| | | | Krizle mücadele ve bankacılığın yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmalardan örnek veren Özince, bankacılık sektörünün yeniden düzenlenebilmesi, senkronize bir şekilde eşgüdümle uluslararası standartlara uyumlu halde çalışmasının fevkalade önemli olduğunu vurguladı. Özince, “Bizler ümit ediyoruz ki, Türkiye’nin bankacılık sektöründe dünya çapında rekabet edebilir bir seviyeye ulaşabilir, kendi kendine çeki düzen verebilir” diye konuştu.
UYGULAMADA SIKINTILAR GELEBİLİR
İster istemez, bu reformların uygulanmasında zaman açısından birtakım sıkıntılar da bulunduğunu dile getiren Özince, şunları söyledi:
“Herhangi bir ülkenin kendine ait öncelikleri bulunmaktadır. Bir ya da birden fazla ülkenin öncelikleri diğer ülkelerden farklı olacaktır. Reformlar ve reformların hayata geçirilmesine yönelik gereken süre de ülkeden ülkeye değişecektir. Örnek vermek gerekirse, sermaye yeterliliği gerekliliğinin oluşturması ve bunun yasal altyapısının oluşturulması, finans sektörünü ve ekonominin kuvvetlenebilmesi için son derece önemli. Yasal düzenlemelerin yapılabilmesi ve adli reformlar sermaye yeterliliği gereklerinin temin edilmesinden çok daha zordur. Uzun dönemde yasal gerekliliklerin ve yasal altyapının oluşturulmasıyla beraber bankacılık sektörü ve ekonomi çok daha fazla refaha ulaşabilecektir. Sermaye yeterliliğine ilişkin yüksek rasyoların, bankaların daha rahat çalışmasını ve kısa vadede istikrarı getireceği söylenmektedir.
Ancak bu beraberinde özellikle gelir kapasitesinde birtakım sorunlar yaratabilir. Böyle olması durumunda uzun vadelerde, uzun süre boyunca bankalar kendi rekabetçi avantajlarını pekiştiremezler. Bu süreç bankacılık sektörünü zedeleyebilir ve sonuç itibariyle rekabeti daha da zorlaştırır. “
Rekabette karşılaşılan bu zorlukların özellikle finans sektörünün ve finans piyasalarının açılmasıyla yeniden yapılanma süreciyle daha da artacağına dikkat çeken Özince, “Çünkü uluslararası bankalar piyasaya girdikleri zaman daha yüksek düzeyde sermaye yeterliliğini ellerinde bulundurabilirler. Aktif ve pasif risk portföylerini yurtiçi bankalara göre çok daha sağlam bir şekilde sürdürebilirler. Bu da rekabeti zorlaştırır” dedi.
EKONOMİK AÇIDAN DA ZORLUKLAR
Ersin Özince, yüksek düzeyde sermaye yeterliliği rasyolarının özellikle makroekonomi açısından da zorluklar getirebileceğini savunarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Çünkü ekonomi geliştikçe ellerinde bulundurdukları aktifler gelişebilir ve son derece büyük bir sermaye bulundurmak yerine, kamu kuruluşları bankaların sermaye yapılarını değiştirmek yerine ekonomiyi düzeltmeyi tercih edebilirler. Makroekonomik istikrarın elde edilmesine yönelik hayata geçirilen bu çabalar tek başına bankaların pozisyonunu kuvvetlendirmeyebilir. Diğer bir deyişle genel bir reçete aslında bütün vakalar için geçerli olsa bile makroekonomik istikrarın elde edilmesine yönelik önlemler kesinlikle geciktirilmemelidir. Gereken likiditenin temin edilmesine bütün destekler verilmelidir ki mudiler panik olmasın ve mutlaka bankalar desteklenmeli. Ekonomik istikrara kavuşması sağlanmalıdır.”
Yaklaşımların ülkeden ülkeye değişmekle kalmayıp, ülke içinde de farklı yaklaşımların benimsendiğini kaydeden Özince, gözetim ve denetim açısından tek bir reçetenin olmasının gelişmekte ve değişmekte olan piyasalar için geçerli olmadığını söyledi.
Bankaların risk profilleri, risk denetim hizmetleri ve risk yönetim açısından anlayışlarının da birbirinden farklı olabileceğini kaydeden Özince, “Sonuç itibarıyla istikrarsızlığın da ekonomik dengesizliğin de bulunması risk açısından son derece entegre bir yaklaşımın benimsenmesini gerekli kılıyor.” dedi. | |
Bankaların kara tahtaları siliniyor
Bankaları güçlendirme planı sadece görüntüyü mü değiştirecek?
