|
Ergenekonda 16 kişi daha gözaltında | |||
Farklı düşünüyor olabilirsiniz, siz de Başbakan dururken Tayyip Erdoğan hangi sıfatla gidiyor? diyebilirsiniz, kırılan potları, birbiriyle çelişen açıklamaları yadırgayabilirsiniz. Haklı da olabilirsiniz ama şurası bir gerçek ki seçimden bu yana yürütülen cehennemi temas trafiği boşa gitmedi. Bir de buna güçlü ve kararlı hükümet imajı eklenince, tam istediğimiz olmasa bile, Kopenhagdan Türkiyeyi dışlamayan bir karar çıkma şansı doğdu. Kopenhagdan çıkacak karar ne olursa olsun tartışılacak. Üstelik tartışma yalnız Türkiyede değil AB içinde de yaşanacak. Ama öyle ya da böyle AB artık Türkiyenin üyeliğinden kaçamayacak, burası açık... Bu durumda artık tarih konusuna çok fazla takılmanın anlamı yok, asıl Kopenhag sonrasında yapacaklarımıza odaklanmamız gerekiyor. TEPKİ DEĞİL İCRAAT GEREK Kopenhagdan Türkiyenin çok da istediği gibi bir karar çıkmazsa elbette bunun tepkisi net biçimde ortaya konacaktır. Konulması da gerekir. Ancak kimilerinin beklediği gibi küsmek, hele hele AByle ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmek gibi tavırların kimseye faydası olmaz. Efendim AB mallarına boykot uygulayalım gibi aklı evvel önerileri ise ciddiye bile almaya gerek yok. Yapılması gerekeni aslında hepimiz çok net biliyoruz, Türkiyeyi AB üyesi olabilecek niteliklere kavuşturmak. O kadar çok atmamız gereken adım var ki!... Bakın Liberal Düşünce Topluluğunun Avrupa Komisyonuyla birlikte 15 ilde 3 bin kişiyle yüzyüze görüşerek gerçekleştirdiği son araştırma hem nerelerde olduğumuzu ortaya koyuyor, hem neler yapmamız gerektiğini; Araştırma sonuçlarına göre toplumun yüzde 73ü Türkiyede insan hakları ihlallerinin yaygın olduğuna, yüzde 75i ise kendisinin temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığına inanıyor. Çarpıcı sonuçları var araştırmanın; toplumun yüzde 42si Kürtçe TV ve radyo yayınının serbestliğinden yanayken, yüzde 70i üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması gerektiğine inanıyor. Belki de üzerinde en çok düşünülmesi gereken bulgu ise şu; Türk halkının yüzde 29u AİHMin kararlarının adil ve tarafsız olduğuna inanıyor. Bu oranı düşük bulabilirsiniz ama, dikkat, halkın sadece yüzde 21i Türk adaletinin bağımsız ve adil olduğuna inanıyor. Yani AİHM inananların oranı Türk adaletine inananların oranından fazla. Uzatmak mümkün ama tek bir örnek daha vermekle yetineceğim: Toplumun yüzde 77si Türkiyede demokrasinin kurum ve kurallarıyla tam olarak işlemediği görüşünde. İşte bu araştırmada ortaya koyuyor ki, aslında Türk halkı da AB normlarını yakalayamadığımızın farkında. Yani hükümetin ilk yapması gereken AB üyelerini değil, Türk halkını ikna etmek. Bu da sözle değil, çıkarılacak yasalar ve uygulamalarla olur. DENKTAŞ ÇÖZÜME İKNA EDİLMELİ Kopenhag Zirvesi sonrasının en kritik konusu belli ki Kıbrıs olacak. Başbakan Gülün dediği gibi zirveden çıkacak karar ya da başka deyişle tarih, çözümü kolaylaştıracak veya zorlaştıracak. Zor veya kolay ama Kıbrıs sorununu çözüme ulaştırmak artık kaçınılmaz. Bu cümle Kıbrısı teslim edelim, her dediklerine evet diyelim anlamına gelmiyor, ama bu cümle Kıbrıs sorununu çözmek gerektiğine, öncelikle ve kesinlikle biz inanalım anlamına geliyor. Çünkü başta Denktaş olmak üzere hala pek çok kişi bir çözüm gerektiğine inanmış değil. Varolan kilitlenmişliğin ve çözümsüzlüğün devamından yana olduklarını her fırsat ve vesileyle ortaya koyuyorlar. Bu durumda Tayyip Erdoğanın Müzakereye hazırız açıklamalarının da hiç bir anlamı kalmıyor. Çünkü çözümsüzlüğü dayatmak için yapılacak müzakere çözüm değildir. Önce siz çözüm gerektiğine inanacak ve çözümü gerçekten isteyeceksiniz. Sonra karşınızdakini çözüm istediğinize inandıracaksınız. Ondan sonra masaya oturup müzakere edeceksiniz. Bu sözlerim Rum Kesimi için de geçerli. Klerides de tıpkı Denktaş gibi müzakereye çözümsüzlüğü dayatmak için hazırlanıyor. Her iki taraf da Anan planına karşı hazırladıkları itiraz metinleriyle işi arap saçına döndürdüler bile. Kısaca görünen o ki, Adanın ne Rum tarafı ne Türk tarafı çözümden yana değil. Ama Yunan ve Türk hükümetleri bu konuda daha iyi niyetli görünüyor. Bu durumda kararlı olmak BM Genel Sekreterine düşüyor. İşin sulandırılmasına izin vermemesi gerekiyor. Ankara ve Atina da Denktaş ve Kleridese teslim olmamak zorundalar. Çünkü Kıbrıs sorunu çözülmek zorunda... Çünkü Kıbrıs sorunu da tıpkı insan hakları gibi AB istediği için değil, Türk insanının mutluluğu için çözülmek zorunda... Çünkü Kıbrıs sorunu Kıbrıs Türklerinin refahı ve mutluluğu için çözülmek zorunda... Çözüme ulaşırken, Türk tarafının hak ve özgürlüklerinin savunulması ise Denktaşın ve Ankaranın maharetine kalıyor. Hem çözmek hem de hakları sonuna kadar savunmak zorundalar. Zor tabii, kimse kolay demiyor. Direnirsin, çözümsüzlüğü dayatırsın olur biter. Bu işin kolay tarafıydı ve bugüne kadar bol bol uygulandı. Ama artık kolaycılık dönemi bitti, zoru başarmak zorundayız... Ümit SEZGİN / NTV-CNBC-e Ankara Haber Müdürü | ||||
Ya Erdoğan Başbakan, ya Gül Genel Başkan... Sezer yemin törenine katılmalı "Tayyip-Baykal elele, Türkiye AB'ye..." Oyumu Prof. Ekrem Akurgal belirledi Sezer'i doğru anlamak |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||