|
|
Bugün ise uzun zamandır üzerinde çalıştığım ancak kamuoyundaki seçim kampanyalarının gürültüsü içerisinde, henüz Türkiyenin hiç bir yerinde henüz göremediğim duyamadığım, ancak global anlamda çok önemli elektriklenmelerin uzağında durduğumuz bazı hayati konuları getireceğim gündeme. Umarım işin içindekiler bu uyarılarımızı dikkate alırlar da ileride gelecekte dünya üzerinde, ülkemiz ve şehirlerimiz açısından, en azından şimdiki duruşumuzdan daha gerçekçi, daha sağlam bir yer sunma imkanı bulurlar. Bu bizlere bırakılandan daha iyi bir ekonomik ortam, refah, modern yaşam bırakma imkanıdır. Bunu anlamak için vakit maalesef çok da erken değildir. ÖNCE DÜNYA ANLAŞILMALI Önemli gördüğüm ilk husus, dünyayı anlamayanın bölgesini de anlayamayacağı gerçeği. Anlamak derken gezmek, görmek veya sadece enformasyon sağlamak gibi pasif bir konumdan çok aktif ve dinamik süreçleri kastetmekteyim. Yatırımcıların, emlak piyasalarına bağlı lokasyonların, paranın, bilgi paylaşımının, hatta iş gücü ve seyahat kabiliyetinin sürekli arttığı, elimizin altından kayıp giden bir dünyada yaşıyoruz. İnsan gücüne erişimi sağlamayan, bitmek bilmez eğitim süreçlerin ortaya koymayan, en az on yıllık vizyon ve stratejileri olmayan kent ve bölge senaryosu artık olmaz olsun. Proje hazırlamakta olanlar kendi etnik, demografik ve işgücü yapılarını ihmal ederek işe başlarlarsa eğer hakikaten bir karşılık bulamayacaklar, ne kendi bölgelerinden ne de dünyadan. Kendi projenize yakın olursanız veya projeniz size ne kadar benzerse o kadar global bir güç kazanırsınız demektir bu. Bunu kim yaparsa o sürpriz şekilde öne çıkacaktır. Ancak bir diğer global hakikat daha var. Bugün dünyada her biri kendine özgü hikayesi ile dünyaya bağlı olan bir yeni heterojen kent ahalisi var. Bu kent ahalisinin davranışları artık klasik sosyolojinin grupsal ya da sınıfsal teorileriyle açıklanamıyor. Bu ahaliyi iyi yaşatmak, bölgesel bir otorite için kilit önemde. Bu hem kendi sıhhatiniz için iyi hem de sizin en büyük turistik hazineniz. İnsanın olduğu yer cazibe yaratıyor artık, standartların asla düşmediği, bölge yöneticilerinin bir koordinasyon ve akışkanlık yöneticisi olarak yaşadığı yer. İyi yaşayan kentin dinamiği statik imajlardan, kalın kent antolojilerinden, kataloglardan daha anlamlı. Sürekli bir ilişki içinde, varolabilmek için hizmet ve tüketim sektörü ağırlıklı, lojistik merkezli, bilgi endüstrilerinde yoğunlaşan bir yerelin ömrü; global olarak da uzun ve sağlıklı olacaktır. Kendini iyi fark etmek, global adına hangi yerel gücü kullanabileceğini iyi tanıyan bir kentten söz ediyorum. KENT YOKSULLUKLARI KRİTİK KONU Öte yandan, dünyanın bir çok bölgesinde, hatta gelişmiş ülkelerin metropollerinde belki daha da fazla gördüğümüz, iç ve dış göç anlamında aşırı derecede seyyal, parça başı hizmetlerle yaşayan, ancak talep ve beklentileri yüksek toplulukların kent yoksullukları zamanımızın en kritik konularından birini oluşturuyor. Bu topluluklar, yoksul, konutsuz, sağlıklı yaşam koşullarından uzakta, üstelik işlerini ve becerilerini yeni gelişen teknolojiler veya yeni gelen yığınlarla yitirme tehdidi altında, giderek daha kapalı ve şiddet sıçramasına ulaşan gruplara dönüşmekte. Bu topluluklar İstanbul gibi metropoller söz konusu olduğunda ise, karmaşık etnik yapıları içeren hayli genç bir nüfus demektir. Bu talep üstelik artık ne ulusal ne de sınıfsal temelli politikalarla da yatıştırılamamaktadır. İşin enteresan ve hazin yanı da burasıdır. Bu topluluklar hizmeti bekledikleri kadar himmeti de yerel otoritelerden beklemekte haklıdırlar. Bu yoksulluğu giderme konusunda, dünyanın bir çok şehrinde başarılı ya da başarısız olmuş binlerce deneyim vardır. Yeri gelirse bunları da anlatırız. Kendini küresel yapının etkin parçası olarak tanıyan ve tanımlayan yereller başarmışlardır bunu, üstelik bundan on yıl önce dünyada tanınmayan şehirlerdir bunlar. Sanki gelecekte de daha fazla söz sahibi olacaklardır. Çünkü global olan artık tartışılmazcasına yereldir, öte yandan bunun tersi de geçerlidir, yerel dinamik global ekseni harekete geçirmekte. Bunu fark etmeyenin yaşama şansı olmayacaktır. Kendini tanıyan dünyayı daha iyi tanıyacak dünyayı iyi tanıyan kendini daha iyi tanıyacaktır. Yerel gerçeğini anlayanın global olarak işi kolaylaşmakta, global olarak işi kolaylaşan ise kendi yerel gerçeğine katkıda bulunması imkan dahiline gelecektir. Bu süreç böyle gider. Mantık oyunları yapmıyorum. İnanın bu böyle. Söylediklerimi zaten belli bir kesim biliyor. Bunu anlamazsak, Bangalorda neler olduğunu asla anlayamayacağız. Bangaloru bilmez isek, Eskişehir, Bursa ya da İstanbulda neler yapacağımızı anlayamayacağız. Yerel anlamda bölgeler ya da şehirler arasındaki rekabet bu gün öylesine keskin seviyelere gelmiştir ki dünya artık ikincil şehirlerin yükselişini tartışmaktadır. HENÜZ HER ŞEY BİTMEDİ Global karşılaşma henüz bitmemiştir, maçın ikinci devresinde ilk devrede hunharca küçümsenen bölge ve coğrafya kavramları birer oyuncu olarak devreye katılacaktır. Oysa bunlar maçın ilk devresinde hunharca aşağılanmıştı. Oyuncular değişince ister istemez taktik de değişecektir. Neticede, global yükseliş ve sermaye hareketleri ne olursa olsun dünyaya yekpare bir global üretim ve servis ağına dönüştüremedi. Son zamanlarda global olarak önem kazanan herhangi bir ülke ve bölgeye bakacak olursanız, kendi yerel özellikleri sayesinde oyuna katılma fırsatı bulduklarını görürsünüz. Dünyada artık embedded bölgeler var. Bu bölgeler bazen, İngilizce konuşmayı erken öğrendiği için iletişim merkezlerini çekebilen, yazılım embeddedi haline gelmiş Hindistan gerçeği gibi tarihsel bir sebeple dinamik kazanmış olabilir ya da İrlanda gerçeğinde olduğu gibi doğrudan coğrafi bir nedene dayanıyor olabilir. Ama sonuçta yerel özelliği olamayan global olamıyor işte. IDAnın kurucusu Sullivandan dinlemiştim, İrlandanın bir bilgi teknolojileri ve donanım ihraç eden ülke olmasının temel nedenlerinden birisini dünyanın bütün önemli ticaret merkezlerine olan uzaklığıdır demişti. Sullivan, Böyle bir coğrafya içinde, herhangi bir ağır sanayiye yönelsek, verimli olamaz ve rekabet edemezdik. Navlun ücretleri bizi donanım gibi hafif bir sanayiye yöneltti diyordu. Neticede, gerek aydınlar gerekse adaylar arasında bulundukları şehre öyle kolaycıktan kendinden menkul teknoloji, finans vs. gibi merkezler atfedenler özellikle, global üretim dinamiğinin neden Silikon Vadisini, teknoloji merkezi yaptığını, ya da uzun yıllardır New York, Londra veya Tokyonun taşıdığı etiket olan Finans Merkezi etiketinin neden şimdilik sadece Hong Kong, Singapur gibi şehirlerin taşıdığını iyi analiz etmeliler. Son söz yerine: Dileğim yerel orotitenin global rüyalar görmesi olacaktır. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||