|
Ergenekonda 16 kişi daha gözaltında | |||
Herhalde Kopenhag Zirvesi uzun süre unutulmayacak. Görüşmeler, tartışmalar, restleşmeler, zaman zaman umutlarla, zaman zaman hayal kırıklıklarıyla dolu üç gün yaşadık milletçe... Şimdi zirve bitti, sonucu tartışıyoruz. Politikacılar bölündü, medya bölündü, siyaset bilimciler paramparça... Herkafadan ayrı bir ses; Bardağın dolu tarafına bakalım!.. Hiç olmazsa elimizde artık bir tarih var. Derhal itirazlar başlıyor; Hayır efendim boş tarafı daha mühim, AB çifte standart uyguladı, bizi istemediklerini ortaya koydu. Oysa zirvede dile getirilen üç kilit cümle var ki; tüm bu tartışmaları gereksiz kılıyor, yaşanan gerçeği tüm yalınlığıyla ortaya koyuyor. Üstelik bu üç kritik cümle sankı bundan sonrası için bize yol haritası gibi. MÖSYÖ CHİRACI ÜZMÜŞÜZ!!! Üzerinde durduğum ilk cümle Fransa Cumhurbaşkanı Chiraca ait. Mösyö diyor ki; Gazeteleriniz Fransız mallarına boykot çağrılarıyla dolu. Bu şantajdır. Avrupalı olabilmek için Kopenhag kriterleri yetmez, ayrıca kibar ve medeni de olmak lazım. Hadi ordan demek geliyor insanın içinden ama dememek, üzerinde biraz düşünmek lazım. Çünkü bu cümle pek çok ipucu taşıyor; Bir kere, anlaşılıyor ki Mösyö Chirac öfkelenmiş. Öfkelenmiş çünkü sıkışmış. Belli ki, son dönemde yürüttüğümüz lobi çalışmaları ve ABDnin baskısı etkili olmuş. Ancak yine bu cümle ve ardındaki öfke gösteriyor ki, baskı yaparken kantarın topuzunu da biraz kaçırmışız, beyleri bunaltmışız. (Bu arada Fransız ve Alman mallarını boykot gibi bir deha eseri! tepkiyi herkesten önce akleden! ATO Başkanı Sinan Aygünü de Allaha havale ediyorum...) Chiracın sözleri ayrıca gösteriyor ki, mızıkçılığın haddi, hududu, sınırı yok. Aralık 2004de de beyler oyunbozanlık yapmak isterlerse kibarlık ve medeni olmak gibi garip kriterler öne sürebilirler. Şaka gibi ama değil... Yani görünen o ki, hiç bir şey cebimizde keklik değil. Daha bin fırın ekmek yiyip, bir o kadar da kriter hazmetmemiz gerekiyor. FİSCHERİ ARTIK GÜLDÜRMEYELİM!.. Dikkat edilmesi gereken ikinci cümle Alman Dışişleri Bakanı Fischere ait. Herr Fischer diyor ki; Verilen bu tarihe sevinmelisiniz. Bir kaç hafta önce Türkiyeye tarih vermeyi düşünüyor musunuz diye sorsanız güldürmeyin beni diye cevap verirdim Yine bu cümle de açıkca itiraf ediyor ki, son dönemde yapılan girişimlerin faydası olmuş, biiir, ama daha önemlisi AKP hükümetinin alelacele yaptığı yasal düzenlemeler bile işe yaramış, ikiii. Tayyip Erdoğanın Kopenhag dönüş yolunda uçakta sohbet ederken dile getirdiği; Bizden önceki hükümeti suçlamak çok doğru olmaz ama salon toplantılarıyla da bu işin olmadığı ortaya çıktı sözleri de Herr Fischerle örtüşüyor. Yani AB kriterlerini yakalamak için gerekli adımları atmazsanız, bu işi masa başında pazarlıklarla, baskıyla çözemezsiniz. Tabii bu iki cümleden çıkan bir başka sonuç da, eğer Kopenhagda alınan sonuç bir başarısızlıksa, bunda Ecevitin başbakanlığındaki koalisyon hükümetinin önemli payı olduğudur. Uyum yasalarını çıkarmamak, çıkarılanları sulandırmak ve uygulamamak için hertürlü manevrayı yapan MHP, DSP ve ANAPı da hayırla anmadan! geçmemek lazım. YAKIŞ KİME AĞLADI? Son dikkate değer cümle Dışişleri Bakanı Yaşar Yakışa ait. Ağzından duymadık ama yazılanlardan okuduk. Yakış diyor ki, Biraz daha ağlayabilseydik tarihi öne çekebilirdik. Sayın Yakışın bunu sarkastik bir üslupla söylediğine inanıyorum. Haketmeyen çocuğa ağlasa da zırlasa da ABnin meme vermeyeceğini, yılların diplomatı olarak herhalde en yi kendisi bilir. Üstelik fazla ağlarsanız mızmız bu be! denip kenara atılma ihtimaliniz de hiç de az değildir. Yapılması gereken belli aslında, ağlayıp zırlamadan ne yapmamız gerekiyorsa yapmak. Biz işimizi tam yapalım onlar yine meme vermezse o zaman basarız yaygarayı. Üstelik hepimiz de iyi biliyoruz ki, AB üyelerinin tümü 70 milyonluk Türkiyeden ürküyor. Kimileri asla Müslüman Türkiyeyi AB içinde görmek istemiyor. Ama hemen tümü de biliyor ki, Türkiye gereklerini yerine getirirse, üyeliğini engellemek de kolay kolay mümkün değil. İŞTE ASIL B PLANI Sinan Aygün gibileri bir kenara bırakırsak A planımız da belli, B planımız da. A planımız gerçekten Avrupalı olmak için gerekli kriterleri yerine getirmek. ABnin ne büyük alçak olduğunu tekrarlayıp mızmızlanmanın anlamı yok. Şu saatten sonra AB bizi böyle kabul ederse etsin, etmezse üye olmayalım demenin anlamı kalmadığına göre Avrupalı olmak için ne gerekiyorsa yapalım. Üstelik hepimiz de artık iyice öğrendik ki Avrupalı olmak bu memlekette yaşayan herkes için hayırlı birşeydir. Daha çok demokrasi, daha çok insan hakkı, daha çok refah demektir. İşkencesiz sorgulama, adil yargılamayı kim istemez. Şimdi Hükümetin zirve sıkıştırmasıyla başlattığı yıldırım uyum yasaları operasyonunu çok tavsatmaması lazım. 2004e hiç bir şey kalmadı. Ne yazık ki şimdiden tavsama işaretleri geliyor. Örneğin işkenceyle mücadele kararlılığını her fırsatta dile getiren AKPliler Anayasa değişikliği sırasında CHPnin işkence mahkumları siyaset yapamasın yönündeki önergesini reddettiler. Neden? Birlikte siyaset yapmak istedikleri işkence mahkumları mı var? Yasal düzenleme yeter, Anayasa hükmüne gerek yok savunması hiç inandırıcı gelmiyor. 2003 yılında yürürlüğe girecek yeni ihale kanunu ve faaliyete geçecek İhale Üst Kuruluyla ilgili tatsız haberler geliyor. Bayındırlık Bakanı bir yıl ertelemeyi düşündüklerini açıkladı. Gerekçe hiç ikna edici değil; İhale Üst Kurumu hazır ama kamu kurumları hazır değil? Yoksa kulislerde dile getirilen 15 bin kilometre duble yolu yapabilmek için yasayı bir yıl ertelemek istiyorlar söylentisi doğru mu? Çünkü yeni yasaya göre ödeneğin olmayan hiç bir ihaleye çıkamıyorsunuz ve bu ihaleleri eşe dosta veremiyorsunuz. Yine ortalık kimi bakanlıklardaki atamalarla ilgili olarak eş-dost, bacanak, kayınbirader dedikodularıyla çalkalanmaya başladı. Bütün bunlar insanın fena halde canını sıkan tavsama işaretleri. Yani bütün zorumuz Kopenhag Zirvesi miydi? Kopenhag bitti, iş bitti olmamalı. A planının bir diğer önemli unsuru da Kıbrıs sorununun çözümü. Rum kesiminin AB üyeliği kesinleştiğine göre artık eveleyip gevelemenin hiç anlamı kalmadı. Böyle giderse Türkiyeyle KKTC el elde, baş başta kalacaklar. Kısacası A planımız tavsamadan uyumu sağlamak. B Planı mı? Basit ve açık; Her ne şart altında olursa olsun A planını uygulamak. ÜMİT Sezgin/NTV-CNBC-e Ankara Haber Müdürü | ||||
Kopenhag bir son değil başlangıç Ya Erdoğan Başbakan, ya Gül Genel Başkan... Sezer yemin törenine katılmalı "Tayyip-Baykal elele, Türkiye AB'ye..." Oyumu Prof. Ekrem Akurgal belirledi Sezer'i doğru anlamak |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||