|
|
Yapılan açıklamalardan, bu ay IMF ile yapacağımız yeni stand-by anlaşmasında devletin etkin olarak yeniden yapılandırılmasına ilişkin yasalar ve düzenlemelerin önemli yer tutacağı anlaşılıyor. Başarılması durumunda, ileriye yönelik olarak çok olumlu bir gelişme olacaktır. TEKNOLOJİ İÇİN SİSTEMLİ ÇABA Orta ve uzun dönemde ekonomik büyümeye pozitif katkıda bulunacak önemli bir faktörde teknolojik gelişmedir. Teknolojinin ekonomik büyümeyi nasıl sağladığı artık tartışılan bir konu değil. İçinde bulunduğumuz yüzyılda dünya ülkeleri maddi imkanlara sahip olanlar ile olmayanlar olarak değil, bilenler ile bilmeyenler olarak ayrılacak. Teknolojik gelişmesi için öngörüsü olan ve buna hazırlık yapan toplumlar hızlı ekonomik büyümeyi daha kolay yakalayabilecekler. O halde sormamız gerek sorular şunlar; Türkiye olarak teknolojik açıdan ne durumdayız? Teknolojimizi geliştirmek için sistemli bir çabamız var mı? ARAŞTIRMANIN PAYI YÜZDE 0.63 Bir ülkenin teknolojik kapasitesini göstermek için kullanılan iki temel kriter bulunmaktadır. Birincisi, AR-GE harcamaların GSMH içindeki payı, ikincisi ise alınan patent sayısı ve bunun içinde yerli firmaların payıdır. Türkiyede AR-GE harcamalarının GSMH içindeki payı yüzde 0.63dür. OECD ülkeleri ortalaması ise yüzde 2.71dir. Türkiye OECD ülkeleri içinde Yunanistan ile beraber en düşük AR-GE harcaması yapan ülkedir. Yaptığımız harcamaların yüzde 70 kadar bölümü devlet tarafından yapılmakta. Bu harcamanın büyük bölümü üniversite personeline yapılan ödemelerdir (Üniversite personelinin ne kadar araştırmacı olup olmadığı zaten ayrı bir tartışma konusudur). OECD ülkelerinde ise özel sektörün yaptığı harcamalar toplamın yüzde 70i kadardır. Bakabileceğimiz diğer bir gösterge ise alınan patentler. 2000 yılı sonu itibarıyla Türkiyede alınan toplam patent sayısı 36.000dir. Bunun yaklaşık yüzde 10 kadarı yerli üreticilere aitken, kalanı yabancılarındır. Yıllık oranlarda hemen hemen aynıdır. Örneğin 2000 yılında toplam patent başvurusu 3177dir. Bunun sadece 265 tanesi yerli üreticilerindir. Bu rakamların uluslararası düzeyde ne anlama geldiğini anlamak için 2 çarpıcı örnek vermek istiyorum. Birincisi, OECD ülkelerinde alınan patentlerde yabancıların payı ortalama olarak yüzde 8dir. İkincisi Almanya ve Güney Korede yıllık yerli patent başvurusu 120 binin üzerindedir. GELİŞMELER UMUT VERİCİ Örnekler arttırılabilir. Veriler Türkiyenin teknolojik kapasite olarak gerilerde olduğunu göstermektedir. Fakat bu, Türkiyede bir ilerleme olmadığı anlamına gelmemektedir. Özellikle 1997 yılından bu yana umut verici gelişmeler olmaktadır. Türkiyede Bilim ve Teknoloji politikasını oluşturmak ve izlemek amacıyla 1983 yılında Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu oluşturulmuştur. Bu kurul ikinci toplantısını 1993, üçüncü toplantısını 1997 yılında yapmıştır. O tarihten bu yana her yıl düzenli olarak toplanmakta, hedefler koymakta, kararlar almaktadır. 2000 yılı sonuna kadar alınan toplam karar sayısı 41dir. Alınan kararlar teknik düzeyde oldukça yeterlidir ve bu konuda başarılı ülke deneyimlerine benzemektedir. Biyoteknolojiden elektronik ticaret ağı kurulmasına kadar birçok konuda karar alınmış hedefler konmuştur. Fakat, bugüne kadar bu kararlardan sadece 7 tanesi gerçekleştirilmiş, 16 tanesinde ilerleme kaydedilmiştir. Aslında Türkiyede bir teknoloji politikası oluşturulduğunu fakat bunda çok yavaş ilerleme kaydedildiğini izliyoruz. Bu durum bize tanıdık geliyor. Son bir-kaç yıldır sürdürmeye çalıştığımız istikrar programlarında da teknik olarak doğru kararlar alınmasına rağmen uygulamada yavaş kalıyoruz. HÜKÜMET TEKNOLOJİDE KARARLI DEĞİL TÜBİTAK, Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı ve bazı üniversitelerimiz yoğun bir çaba içinde olmasına rağmen teknoloji konusunda yapmamız gerekenler konusunda hükümet yeterince kararlı gözükmemektedir. Ekonomi krizdeyken bu normal karşılanabilir. Fakat normal zamanlarda da bu ilgi malesef yeterince olmamaktadır. Örneğin, 2000 yılı Haziran ayında yapılan III. Türkiye Teknoloji Kongresi ve Teknoloji Ödülleri toplantısına hükümetten hiçbir yetkili katılmamıştır. Türkiye ekonomisi uzun dönemde kalıcı büyümeyi sağlayıcı yapısal dönüşüm içine girmiştir. Şu anda Kamu ve Finans kesiminin reform süreci devam etmektedir. Bir süre sonra üretim yapımıza yönelik olarak teknolojik gelişmenin başarılması çok daha öne çıkacaktır. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu 2000 yılında önemli kararlar almıştır. En önemli kararlardan bir tanesi uzun vadeli teknoloji öngörüsü oluşturmaktır. Türkiye için yeni olan bu politika, teknolojide başarılı ülkelerin uyguladığı en geçerli politikalardan birisidir. Sonuç olarak, teknolojik alt yapının geliştirilmesi ve projeler oluşturma anlamında oldukça ilerleme göstermiş durumdayız, yeter ki uygulamada ağır kalmayalım. Ekonomi politikalarında öncelikler her zaman olacaktır, fakat bu aynı anda birden fazla iş yapmayı engellememelidir. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||