|
|
Dolayısıyla, ekonominin gidişatını tahmin etmek için belirsizlik yaratan ekonomi dışı faktörlerin seyrini yakından izlemek herzamankinden daha önemli oluyor. İçinde bulunduğumuz dönemde belirsizlik yaratan en önemli neden kuşkusuz AB ile tam üyelik müzakerelerine başlayıp başlamayacağımız. KAVRAM KARGAŞASI BÜYÜYOR Zaman azaldıkça AB konusunda yaptığımız tartışmalarda kavram kargaşası giderek artıyor. Sorun, müzakere sürecinin başlayıp başlamayacağı. Bu sürecin başlaması için gereken kriterleri iki yıl önce Helsinkide kabul etmişiz. Bu kriterler müzakereye tabi değil. Tüm birlik üyelerinin ve birliğe aday ülkelerin sahip olması gereken kriterler. Oyunun kuralları bunlar. Nizami bir futbol maçı oynayacaksanız 90 dakika oynayacaksınız. Benim kondisyonum yetmiyor 70 dakika oynayacağım diyemezsiniz. 70 dakikalık oyun ancak mahalle maçlarında olur. AB tartışmalarında da bazılarımız çıkıp müzakere edilemez konuları müzakere etmeye çalışıyor. Burada bir noktanın altını çizmek gerekiyor. ABnin politik, hukuksal ve ekonomik kriterleri müzakere edilemez. Kriterler bellidir, bunun dışındaki her konuda, Türkiye hem ABye hem tüm dünyaya karşı haklarını sonuna kadar savunmalı, müzakere etmelidir. Kıbrıs ya da Türkiyedeki terör örgütlerinin dışarıdan desteklenmemesi, bu gibi konular arasındadır. Bilinçli ya da bilinçsiz tüm dış sorunlarımızı AB çerçevesinde tartışmak ve müzakere etmeye çalışmak çözümü zorlaştırmakta, Türkiyenin kısa ve orta dönem geleceğini tehlikeye atmaktadır. Müzakere sürecine geldiğimizde zaten bir yığın konu olacak. Örneğin, Türk tarım politikasının AB tarım politikası ile nasıl ve ne zaman uyumlu hale getirileceği uzun bir müzakere süreci gerektirecek. KISA DÖNEMLİ KRİTERLER AB üyeliğinin esas olarak politik, hukuksal ve ekonomik bir takım kriterleri var. Bunların bazılarının kısa dönemde, bazılarının da orta dönemde yerine getirilmesi gerekiyor. Şu anda adım atılması gereken, bildiğimiz bazı politik ve hukuksal kriterler var. Ekonomik kriterler konusunda acil olarak yapılması gereken bir şey yok. AB raporlarında ekonomik kriterlere ilişkin detaylı analizler var. Fakat prensip olarak iki koşulun sağlanması gerekiyor. Birincisi, üye ülkelerin piyasa ekonomisine sahip olması. İkincisi, rekabetçi bir ekonomik yapının olması. Bir ülkenin piyasa ekonomisine sahip olması, denge fiyat ve miktarlarının arz-talep koşullarına göre oluşması, müdahalenin minumum düzeyde olması anlamını taşıyor. Burada önemli olan nokta, hukuksal ve kurumsal alt yapının sağlam olması, yolsuzluğun olmamasıdır. BDDK gibi üst kurulların farklı piyasalarda düzenleme ve denetleme gibi işlevleri yerine getirmesidir. İkinci kriter olan ekonominin rekabetçi bir yapıda olması, yeterli bir alt yapı ile tahmin edilebilir istikrarlı bir ekonomik yapıya sahip olmak anlamına gelmektedir. Böyle bir yapının somut sonuçlarından birisi enflasyonun olmamasıdır. AB raporlarına göre birliğe girmeye aday 13 ülkeden sadece Malta ve Güney Kıbrıs bu iki ekonomik kriteri sağlıyor. Bulgaristan ve Romanya bu kriterleri henüz sağlamıyor. Türkiye ise kısmen sağlıyor. PROGRAM HEDEFLERİYLE PARALEL Aslında ABnin öncelikli ekonomik kriterleri IMF ile uygulamakta olduğumuz ekonomi programının hedefleri ile paraleldir. Uygulanmaya çalışılan dezenflasyon programı ve yapısal reformlar AB üyeliğinin öncelikli ekonomik kriterleri ile aynı. Ekonomik programın başarısı AB üyeliğinde önemli bir kriterin gerçekleşmesi anlamına gelecek. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||