|
|
Hakan Yaman: Annemin küresel tişörtü Hakan Yaman: Yeni ekonomiye yeni lisan Hakan Yaman: Küfüre kocakarı reçetesi Hakan Yaman: Ekonomik kaderin panzehiri Hakan Yaman: ABD, Irak, Türkiye ve Malta |
|||
Bu arada, hükümet programı geçen Cumartesi Abdullah Gül tarafından açıklandı. Ekonomi başlığı altındaki en önemli konu kuşkusuz yapısal reformlar. Ama hükümet, bu alandaki yöntem tercihlerini hala saklıyor. Bilirsiniz, Yumurtaları kırmadan omlet yapamazsınız diye bir söz vardır. İşte, hükümetin programda verdiği mesajlar da genellikle, Halkımıza bol bol omlet yedirmek istiyoruz, ama bunu yumurtaları kırmadan yapmaya çalışacağız türünden. Hükümet Programının tam metni Hemen bir örnek verelim: Temel sorunu verimsiz üretim yapmak olan tarım sektörümüz, programda, hem öncelikli olarak sosyal politikalar kapsamında ele alınıyor hem de fiyatların serbest piyasada oluşması esas alınarak, üretimin piyasa koşullarındaki talebe göre yönlenmesi ilke olarak benimseniyor. Ayrıca, devlet, tarım ürünlerinin ticaretini yapmayı da bırakıyor. Bu çelişen niyetlerin hangi politikalarla, nasıl uygulanacağıyla ilgili ipuçları ise henüz ortada yok. Devlet desteğinin sadece bölgesel ve ürün bazında ele alınan projelerle verileceği belirtiliyor, o kadar... AKPli milletvekilleri, demeçlerinde çok dikkatliler. Hemen belli oluyor; verdikleri yanıtları o kadar sıkı çalışmışlar ki, insanda derslerini fazla ezberlemiş öğrenci izlenimi bırakıyorlar. Elbette uzun süre o güvenlikli limanda kalamazlar, çünkü yakında sorunlar karşısında ya yardan ya da serden geçmenin yol ayrımına gelecekler. Bu da yeni hükümetle birlikte beliren ve çok da gerçekçi olmayan iyimserliğin, en azından bazı kesimler için, sona ermesi demek. EKONOMİMİZ SİYASETE TABİ Türkiyede siyaset, ekonomiden her zaman daha öncelikli. Ekonomi, görevine bağlı ve doğruları savunan ama ofiste pek sevilmeyen kıl bir uzman gibi. Siyaset ise, pek iş yapmadan müdürlerine hoş görünmeyi başaran, her devrin adamı. Bu durumun nedenleri ekonomik yapımızda gizli. Toplumun büyük bir kesiti para ekonomisinin dışında yaşıyor. Bu yüzden, örneğin faizlerin dramatik ölçülerde yalpalaması bile sosyal patlamalara yol açmıyor. Oysa, Almanya veya İngilterede, nüfusun büyük bölümü mutlaka ya ev kredisi almıştır ya da kredi kartıyla yüklü harcamalar yapmıştır; dolayısıyla faizler bir gıdım bile oynasa hükümetin istifası konuşulmaya başlanır. Ekonomi dışında kalanlar çoğunlukta olunca, şoklar etkilerini daha yavaş gösteriyor. Bu süre içinde ülke, krizlerin kronik fakirliğimize eklediği kamburlara da kolayca alışıyor. Çoğunluk tepkisi gecikince de siyasilerin ekonomik sorunlar karşısında yaptıkları ve de yapmadıkları yanlarına kar kalabiliyor. Ülke batsa da çıksa da düşük gelir seviyesindeki kesimlerin hayatı hiç değişmez, çünkü onlar hala değiş tokuş ekonomisinde yaşıyorlar. Örneğin, tarımda insanlar, ihtiyaç duydukları giyecek ve yiyecek için bakkallara veya yerel esnafa borçlanırlar. Hasat sonrası, ürünü çiftçiden satın alan tüccar, borçları doğrudan esnafa öder. Zaten sebze, meyve ve hatta süt, yumurta gibi besinleri de kendi bahçelerinde kurdukları maket çiftliklerden sağladıklarından, tarımla hayatını kazanan küçük çiftçilerin parayla, bankayla pek işleri olmaz. Halkın büyük bölümü, bir türlü dahil olamadığı oyunun teknik ayrıntıları yerine sadece sonucunu anlayabiliyor. Bu nedenle, siyasilerden ekonomik sorunlarla ilgili ne istemeleri gerektiğini bilmiyorlar. Maçın sonunda da skor hep onların aleyhine olunca, kendilerine galibiyet sözü veren herkese inanıyorlar. Siyasiler de kolay yoldan, hikayelerini ve parti ideolojilerini, ekonomik politikalara ve yöntem tercihlerine göre değil, cek ve caklarla ifade edilen niyetlere ve en kelepir övünme türü olan, milliyetçilik üstüne kurguluyorlar. EKONOMİK TABULARIMIZ Bu arada, ekonomik tabularımız da, politikacı eli değmemiş tazelikte öylece bize bakıyorlar. Neler var neler; birkaçını hemen sayıvereyim: Neden bu kadar az üretiyoruz? Sektör ve ürün seçimlerimiz doğru mu, yoksa çıkmaz bir sokakta mıyız? Milyonlarca Türk için ulusal ekonomiye, oradan da küresel rekabete ulaşan yollar neden kapalı ve ısrarla kapalı tutuluyor? Kamudan sızıp mazgalların arasından yoklara karıştığını sandığımız, hesabını sorduğumuzda da: Efendim bu harcamaları özel şirket gözlükleri ile değerlendirmeyin, biz vergilerinizi sosyal patlamaları önlemek için fakirlere dağıttık veya Onların üstü örtülü, açmayın altından öcü çıkar yanıtlarını aldığımız milyarlarca dolar, kimlerin havuzlarında yeniden yüzeye çıkıyor? Para kokan her alan didiklenirken, savunma bütçemiz neden hiç tartışılmaz? O harcamalar, örneğin, Litvanyalıların vergileriyle mi yapılıyor? Bankaları hortumlayanları çok yakından tanıyoruz, ama çağ dışı bir temel üstüne oturtulmuş holding bankaları neden hiç eleştirilmiyor? Ve neden bazıları dikkatimizi, yeni hükümetin ekonomik politika tercihleri yerine, ısrarla türban ve baş örtüsüne çekiyor? Düşündükçe, tabu listesiyle birlikte benim de yüreğim kabarıyor. Daha Karslısı, Erzurumlusu kendi coğrafyasında insana yakışan bir hayat standardına ulaşamamışken, Türkiyenin bırakın Avrupayı, Orta Asyada bile etkin bir güç haline gelebilmesi, ancak bir karikatüre malzeme olabilir. Bugünkü yerleşik devlet felsefesi devam ettiği ve daha geniş kesimleri ekonomi oyununa sokamadığımız sürece, yeni bir hükümet belki bir miktar değişim getirebilir. Ama bizim, yarışta zengin ülkelerden yediğimiz turları kapatabilmemiz için uzun adımlı ekonomik evrimlere ihtiyacımız var. Bunu gerçekleştirecek çözümleri ayrıntılarına kadar tartışmadan ve tabuların üzerine gitmeden, kıyıdan köşeden söylenen laflar çok kuru kalıyor. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||