|
|
KIRMIZI IŞIK İŞSİZLİĞİN DEVAMINA İŞARET Eğer kırmızı ışık yanarsa bu ne anlama gelecek? Kırmızı ışık çok kabaca ekonomide düşük üretimin ve gelirin, işsizliğin devam etmesi anlamına gelecek. Fakat, biliyorsunuz trafikteki kırmızı ışıkların yanma süreleri bulunulan noktanın ya da kavşağın özelliğine göre değişiyor. Kırmızı ışık Türkiye için ne kadar kısa sürerse yaratacağı olumsuzlukta o kadar kısa olur. Türkiye kaçınılmaz olarak siyasi bir yeniden yapılanma yaşayacak. Önemli olan, siyasi değişimin gelecek konusundaki güveni arttıracak yönde olmasıdır. Kişisel düşüncem, kaçınılmaz olarak yaşadığımız ve bir süre daha yaşayacağımız siyasi türbülansın sonunda, siyasete güvenimizi arttıran gelişmeler olacağıdır. Öyle ya da böyle, toplumun çoğunun istediği AB üyeliğine ilişkin kararları mevcut siyasi yapı alamıyorsa, bir şeyler yanlış demektir, değişecektir. Bu, orta dönemde umutlu olmamızı gerektiren bir gelişmedir. PİYASALAR KISA VADEYE BAKIYOR Konuya finans piyasaları açısından baktığımızda, orta dönem çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Piyasalar doğası gereği kısa dönemde ne olacağı ile ilgilenmekte. İş dönüp dolaşıp iç borçların sürdürülüp sürdürülemeyeceği noktasına gelmekte. Bu sorunun cevabını vermek için uygulanan ekonomik programın ana hatlarını tekrar hatırlamakta fayda var. Program, bir yandan kamu ve finans sektöründe yapısal değişimi gerçekleştirmeye çalışırken, diğer taraftan ekonomide istikrarı sağlayarak kamu borçlarının sürdürülebilirliği sorununu ortadan kaldırmaya çalışıyor. Gerek IMFye verilen niyet mektuplarında gerek Merkez bankasının para raporlarında kamu borç stoğunun azaltılabilmesine ilişkin dört noktanın öne çıktığını görüyoruz. Birincisi, faiz dışı fazla hedefinin tutturulması gerekiyor. Bu, devletin borçlarının bir kısmını yaptığı tassarufla ödemesi anlamına geliyor. İkincisi, faiz dışı fazla ile reel faiz ödemelerinin toplamından oluşan operasyonel kamu açığının düşmesi gerekiyor. Bir başka ifade ile reel faizlerin düşmesi gerekiyor. Üçüncüsü, düşen reel faizle birlikte büyümenin artması ve borç rasyolarının düzelmesi gerekiyor. Dördüncüsü ise, program uygulaması sırasında diğer üç hedefin gerçekleşmesine katkıda bulunmak amacıyla resmi ve özel dış kaynak girişinin olması gerekiyor. YIL SONU FAİZ DIŞI FAZLA HEDEFİ YAKALANABİLİR Şimdi bu dört noktanın mevcut durumuna ve olası gelişimine bakalım. Faiz dışı fazla rakamına ilişkin son veriler iki gün önce açıklandı. Ocak-Mayıs döneminde nakit bazda faiz dışı fazla 6,3 katrilyon lira seviyesine ulaşmış durumda. 15,8 katrilyon lira olan yıl sonu hedefine ulaşmakta şu anda bir sorun gözükmüyor. Diğer taraftan 1.5 ay önce yüzde 15 seviyelerine gerileyen reel fazilerin son günlerde yüzde 20 -25 arasına yükseldiğini izliyoruz. Bu gelişme olumsuzdur. Bir çok gösterge, Mart ayı ile beraber ekonominin büyüme sürecine girdiğini göstermektedir. Yükselen reel faizin büyümeyi olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır. Mayıs ayının son iki haftasına ilişkin bir veri olan CNBC-e Tüketici Güven Endeksinin 97,50den 91,50ye gerilemesi, büyümeye ilişkin olumsuz bir sinyaldir. Dış destek açısından IMFden gelecek kaynaklar nedeniyle bu yıl için bir sorun bulunmamaktadır. Fakat, önümüzdeki yıl IMFden sadece 1 milyar dolar kaynak gelecek. AB ilişkileri olumsuz seyreder özel yatırım gelmez ise, dış destek çok sınırlı kalacak. Bu tabloya baktığımızda, kısa dönemde programın işleyişine ilişkin çok sorun olmadığı, kırmızı ışıkta uzun süre kalırsak risklerin artacağı sonucu çıkmaktadır. POZİTİF NOKTALARI HATIRLATMAK GEREK Böyle bir gelişmenin Türkiye ekonomisi için olumsuz olacağı açıktır. Fakat, olumsuzluğu tek bir senaryo içinde düşünüyoruz gibi geliyor. Bazılarının sık sık dile getirdiği bu senaryo, AB ile olumsuz bir gelişme yaşanırsa özel dış yatırımların gelmeyeceği ve borç yeniden yapılandırmasının kaçınılmaz olduğuna dayanıyor. Aşırı kötümser olmamamız için belki bazı pozitif noktaları tekrar hatırlamamız gerekiyor. Birincisi, faizler tekrar yükselme eğiliminde olmasına rağmen, ekonomik programın dayandığı faiz varsayımının hala oldukça altındadır. Bu yıl için varsayılan Hazine Bonosu ortalama nominal faiz oranı yüzde 69,6dır. Bu yılın ilk beş ayında gerçekleşen ortalama faiz yüzde 65,9dur. Yılın kalan bölümünde faizlerin yüzde 65-70 aralığında olması, enflasyonun yüzde 35in altına inmemesi kaydıyla program hedeflerini bozmayacaktır. 2003 yılı ortalama faiz varsayımı yüzde 46, enflasyon hedefi yüzde 16dır. Bir başka ifade ile önümüzdeki yıl içinde nominal ve reel faiz beklentisi düşük değildir. Program faizde sert bir düşüş beklentisine dayanmamaktadır. İkincisi, bu program büyümeye öncelik veren bir program değildir. 2004 yılı sonunda toplam GSMHnin 2000 yılı seviyesi olan 200 milyar dolara çıkması beklenmektedir. Son gelen rakamlar, özellikle dış talebin etkisiyle bu yıl büyümenin yüzde 3ü aşma ihtimalini gösteriyordu. Artan reel faizler iç talebi kısarak bu ihtimali zayıflatacaktır. Buna karşın, finans sektörüne ilişkin yapısal reformlar konusunda geçen yıla göre ileri bir aşamaya gelinmiştir. Dış talep ve arz yönlü gelişmeler mütevazi büyüme hedeflerini tutturmaya yardımcı olabilir. Üçüncü önemli nokta, AB süreci uzarsa dış yatırımların beklenenin altında geleceği ve kamunun finansman açısından zorlanacağıdır. Türkiyenin önümüzdeki yıl 5-6 milyar dolar dış kaynağa ihtiyacı olduğu öne sürülmektedir. Böyle bir kaynağın gelmesi elbette çok olumludur. Fakat AB olmasa dahi, özelleştirme ve yabancı bankaların gelişi ile normal koşullarda 2- 2,5 milyar dolar yabancı sermaye gelebilir. IMF programının devam ettiği fakat Türkiyenin dış kaynak bulmakta zorlandığı bir ortamda, IMFye 2003 yılında geri ödememiz gereken yaklaşık 2 milyar doların vadesi uzatılabilir. Bir başka ifade ile, dış kaynak konusunda alternatifler yaratılabilir. ÖNEMLİ OLAN GELECEK BEKLENTİLERİ Alternatif senaryolara göre, ekonomi programının net kamu borcu /GSMH beklentisi farklılaşmaktadır. 2001 yılı Eylül ayında yüzde 90 seviyesinde olan bu oranın, 2002 yılı sonunda yüzde 78e gerilemesi bekleniyor. Bundan sonra iyimser senaryo gerçekleşir, yani düşüş faiz yüksek büyüme tutturulursa bu oranın 2004 sonunda yüzde 65e gerilemesi bekleniyor. Yüksek faiz düşük büyümeye dayanan kötümser senaryoda ise bu oranın 2004 sonunda yüzde 75 olması bekleniyor. Sonuç olarak, bundan sonra kötümser senaryo da olsa 2001 yılına göre daha iyi bir noktada olacağız. Yüzde 75 çok düşük bir oran değildir. Fakat, bu oranın sürdürülemez olduğunu iddia etmek de yanlıştır. Bu oranın çok üzerinde borçluluğu olan İtalya, Belçika gibi ülkelerde borçların sürdürülebilirliği tatışılmamıştır. Önemli olan geleceğe ilişkin beklentidir. Türkiye önümüzdeki dönemi ekonomik olduğu kadar siyasi bir yeniden yapılanma ile de geçirebilir. Siyasi yeniden yapılanma geleceğe ilişkin umut verecek şekilde gerçekleşirse, borçların sürdürülebilirliği çok fazla tartışılmayacaktır. Gecikmeyle de olsa kamu borç stoğunun düşeceği, AB müzakere sürecinin başlayacağı, yatırımların geleceği beklentisi hakim olacaktır. Kötümser senaryonun içinde dahi iyimser olabileceğimiz çok nokta bulunmaktadır. Herşeyin en kötüsünü düşünüp krizin maliyetini daha arttırmayalım, zararı hepimize olur. Umarım Türk halkının sağduyusu buğünkü AB zirvesine yansır ve yeşil ışığı görebiliriz. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||