|
|
İskender Özturanlı: Ankara daha fazla kararmamalı İskender Özturanlı: Türkiye Avrupa'nın alternatif geleceğidir |
|||
Tehdit algılamasındaki bu değişiklik dünyanın her tarafındaki potansiyel terör eylemlerini ve onların muhtemel para akışlarını, ilk bakışta globalleşmenin mantığına da aykırı bir şekilde, oluşum halinde engellenmesi gerçeğini getirdi. Öte yandan biyolojik, kimyasal ve nükleer platformlarda silah üretebilecek ve onu kullanabilecek olan her türlü iradeyi süratle tasfiye anlamına gelmekteydi. Bu tür rejimler, mobil bir örgüt olan El Kaide için potansiyel bir müttefik, bir tür lojistik zincir veya psikolojik bir destek anlamındaydı. ABDnin Iraka olan müdahalesi bir çok platformda okunması gerekiyor. Birinci platform bu. EL KAİDE DÜZENİ DEĞİŞTİRMEYİ İSTEDİ Unutulmasın ki, öyle ya da böyle tekleyerek giden dünya düzeni önce El Kaide tarafından değiştirilmek istendi. 11 Eylül hadisesinde ve önceki el kaide eylemlerinde verilen iki temel mesaja bugünlerde yeniden dönersek, bunlardan birincisi, ABDnin 91 Körfez Savaşının ardından yerleştiği ve bir türlü gitmek bilmediği- hatta metinlerde ve bildirilerde işgal ettiği deniliyordu-çıkarmak, ve gene Ortadoğudaki Filistin topraklarını kurtarmak için İsrail destekleyen büyük güç ABDye saldırıldığı belirtiliyordu. Yani savaşın asıl merkezi işaret ediliyordu. Dolaysıyla, böylesi bir global tehdide karşılık, ilk Körfez savaşından sonra bozulan Ortadoğu ve Basra Körfezi dengelerindeki yarım kalmış tereddüt mutlaka aşılmalıydı. İki sebeple. Körfezdeki enerji tedarik eksenin güvenliği için öte yandan, geri çekilme hamlesinin, 11 Eylülü tuhaf bir biçimde başarıya ulaştığını göstermiş olacağından. Buna Amerikanın kendi kamuoyunda yaratılmış infialin ancak ilki sonuçlanmamış bir Irak zaferiyle yatıştırılacağından emin bir katılık da yerleşince, Bağdat giden yollar uzamadı tersine kısaldı. Ancak Körfezdeki askeri varlığı yeniden hatırlamak ve canlandırmak ise, muhtemel bir Arap yarımadası savaşını başlamadan bitirebilme gibi bir temenniyi de içermiş olabilir, burayı bilemiyoruz. Acaba ABD muhtemel bir Arap kalkışmasını önlemek adına bölgedeki gücünü daha fazla arttırma cihetine giderek, yalın ve dolaysız bir baskı ve savaş halini sürekli tutarak mı bu ekseni idare etmek istiyor? Yoksa, Suudi Arabistanın, Kuveyt, Bahreyn gibi geniş ve zengin bir arazideki duruşunun tekinsizliğine ek olarak anti-Amerikan tepkilerin giderek artmış olmasının El Kaidenin uzun vadede elinin güçlendiren bir etki yaratmasından kaçınarak Güneydeki gücü, kuzeye mi kaydırıyor? Bunun için 11 Eylülden beri süren ve daha da süreceği belli olan global savaşın, ünlü analist Dr. Friedmanın dediği gibi - hem 11 Eylülde yaratılan büyük kırılganlığın ve hayal kırıklığının süratle giderilmesinin getireceği yeni bir güç formasyonu, hem de geçmiş bir hesaplaşma adına psikolojik bir yapı taşı olduğunu tartışmasız kabul ediyoruz. Bu psikolojik boyut bir yandan tamamen Ladinin örgütünün konvansiyonel bir savaşa göre kurgulanmamış olmasının, ama Amerikan savaş aygıtının ise, her ne kadar mükemmel bir teknolojiyle işlese de, tamamen konvansiyonel bir düşmana göre kurgulanmış olmasından kaynaklanan tedirginliği ortadan kaldırır mı? Bu çok su götürür aslında. O halde nispeten büyük ama hantal o eski konvansiyonel düşmana geri dönüp, yarım kalmış işi halletmek gerekiyordu. Kadim düşman Saddama. Kritik soru şu: Aslında eğer El Kaide, Afganistan üzerinde nispeten dahi olsa çökertilmiş olsaydı, Irak savaşı şimdi başlar mıydı? Bu sorunun yanıtına verilecek cevap yeni dünya düzenin saatini de ayarlayacak aslında. Bunu kestirebilmek tarihe yön verdiğini iddia etmek kadar zor ve saçma. Ancak, gene de şimdiden kestirebileceğimiz şeyler var. bunların en ilginci konvansiyonel düşmanlara saldıra saldıra ABD ordusunun modern ve konvansiyonel olmayan bir savaşa hazırlığını tamamlıyor olduğu, değişmekte olduğudur. SON BÜYÜK DÜŞMAN Bu savaşın ikinci önemli durağı olarak Irakın seçilen son büyük konvansiyonel düşman olmasının da hakkını vermek gerekiyor. Petrol ve gaz konusunu bir sonraki yazıya bırakarak paranteze almak istiyorum. Bu paranteze rağmen bile, Irak esasında jeostratejik açıdan en az Türkiye kadar önemi bir konumda. Irak, güneyde Suudi Arabistan, ve Basra bağlantısı üzerinden Asya merkezli bir açılıma (askeri ve ticari nakliye noktası), doğuda İran bilinmezi üzerinden Afganistan ve Hint Yarımadası hatta Orta Asyaya giden büyüme potansiyeli içeren bölgelere doğru olan olağan akışın geçiş noktası. Öte yandan, kuzeyden Türkiyenin ayaklarını daha sağlam basacağı bir Kafkasya ve Balkan güvenliğinin garantili geçişi, ve nihayet hepsinden önemlisi batıda ve güney batıda Ürdünden İsraile giden bir denetlenebilirlik ağı içerisinde, Suriyeden İsraile, Mısırdan diğer Kuzey Afrika ülkelerine dek sarkan Akdeniz Havzasının radikal İslam ve diğer Arap radikalizmin eski beşiği olduğundan hareketle bu ekseni izleyebilme yeteneğinin sağlanmış olmasına dikkat çekmek istiyorum. IRAKI YENİDEN KURMAK ZOR OLACAK İşte tam da bu nedenlerden dolayı Irakı yıkmak belki kolay, ama Irakı yeniden kurmak oldukça zor olacaktır. Yeni ve yanlış bir Iraka ne bölgenin ne de dünyanın tahammülü vardır çünkü. Bugün Irak hala daha vurulmuyorsa bana öyle geliyor ki bu askeri hazırlıkların eksik ve taktiklerin henüz oluşmamasından değil, sonuçta barış anındaki yönettim stratejilerindeki zorlanmalardan kaynaklanmaktadır. ABD bölgedeki Şii gurupların ve Kürtlerin sürekli değişen ve tutarsız talepleri ile doğuda İran ve batıda Suriye kapalı kutularının iletişimsizliği arasında salınmaktadır. Bir de buna elli yıllık müttefik Türkiyenin artık gizleyemediği gönülsüzlüğü, ve karasızlığını katarsanız belirsizliğin boyutu daha da artmaktadır. Gerçekten Genelkurmay Başkanının belirttiği, en kötü kararın bile kararsızlıktan iyi olduğu, ve siyasal iradeye yönelik sen karar ver ben bu karanına uymakla mükellefim mesajını iyi anlamak gerekiyor. Eğer Türkiye elini göstermemeye devam ederse, ABD için Saddam sonrası ne kadar büyük bir risk taşırsa, bizim için de en az o kadar büyük bir risk taşıyacaktır. Her savaşın, savaşan tarafları kadar etkilenen ve ama savaşın gidişine müdahale edemeyen bir zor ülkesi vardır. Bu savaşın zor ülkesi maalesef biziz. Bir önceki savaşın zor ülkesi Pakistan gibi davranmamalı, etkileyemediğimiz önleyemediğimiz savaşın sonrasını etkileme ve yönlendirme adına kartlarımızı masaya açmak zorundayız. Tarihin en zor anında, bu kararı verebilmek bu iktidarın da önündeki en mühim hamle olacaktır. Yapmamaktır asıl yanılgı Asıl yanılgı bocalayan çekingenliktedir çünkü... | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||