar, bir yatağa çakılı Ramonu kendisini destekleyen ve yaşatanlar üzerinden anlatıyor. Bir yanda ona bakmak için kendi yaşamlarından fedakarlık eden ağabeyi, eşi, yeğeni ve babası, bir yanda da hakları için savaşan Gene, avukat Julia ve fabrika işçisi Rosa. Bu iki grup insan, onun etrafında açılıp kapanan halkalar şeklinde yaşamına ve ölümüne yön veriyorlar. Ramon sadece hayalinde hareket edebiliyor. Zihni, onu alıp pencereden dışarı taşıyor; ormanların, vadilerin ve dağların üzerinden uçuruyor ve her seferinde son olarak denize taşıyor. Deniz (yaşam ya da ölüm?) Ramonun varmak istediği yer. Amenabar söyleşilerinde de açıklıyor; onun asıl anlatmak istediği ötanazi değil Ramonun iç dünyası. O yüzdendir ki mücadelesini anlatırken daha çok onun içindeki duygusal dalgalanmaya odaklanıyor. Ve o duygusal dalgalanmanın kıyısındaki iki kadına: Rosa ve Julia.
Film bir süre sonra iki kadının çatışmasına dönüşüyor. Köylü kızı Rosayla avukat Julia, Ramonu sahiplenmeye çalışıyor. Belki de sahiplenmek istedikleri, onun mücadelesi. Kendi hayatlarında yaşadıkları acıyı onun acısıyla birleştirip yüreklerindeki ağırlığı hafifletmek istiyorlar. Ancak tam karşı açıdan da bakmak mümkün. Ramon iki kadın, hayata iki farklı bakış arasında karar vermeye çalışıyor. Yaşam dolu, dobra dobra konuşan Rosanın şefkatiyle melankolik ve karamsar Julianın aşkı. Tabii bunun ne kadarı aşk ya da şefkat, bencillikten ne kadar uzak; orası tartışılır. Ramonun tercihi onu doğru yola çıkarmıyor ama hayat ona bir şans daha tanıyor; kendisini reddetme şansını.
(dikkat! spoiler alanına giriyorsunuz)
Filmin sonunda Amenabar da kendi tercihleriyle başbaşa kalıyor ve şimdiye kadar benimsediği estetik anlayışına uymayacak (yönetmenin etik anlayışı bence ayrıca tartışılır) yolu tercih ediyor. Ölmekte olan Ramonun can çekişmesini filmin hayat damarında yer alan denize atlama sahnesiyle paralel olarak kurguluyor. Ramon yatağında kıvranırken zihninde suyun içinde yüzen vücudu canlanıyor. Amenabarın varmak istediği nokta açık: ölüm Ramon için aynı zamanda bir yeniden doğuş. Denizin üstünde, yüzü suyun içinde hareketsiz yatan vücut sonunda özgürleşmektedir. Otuz yıl önce bir virgülle duraksayan yaşam, sonunda hasret çektiği noktaya kavuşmaktadır. Gökyüzünden, suyun içine yansıyan ışık da Ramona huzuru ve öteki dünyanın kutsallığını müjdeler.
|
|
|
|
| | 
Ancak film boyunca korunan mahremiyeti ve estetiği devam ettirmek yerine bir can çekişmeyi göstermeye ne gerek var. Ya da filmin finaline bebeklerini kucaklayan mutlu bir çiftin görüntülerini koymaya? Şurası kesin; Amenabar ötanazi konusunda taraf tutmak istemiyor. Daha doğrusu öykünün ve vurgunun gereği olarak filmin genelinde ötanaziyi olumladığı için buna -kamu ahlakını da düşünerek- bir denge unsuru arıyor. Son noktada yaşamı yüceltmesi biraz da bundan.
İçimdeki Deniz, İspanya sinemasının Oscar vitrini için tercihi olduğunda, Pedro Almodovar kendi filmi Kötü Eğitim seçilmediği için kızmış. İspanyolların, mantığı aşkın önüne koydukları söylenebilir. Almodovarın öyküsü de dili de çarpıcı ancak içeriği marjinal melodramı, Amenabarın öyküsü çarpıcı dili vasat dramının yanında çok daha az Oscar şansı taşıyordu. Oscarın ana akımcı, doğrucu ve duygusal karakteri herkesin malumu. O yüzden, ölümü arzulayan Ramon Sampedronun öyküsünün heykelcikle ödüllendirilme olasılığı yüksek.
| |
|