|
|
Türkiyenin dış ticareti ve genel olarak ekonomisi için gümrük birliği sürecini yeniden sorgulamak ve anlaşmanın zarar görmeyeceğimiz şekilde gereken yerlerinin gözden geçirilmesi önem arzediyor. Gümrük Birliğinin, Türkiyenin dış ticaretinin artmasından daha çok, Avrupa Birliğinin pazar payının ve ihracatının lehine fayda sağladığını istatistikler gayet açık ortaya koyuyor. Gümrük Birliği Anlaşması tarzında bir oluşumun dünya üzerinde ekonomik entegrasyon süreçlerinde örneğinin görülmemiş olması, bazı iyi niyetli yorumların yapılmasına imkan verebilir gibi gözüküyor. Ancak, gümrük birliği sürecinin, Türkiyeye beklenen faydaları sağlamadığı da açık bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Gümrük Birliğini eleştirmek ve Türkiye lehine faydalı bir modele dönüştürme arayışı içine girmeyi, Avrupa Birliği aleyhtarlığı, hatta Türkiyenin küreselleşen dünyaya ve uluslararası piyasalara açılmasına ve modernleşmesine karşı bir tavır alış olarak görmek büyük bir yanılgıdır. Dönemin hükümeti tarafından büyük bir acelecilikle ve sanki Avrupa Birliğine üye olma yolunda büyük bir başarıymış gibi gösterilen gümrük birliğine yöneltilen eleştirel tutum, bugüne kadar maalesef Avrupa Birliği karşıtlığı gibi gösterilmek istenildi. Bu nedenle, Sayın Kürşad Tüzmenin bu çıkışını cesur bir adım olması açısından da önemli buluyorum. SERBEST TİCARET ANLAŞMASI DAHA YERİNDE Türkiyenin Avrupa Birliği ile temelleri sağlam atılmamış bir gümrük birliği anlaşması yerine, belki bir serbest ticaret anlaşması imzalaması daha yerinde olabilirdi diye düşünüyorum. Ancak geçmişe dönüp hayıflanmak yerine, bakışımızı geleceğe yöneltip neler yapılabileceğini ve mevcut durumun ülkemiz lehine nasıl dönüştürülebileceğinin muhasebesini yapmanın daha sağlıklı olacağına inanıyorum. Küreselleşen dünya, serbestleşen dünya ticareti ve bütünleşen ülke ekonomilerinin yer aldığı bir dünyada Gümrük Birliği ve Avrupa Birliğinden uzak durarak kendi içimize kapalı bir model hiçbir zaman gümrük birliğine de Avrupa Birliğine de bir alternatif olamaz. Mevcut duruma yönelik önerilebilecek alternatif arayışları, durumun iyileştirilmesi yönünde neler yapılabileceği sorusunda düğümleniyor. Gümrük Birliği tecrübesinin ardından Türkiye ciddi bir durum değerlendirmesi yaparak bence aşağıdaki konularda bir dizi önlem almalı ve Avrupa Birliğine gerekli siyasi ağırlığını koymasını bilmelidir: 1997 yılındaki Lüksemburg Zirvesinde alınan kararlar çerçevesinde GBnin genel felsefesine uygun olarak Türkiyeye yaklaşımın sağlanması kaçınılmazdır. Tam üyelik veya birlik yerine yanında tutma felsefesinin aşılması yönünde ilişkileri yıpratmayacak ölçüde diplomatik bir üslupla ABne ciddi baskılar yapılmalıdır. Türkiyenin bunu yapabilecek gücü ve ağırlığı vardır diye düşünüyorum. Ortak gümrük tarifesinin uygulamaya geçirilmesi ile birlikte Türkiyenin ciddi bir vergi kaybı gündeme gelmiştir. ABnin bu kaybın önlenmesi konusunda önerdiği yardımların bir an önce alınması için gerekli siyasi baskı yapılmalı ve özellikle Yunanistan engeli çözümlenmelidir. Tarım ürünleri konusundaki yasal düzenlemeler ve ortak tarım politikasının yürürlüğe girmesi konusundaki girişimlere hız verilmelidir. Tarım Politikası netleştirilmelidir. Tam üye olmadığımız için karar mekanizmasında yer alamıyoruz ama alınan kararlara da tamamen uymak zorunda bırakılıyoruz. Bu konuda bağımsızlığımızı engelleyici kararlar alınması noktasında dikkatli olmak zorundayız. Özellikle AB dışındaki 3.ülkeler ile Türkiye arasındaki dış ticaret hacminin önemini de unutmamak gerekir diye düşünüyorum. Bu noktada tercihli anlaşmalarla ilgili olarak Türkiyenin uyanık davranması faydalı olabilir. AB ile oluşturacağımız iktisadi birliğin diğer ülkeler ile bir kutuplaşma içine girmemizi kaçınılmaz kılacağını unutmamak gerekir. İthalatın artışı ve ihracatın azalışı konusunu iyi tahlil etmeli ve sebeplerini ortadan kaldırıcı gerçekçi çözüm önerileri bulmaya çalışmamız şarttır. Özellikle Nakliye konusunda AB üyesi bazı ülkelerin Türkiyeye getirdiği kotaların ve sınırlandırmaların da haksız rekabet yaratacağı düşünülmeli ve bu konuda baskı yapılmalıdır. KOBİlerin AB uyum süreci içinde yokolmaması ve zarar görmemesi için KOBİlere dönük koruyucu tedbirler ve teşvikler getirilmesinde fayda vardır. Mallar kadar emeğin serbest dolaşımıyla ilgili olarak da gerekli girişimlerde bulunmak gerekir. Gerçekçi döviz kuru politikasını açmak ve iyi incelemek gerekir. Damping, sübvansiyon, rekabet ve teşvik gibi konularda AB ile ciddi bir müzakere süreci başlatılmalıdır. Rekabetin yaratacağı sorunlar iyi tahlil edilmelidir. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||