|
|
Ancak öte yandan, Türkiyenin global ve bölgesel rekabet gücü için ne gerekiyorsa, bu bölgede bu coğrafyada bir şirket nasıl ve nereye doğru üretim ve satış yapıyorsa onu tam anlamıyla yapan bir şirket idi Vestel. Acaba bu kez doğru yolda mıydı, yoksa o da genel iklime uyup ibreyi biraz değiştirmiymiş miydi? Bu sorunun yanıtı orada tam da üretimin göbeğinde, yerleşimin içinde ve dinamiğinde gizliydi sanki. Üretim. Bu sözcük son günlerde, Türkiyede herhangi kapıyı açan sihirli bir anahtar olarak kullanılıyor, tabi ki global rekabet sıralamasında son on yılda giderek geri düşen ve istihdam ile ilgili ciddi problemler taşıyan bir ülkede üretim sözcüğü hakikaten sihirli bir sözcük ama, ne ürettiğiniz ürettiğiniz malın yerel ve global anlamda şansı nedir, geleceğe dönük planlarınız nelerdir? Üretimde ölçeğiniz nedir bu ölçeği azaltıp çoğaltmanın, orta vadede şansı nedir? Hatta üretimin içindeki katma değer oranı kişi başına yaratılan katma değer bunlar şirketlerin ve ülkelerin rekabet güçlerini doğrudan etkilerler. Buraları genellikle tartışılmaz bizde. ÜRETİM VE IT BAĞINTISINI KURMAK ZOR Üretimin bir tarafının ne kadar IT işine dayandığını, hatta üretim ile patentler arasındaki düz orantı görmezden gelinir genellikle. Geçen yazımda tartıştığım iki kavram ile değerlendirmek istiyorum ben bu konuyu, globalizmin hamaliyesini yapacaksınız önce, ardından efendisi olacaksınız. Bir diğer husus ise, Türkiyenin markalardan önce ve daha önemlisi markalaşmış şirketleri, büyük bilançoları olması gerektiği. Türkiye içi boş marka tartışmalarından gele gele yılda 7 milyon TV ve bunların yarısından fazlasını ihraç ettiği, rakamlara, yılda 2.5 milyon adet buzdolabı üreten ve bunları dünyaya esnek modeller içinde satan noktalara geldi şükür ki. Küresel rekabet ekseninde ilerle Türkiyenin global rekabet ekseninde içi dolmaya başlıyor yani. Markaların aldatıcılığından reel ekonominin kendi ölçeklerine geçmeye başladı demek ki. Bu konuda, Vestel kendisinden daha küçük ama atılım yapmak isteyen kuruluşlara örnek olabilir. İşte izlenecek yol. Teknolojik evrim açısından her zaman daha öncekinden bir adım öndeki yere veya sektöre git, kendini tekrar eden veya çok yükseklerdeki fantezilerde gezinerek değil. Innovasyon yapamıyorsan, Ölçeğini büyüterek, ihracatını rasyonel noktaya getir. Ar-Geni kur, ve giderek, patentlere ve buluşlara doğru yürü. Sonuncu madde dahil olmak üzere Vestel de bu işin bilincinde olma sorumluluğunu mutlaka duymak zorunda. Her ne kadar İcra Kurulu Başkanı Yüngül, Türkiye onlarca Vestele ev sahipliği yapacak kadar büyük diyorsa da, bu misyonun, bağımsız ve hücresel, Ar-Ge takımlarını, kuluçka merkezlerini ama her şeyden önemlisi, güçlü ve rekabetçi yan sanayileri oluşturarak, bu yan sanayileri, büyük bir tedarik eksenini tek ve büyük bir şirket olarak kurabilmek gerekiyor. Bir sonraki adım ancak böyle oluşur aslında. Büyük bir sorumluluk var burada. Herkes Başbakanın açılışını beklerken, ben üretim bantlarına doğru yola çıkıp, bu dijital şehrin geleceğini bir sonrasını aramaya koyuluyorum. Çamaşır makinesi fabrikasının içine dalıyorum ve bu yolculuk beni iki genç mühendise götürüyor. AR-GE laboratuarından Egemen Seven ve Kalite Kontrol Sorumlusu, Gökhan Kapkap. Onlardan öğrendiğim, burada gerçekten kendilerinin design ettikleri veya zaten varolan tasarımları kullanarak bir dolu global markaya ürün vermekte oldukları gerçeği. Esnek üretim ve değişken taleplerin hızı ve kalitesince üretmekte olduklarını görüyorum. General Electricden Romanyadaki ulusal bir firmaya kadar değişik yapıdaki üretim ile aynı tesisten çıkabiliyor. İşin sırrı burada. Olağan bir iş gününde gelseniz her tarafta Uzakdoğudan, İtalyadan dünyanın değişik ülkelerinden gelen firmaların (bir çoğu dünya devi olan), bir dizi siparişçilerle karşılaşırsınız diyor, Gökhan bey ve ekliyor: Ancak bugün Türkiyeden dünyanın herhangi bir ülkesine giden bir uçağa bindiğinizde ise mutlaka bir Vestel çalışanı görürsünüz diyor. Her fabrikada değişken takımlar içerisinde oldukça yaratıcı ve gelecekteki vizyonu planlayan bir çalışma ortamı ve vizyonu var, genç mühendislere de ihtiyaç çok büyük. Tam bu noktada, büyük ölçek baskısı, Ar-Ge ve kalite, global rekabet uğraşısı bir gün doğrudan ya da dolaylı buluşlara gider mi, sorusu gelip oturuyor gene? Buna inanmasam buralarda işim ne ola ki? Dönüş yolunda, İzmire doğru geçmişin artık silinmeye yüz tutmuş pırıltıları arasında, geleceğin düşünü kurmaya başlıyorum. Kimbilir belki ilk gençlik çağımızın çılgın ruhunda kaybolup giden düşlerimiz, gelecekte çocuklarımızın çalıştığı bir patent üretim ağına dönüşüverir bir gün. Türkiye global merdivende çok daha üst basmaklarda duruverir. Sipil dağının sis basmış tepelerine doğru kayıp giden bir hülya işte. Bakarsınız olur mu olur... | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||