|
|
Nereye dönsem, bir dolu soyut kelimeyle yoğrulmuş klişe cümlelere çarpıyorum: Yapmaya çalışacağız, Geliştirmeyi hedefliyoruz, Amacımız halkımıza hizmet, Bu millet daha iyisini hak ediyor, ...İlelebet yaşayacaktır, Barış ve huzurun bozulmasına asla izin vermeyeceğiz, İnsanlara elbette özgürlük verilmeli, Koordinasyon, sinerji, strateji, takım çalışması, müşteri ve çalışan memnuniyeti vb. Devlete bakalım: Gerçek niyetleri, boş cümlelerin arkasına saklamaya dayanan geleneğimizi bazen Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Yakışın çıkışları zorluyor, ama devlet çoğunlukla, Osmanlıcada olduğu gibi, sadece sarayın anladığı bir lisan konuşuyor. Şirketlerde ise, ne konuştuğumuzu bilmeden, koca koca laflara ve makalelerde okuduğumuz parlak fikirlere çözüm diye sarılıyoruz. Uygulamanın nasıl olacağını sorgularsanız, her yeniliğe muhalif olduğunuz hükmünü giyiyorsunuz. Bizim memlekette, yani gerçek dünyamızda; evimize yiyecek götürebilmek, kışı çıkartabilmek, patronumuzla çatışmadan çalışabilmek, bir satışı bitirebilmek veya hastane masraflarını denkleştirebilmek gibi gerçek sorunlarımız var. Soyut kavramların uçuştuğu boyutla, bizim her gün karşılaştığımız bu gerçek dünyayı birleştireceğini umduğumuz, Stargate filmindeki gibi bir kapı arıyoruz sanki... BIKMAK YA DA BIKMAK Hamasi siyaset cümleleri veya makale reçeteleri, bu sorunlara uzaktan bakmaya devam ederken, ben izninizle, anayasal olduğunu var saydığım bıkmak özgürlüğümü burada kullanmak istiyorum. Buyrun beni bıktıran soyut-somut uyumsuzluklarından ve oyalama-yutturmacalardan sadece birkaçı: Biz yepyeniyiz, adamı tek parti iktidarının sihirli değneğiyle hemencecik kurtarırız sloganlarına rağmen AKP, basmakalıp bütün siyasi numaraları en az bir kere denemeye devam ediyor. Yapmak istedikleri duvara toslayınca da, sendeleyerek geri adım atıyorlar. Madem kafanızda ekşi siyaset taktikleri vardı, neden seçim öncesi Kamuyu hafifleteceğiz, verimsizlikleri budayacağız, taptaze ve civelek bir devlet yaratacağız, IMFyle sorunumuz yoktur, hatta kendilerini uzaktan tanır ve severiz dediniz? Başımızdan eksik olmasın devletimiz, insanlarını itip kakmaması gerektiğini, bir ekonomik topluluğun formalite şartı sanıyor. Samimi adımları atmadığı için de her ay milyonlarca euroyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin veznesinde bırakıp geliyor. Yasalarımız güzel şeyler söylüyor, ama sadece AB teftişlerinde kullanılıyor gibiler. Madem bunları samimiyetle uygulamayacaktık; Yasaları çıkardık, artık biz çağdaş bir devletiz, niye bizi içeriye almıyorsunuz? diye ona buna dayılanıyoruz? Arkadan itilip kendisini meclisin iki güzide kulübünden birisi ve ana muhalefet partisi olarak bulan, ama hala ne yaptığı pek belli olmayan CHPnin nerde olduğunu bilen var mı? Oysa, seçim öncesi neler söylüyorlardı neler... Solu, Atatürkçülük, statükoculuk ve laiklik, tanımına sıkıştırmışlar bir kere. Fenerbahçe, Galatasaray rekabetinin bile, Sol-Sağ ayrımından çok daha sağlam bir sınıfsal temele dayandığı Türkiyede, CHP, ekonomik sorunlarımızı hala bu yaklaşımla çözmeye çalışan sıradan bir partiymiş meğer. Ya, babacan ve annecan bir tavırla: Biz bu harekatı aslında sizin iyiliğiniz için yapıyoruz gibi bir gerekçe sunan Amerikalı şahinlerin söylemleri? Ya, 112 milyar varille dünyanın ikinci en şişman petrol rezervinin üstünde oturmasına rağmen, halkını açlık ve sefaletin yağlı ipinde sallandırıp sonra da Amerikanın önüne atan Saddam Hüseyine verilmeye çalışılan insan hakları desteği? Kıbrısta, otuz yıl öncesinin stratejileriyle yarını şekillendirmeye çalışanların teorileri. Yüke gelince kuş, uçmaya gelince deve olduklarını mazeret gösterip çözümsüzlüğü pazarlık yapıyoruz, ada ekonomisini yerinde saydırmayı da bağımsızlık diye yutturmaya kalkanlar. Onlar hala adil bir pazarlık istiyorlar, ama atı alan çoktan Avrupaya geçmiş. Kenara çekilmezseniz, sizi dirsekleyip yolu açacaklar. Her kültürün kendisine özgü bir derinliği olması gerektiğini anlamadan, insanlara klasik müzik dinleterek Doğuyu çağdaşlaştırdığını sanan Fazıl Sayın soyut müzikal müdahalesi. Demek ki, çağdaşlaşmanın aslında yerel kültürü geliştirmek olduğunu anlamak, dehanın ötesinde bir farkındalık gerektiriyor. BIKMAK VE YORULMAK İngilizcede bıkmak ile yorulmak aynı kelimeyi paylaşıyorlar. Bu durumun kelime yetersizliğinden daha iyi bir nedeni var: Bıkmak, gerçekten insanı yoruyor. Yorulunca da harekete geçmek yerine daha çok konuşmaya ve soyut düşünmeye eğilim duyuyoruz. Ne olur artık, yöneticiler bıktırıp, yormadan soyut düşüncelerini gerçek hayata tercüme etsinler ve bizi, çözümleri sakladıkları yere elimizden tutup götürsünler. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||