|
|
Genellikle merkez partileri ne diyor biz daha iyi yaparız, biz daha iyi yönetiriz diyorlar. Oysa insanlar belki patolojik bir refleks olarak belki de uzun yıllardır beyhude aldanmaların hayalkırıklıkları içinde bu seçimde artık yönetilmek için değil tavırlarını netleştirmek için oy kullanıyorlar. Bu seçim, ilk defa kampanyaların, içi boş sloganların, zoraki iliştirilmiş kavramların (limon gibi sıkmak, adil düzen, milliyetçi muhafazakarlık, çağ atlatmak, Anadolu solu gibi) ve ya yapmacık projelerin, güya iliştirilmiş ve fotoğraf karesine zoraki sokulmuş kadroların, toplumda hiçbir heyecan uyandırmadığı bir seçimi yaşıyor. Bu öylesine bir durum ki imaj döneminin kapanması bir yana, artık temel tercihin yani yaşama ve varolma tercihlerinin net tavırlarla öne çıktığı bir cinnet dönemine doğru gitmekte. Bu noktaya bir günde gelmedik tabi ki, bu hazin durumun en önemli iki yapısal nedeni var. Bunlardan birincisi merkez sağın Türkiyede dinamik, müteşebbis ve rekabetçi bir girişim ve iş ortamı yaratmak yerine, kendi kadrolarını o müteşebbis kesimin yerine geçirmek, o değerleri benimesemek ve bu kesimlerin haklarını korumak yerine o kesimlere kendini alternatif olarak sunma gayretleridir. KAVGALAR GÜCÜ ZAYIFLATTI Merkez sağ misafir olarak geldiği evin sahibi olmak istemiş, kamusal kaynaklı büyüme motorundan kendi kadrolarını peylendirerek, gerçekten iş yapan kesimlerle aşık atarak, kaynağı yeniden yeniden tanzim ettikçe büyümeyen tersine küçülen pastadan kavgalar ve çekişmelerle ufala ufala eridi gitti. Öte yandan merkez sola baktığınızda ise, Türkiyede solun geleneksel hastalığı olan halktan kopuk ve uzak soluk almanın doğal bir neticesi olarak kendi çaresizliğini yaşadığını görüyoruz. Halkın istek ve arzularından kopan, yeni meslek yapılarından ve çalışma şekilleri hakkında temelde merkeziyetçi olduğundan, bihaber durma düşümüş, teknolojiyi kullanan ve hatta yaratan değil onu imaj olsun diye kendine eklemek zorunda kalmış bir sol dünyada da Türkiyede olduğu gibi mahkum olmak zorunda kaldı. Bugün sol, kentlerde beyaz yakalıların ve servis sektöründe çalışan insanların, varoşlarda işsizlerin, fırsat eşitsizliği içerisinde yetenek ve becerilerini sergileyememiş küskün gençliğin, temsilcisi olmak yerine o bölgeciliğin, dar networkcülüğün, kamu kaynaklı müteahhitliğin, elit olmayan bir elitliği, bürokrasiyi ve hantal kamuculuğu savuna geldi, ve kan kaybetti. Temsil ettiği kesimler yukarıda andığımız ölü parametrelerle orantılı olarak genele şamil olamadı oyları da hayati ve ana damarlarda değil marjinal noktalardan almak zorunda kaldı. Bugün için hiç kimse kalkıp da soldaki partilerin beğenmediği siyasetçiler gibi ilkokul çocuklarına ücretsiz kitap dağıtma fikrini gerçekçi bulmaz diye ortaya çıkmamalı. İsteselerdi, akıllarına gelselerdi rahatlıkla yaparlardı. Ve herhalde IMFde öyle yapıyor diye onları tefe koymazdı. Bazen, siyasal iradenin uzun soluklu sıkılma ve bunalma süreçlerine basit ve zarar gelemeyecek fedakarlıklarla çözebilir, siyasal irade. Bunun farkına varmak için ille de yanında bir imaj maker bulundurmak da şart değilken üstelik. Seçim öncesi verilen sözler ve vaatlerin sınanmasına gelince durum o kadar gayrı ciddi ve ülkenin genel esenliğe kavuşma hali şu anda ufukta görünmeyecek kadar uzak ki, artık toplumun önüne konan en gayrı ciddi proje bile anlamlı hale geliyor. EKİP HAVASI BULUNMUYOR Bakın size bir örnek. Seçim öncesi en tuhaf ve hayali vaatleri veren Cem Uzanın Partisinin herkesi ev sahibi yapma veya Bağ-Kur prim borçlarını silme vaatleri ile diyelim ki en ciddi parti olarak kabul edilen CHPnin seçim bildirgesinde yer alan 1 milyon işsizi iş sahibi yapma ya da KOBİlere kredi veren bankalara sağlanacak teşvik olanakları gibi projelerden birini yan yana koyun hangisi daha makul bana söyleyin. Hangi kadrolarla planlı ve stratejik bir çalışma gerçekleştirildiği sorusu da ikinci bir soru olarak kalsın üstelik. Ya da diyelim ki, Mesut Yılmazın ABye girersek hepimiz refaha kavuşuruz, bana bir iki ay daha tanıyın ben bu süreci hızlandırayım projesi ile diğerinin ne kadar hayali. Bunu tartışmamız lazım. Burada, bu köşede Türk siyasal yaşamında merkezin kırıldığını onun için merkez sağın dağılacağını ve Ak Parti ekseninde toplanacağını merkez solun ise ancak yeniden halkla kaynaşırsa başarılı olacağını söyleyeli, neredeyse iki ay oluyor ve henüz secim kararı yeni alınmıştı. Merkez sağın kırılma eksenine Ak Parti çoktan yerleşti bile, Merkez solun kırılan ekseni ise şimdilik boş kaldı. CHP hala bir performans beklentisiyle duruyor ama bir bütünleşmiş ekip havası yok. Dolayısıyla bu seçimde artık kimse ne ekip, ne ayrıntılı bir proje ne de hazırlanma bekliyor. İnsanların tek istediği daha fazla mağdur edilmeden, çünkü tam bu eşitlenme ve boşvermişlik noktasında önce büyük AK Parti çıkışı ardından ise, küçük ama daha sivri Cem Uzan reaksiyonu başlıyor. Bu iki reaksiyonu doğru anlamak gerekiyor, kolay ve acele yargılara varmak zihinsel olarak bizi tatmin etse de ne yazık ki tabloyu tam anlamıyla ortaya koymuyor. AKPnin bütün anketlerde birinci parti olarak görülmesinin en önemli nedenini, 28 Şubatın rövanşı şeklinde tanımlayan bazı yazarları okudukça, bunların kendi bulundukları noktadaki afaki ve yaşamdan uzak bakış açılarında, seçebildikleri ufak tefek hareket noktalarını bütün hareketin merkeziymiş gibi görme hilafı hakikatlerine şaşırmadan edemiyorum. Ak Partiye oy verenlerin bir çoğunun 28 Şubat umurunda değil oysa. Türkiye gerek siyasi proje, gerekse jenerasyon bazında muazzam bir yenilenme ihtiyacını krizin giderek açtığı sosyal adalet ekseninde bir kez daha duyuyor. Türkiye bu seçimde artık kendi adına vekalet vereceği birilerini değil kendi kendini arıyor. İlginç olan nokta bu seçimin kendi aynasıyla yüzleşeceği ilk seçim olmasıdır. Bu açıdan bu seçimde insanların çıplak ifadeleri, olaylar karşısındaki tavırları, ve kararları, tercihleri ne olursa olsun onların arkasında sonua dek direnmeleri önemli bir rekabet üstünlüğü haline geliyor. Bir diğer ilginç olan nokta ise ilk kez bu seçimde toplumdaki çözülme kendine uygun çözülmüş bireyler bekliyor karşısında. Onlar gibi yapmaya kalkan simule tipler yerine, bizzat kendileri olan insanlar istiyor. Hatası ve sevabıyla, bir defosu varsa hatta onu bile gösterebilmeyi göze almış, gizlenmeyen kanlı canlı yaşayan tipler istiyor. Çok acık. Böyle tipler ne kaynak tanzimiyle uğraşan merkez sağ örgütlerde ne de dünyayı henüz anlamamış bulunan Türk solunda olsun. BİLİNMEYEN KADROLARIN PEŞİNDE O halde, toplum belki tehlikeli bir ilgiyle henüz bilinmeyen kadroları arıyor. İlk söylediğimiz noktaya geri dönmek istiyorum. Bu seçim sonrasında da herkesin kendini yeniden tanzim etmek zorunda kalacağı bir yeniden derlenip toparlanma seçimine gebe kalacak gibi. Bu konuda Tarhan Erdeme katılıyorum. Bu geçici süreç içerisinde Irak harekatı, Kuzey Irak meselesi, Kafkaslarda artan gerginlik gibi konularda by-pass ediliyor oluşumuzu,i Afganistandaki havaalanını kontrol etmemizle dengeleyemeyeceğiz gibi. Öte yandan borcun çevrilebilirliği, büyüme, kronik enflasyon gibi sorunlar da bekliyor, devleti yönetcek kadroları neyse ki ekonomi bürokrasisi bu kez gerçekten emin ellerde. Kriz boyunca kazanılan muazzam tecrübe, işin bu kısmını dadha sorunsuz geçirebilir. Ancak uluslararası meselelerden yavaşça çekiliyor olmamız, beni tedirgin ediyor giderek. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||