| | | Söz konusu vergi indirimi Avrupa Birliği’nin GTS programını Türkiye’nin de Ortaklık Konseyi Kararı’nda benimsemesi yönündeki maddede hukuki temelini buluyor.
GTS VE TÜRKİYE İLİŞKİSİ
Avrupa Birliği, en az gelişmiş ülkelerden yapacağı belli malların ithalinde ilgili ülkelerin ekonomilerini desteklemek amacıyla vergi indirimi veya vergi muafiyeti sağlıyor.
Uluslararası ticaret literatüründe kısaca GTS olarak adlandırılan Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi, Türkiye’nin 1 Ocak 1996 tarihinde gümrük birliği sürecinin hukuki zeminini oluşturan 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi Kararı’nda Türkiye’nin de uygulaması şart koşulan bir sistem olarak karşımıza çıkıyor.
Ortaklık Konseyi Kararı’nın Avrupa Birliği’nin “Otonom Rejimlerine Uyum” isimli 16. maddesi Türkiye’nin de zaman içerisinde GTS çerçevesinde gümrük vergisi indirimine gitmesi gerektiğine ilişkin bir hüküm içeriyor. Bu hüküm çerçevesinde Türkiye ilk olarak 2001 yılı sonundan itibaren yaklaşık 2500 üründe vergi indirimi ve muafiyetini içerin ithalat rejimine ek karar yayınlamıştı. Bu doğrultuda daha sonra 2003 yılından itibaren geçerli olmak üzere yeni bir ek liste kapsamında yeni ürünler de GTS programı kapsamına alındı.
Türkiye, geçtiğimiz hafta yayınlanan karar ile bu konudaki son hukuki düzenlemeyi de gerçekleştirmiş ve Ortaklık Konseyi Kararı’nda verdiği sözü yerine getirmiştir. Böylece Türkiye’nin Gümrük Birliği ile ilgili olarak GTS programı kapsamındaki uyum süreci tamamlanmış oluyor.
İTHALATI ARTIRIR MI?
Türkiye’nin GTS programı kapsamında yaptığı gümrük vergisi indiriminin belli ölçülerde ithalatı artıracağı bir gerçek. Gerçi GTS programı kapsamındaki AB’nin en az gelişmiş ülkeler listesinde yer alan ülkeler Türkiye’nin ithalatında çok büyük yer tutmuyor denebilir. Ancak yine de belli bazı ürün gruplarında, özellikle hammadde niteliği taşıyan maddelerde ithalatın artış kaydedeceği açık görünüyor.
Gümrük Birliği sürecinden itibaren ithalattaki artışı belli ölçülerde körükleyecek olan son değişikliğin, ilgili maddelerin yurtiçi üretimlerine de olumsuz yansımaları olabilir. Bu konularda gerekli çözüm yollarının ve uzun vadeli stratejiler paralelinde üretilmiş eylem planlarının hazırlanmış olduğunu sanmıyoruz.
Türkiye, elbette ki uluslararası ilişkiler noktasında altına imza attığı taahhütlerini yerine getirmelidir ve AB uyum sürecinde gerekli yasal düzenlemeleri bir an önce tamamlamalıdır. Ancak alınan kararların sonuçlarını çok yönlü düşünmek ve oluşabilecek olumsuz koşullara yönelik alternatif senaryolar dahilinde çözüm önerilerini içeren stratejiler geliştirmek de zorundadır.
Oysa son kararı, Aralık ayında tarih alma kaygısıyla her alanda olduğu gibi gümrük ve dış ticaret alanında da AB uyum sürecini alelacele tamamlama telaşının bir dışavurumu olarak yorumlamak mümkün gözüküyor. | |