|
16 Kasım ABden sorumlu eski Devlet Bakanı ve İstanbul bağımsız milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik, NTVde yayınlanan Güne Başlarken programına katılarak, Türkiye-AB ilişkileri, Kıbrıs ve Türk-Yunan sorunlarına ilişkin soruları yanıtladı. İrtemçelik, Türkiyeye AB adaylığının teklif edildiği 1999 Aralık ayındaki Helsinki zirvesi sonrasında yapılan bakanlar kurulu toplatısına değinerek, hükümetin zamanında bazı konuları tartışmadığını ve şu anda bunun faturasını ödediğini söyledi. İrtemçelik, AB zirvesinden Türkiyeye adaylık teklifi geldiğinde, Kıbrıs konusunda yapılacakların anlatıldığını anımsattı. |
Ecevit Kıbrıs'ta BM çözümüne karşı Yılmaz:Türkiye AB ödevini yapmadı Dışişleri: Eksikleri gidereceğiz Yılmaz: Rapordaki eleştiriler doğru AB Kıbrıs'ta BM çözümünden yana Bahçeli: AB raporu objektif değil Gürel: AB için Kıbrıs ödünü verilemez Kıbrıs'ta son şans-1 Kıbrıs'ta son şans-2 Çözüm siyasidir |
|||
ABden sorumlu eski Devlet Bakanı ve İstanbul bağımsız milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik ile yapılan söyleşinin tam metni şöyle: NTV: Siz de kabinenin bir üyesiydiniz. O yüzden belki bize daha farklı da yorumlayabileceksiniz bu tartışmayı. Şimdi çok önemli bir konuda, Avrupa Birliği gibi önemli bir konuda hükümetin üç ortağı arasında büyük bir görüş ayrılığı olduğu ortaya çıktı. Hatta bugün gazetelere yansımış... Bu fay hattıyla Avrupa Birliğindeki yolda nasıl ilerleyecek Türkiye? Mehmet Ali İrtemçelik: Bu fay hattıyla ilerlemeyecek. Böyle bir şey yoktur. Avrupa Birliği, siz de işaret ettiniz, daha büyüktür, Türkiyenin en büyük projesidir. Türkiye, üç büyük projesinden en büyüğüdür. Boru hatları projemiz var, GAP projemiz var. Ve Avrupa Birliği projemiz var. Daha doğrusu bu bir uygarlık projesi. Avrupa Birliği diye zaman zaman takılıyoruz. Böyle bir takım karşımızda. Biz onlarla pazarlık ediyoruz. İşler nasıl gidiyor, onlar bizden ne istiyorlar, biz ne kadar verelim, ne kadar vermeyelim... Hayır bu değil. Bu bir uygarlık yürüyüşüdür. Büyük Atatürkün gösterdiği çağdaş uygarlık ufuklarına doğru yürümek, yürüyememek meselesidir. NTV: Talep edilen de bir değişim, dönüşüm. Mehmet Ali İrtemçelik: Talep edilen değil, bizim ihtiyacımız. Yani, bir şeyi çok iyi anlamak lazım. Avrupa Birliği, bizim peşimizde koşuyor. Ve bizden durmadan bir şeyler istiyor. Hiç böyle bir şey söz konusu değil. Biz bunu istiyoruz. Bu bizim istediğimizdir. Oraya katılma talebinde bulunan biziz. Hakkımız olduğu için o talepte bulunduk. Onlar da bize dediler ki, peki, güzel olabilir. UYGAR STANDARTLARA DOĞRU YÜRÜYÜŞ Doğrusu sizin başvuru hakkınız var. Siz, mesela Endonezya değilsiniz, Endonezyanın başvuru hakkı yok. Bir Avrupa ülkesi değil, çünkü. Buraya katılmanın kuralları budur. Biz şu şu standartlara erişilmesini isteriz. Çünkü bünyemize yük olacak unsurları istemeyiz. Bu bir süreçtir. Bu yolu yürürseniz, en sonunda gereken değerlendirme yapılır, nesnel koşullar yerine gelmişse, siz de üye olursunuz. Bu bir yürüyüştür. Bu bir uygarlık yürüyüşüdür. Uygar standartlara doğru yürüyüştür. Ve bu standartlar dünyanın her yerinde aynıdır. NTV: Liderlere dönelim. Az önce bu şekilde yürünmez dediniz. Siz, olayları içinden biliyorsunuz. Çünkü Avrupa Birliği ile ilişkilerden sorumlu devlet bakanı idiniz, kabineden ayrılmadan önce. Bu görüş ayrılıkları, bugüne mi mahsus? Ama daha önce de biz, bu tip çıkışları, zaman zaman görüş ayrılıkları basına yansıdığı kadarıyla takip etmiştik. Mehmet Ali İrtemçelik: İşi başından almak lazım belki. Bu, 10 Aralıkta (1999 da yapılan AB Helsinki zirvesini kasdediyor) değerlendirmeyi yaparken, yani Avrupa Birliği bize nihayet talep ettiğimiz kontratı önerdiğinde, yani bütün adaylara önerdiği objektif koşulları önerdiğinde, herhangi bir ayırımcılık söz konusu olmadığında, o noktaya erişildiğinde... Lüksemburgdan Helsinkiye gelindiğinde Bakanlar Kurulunda bir toplantı oldu. Bir değerlendirme toplantısı oldu. Orada uzun bir takdim yaptım. Sorular oldu. Onları yanıtladık. Ve en sonunda sayın başbakana dedim ki, Sayın Başbakanım, bu metinde bir şey yoktur. Bu bize önerilmiş dürüst bir kontrattır. Bizi dinleyenlerin aklına Kıbrıs ve Ege konuları gelecektir. Burada da zihnimizin çok net olması lazım. Bunlar, bize aday olacağımız için önerilen şartlar filan değildir. Biz, bize önerilen kontrat, meşhur 12. paragraftır. Kabul etseydik de, etmeseydik de, onlar yerli yerinde, o Helsinki kararlarında duracaklardı. Yani, biz kabul ettiğimiz için başımıza bunlar geldi. Kıbrıs, paragrafı orada, Ege paragrafı orada. Kabul etmesek bunlar olmayacaktı. Bu konuda zihnimizin net olması lazım. Söz konusu değildir. Onlar Avrupa Birliğinin bu konulardaki pozisyonlarıydı. ABYE ÜYE OLMA İRADESİNE SAHİP MİYİZ? Şimdi, buna açıklık getirdikten sonra döneyim müsaade ederseniz. Diyelim ki, bu metinde bir şey yoktur. Bu metin bizim kabul edebileceğimiz bir metindir. Ve etmemiz gereken bir metindir. Yani, bizim daha önemli bir meselemiz vardır burada. Şimdi, bize önerilen bu kontratı kabul edersek, Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz artık niteliksel bir değişime uğrayacaktır. Yani, bundan niteliksel bir değişim olacaktır, bu çok önemli. Bundan sonra bugüne kadar yapıp da, artık yapmamamız gerekenler olacaktır. Ve yapmayıp da, artık yapmamız gerekenler olacaktır. Bunlar bellidir. Şimdi burada tartışmamız gereken biz bu iradeye sahip miyiz? Çünkü konu bir irade konusudur. İstiyor musunuz, istemiyor musunuz? Bunu tartışalım. Çünkü, eğer yapmamamız gerekenleri yapmaya devam edeceksek, yapmamız gerekenleri de yapmamaya devam edeceksek, bu yolu yürümemiz mümkün değildir. Ve sıkıntılar doğar. Dolayısıyla bu iradeden yoksunsak, henüz oraya gelmediysek, sakın bu teklifi kabul etmeyelim. O zaman belki bir özel ilişki tertibi aramak lazım. Kabul edip de yapamazsak, Türkiye sıkıntılara düşer, dış ilişkilerinde sıkıntılara düşer. Burada bunu tartışalım. Bu çok önemlidir, dedim. HÜKÜMET ORTAKLARININ GÖRÜŞLERİ O görüşte olunmadı galiba. Toplantı devam etti. Sayın Yılmaz, hemen benim ardımdan söz aldı. Dedi ki, Ben şunu söylemek için söz aldım... Eğer, 1997de ben başbakanken, benim hükümetim döneminde bu metin gelmiş olsaydı, bu öneri, bu davet, bu kontrat gelmiş olsaydı, ben kabulü yönünde kuvvetli tavır alırdım, dedi. Sayın Başbakan, Sayın Bahçeliye döndü. Ne diyorsunuz, efendim dedi. Sayın Bahçelinin de cevabı, bütün bu tartışmalardan, değerlendirmelerden, münasip olduğu anlaşılıyor, efendim, hayırlı olsun dedi. Ve toplantı bitti. Budur... MİLLETİ BİLGİLENDİRME Bu tartışmayı o zaman maalesef yapmadık. Yapılmalıydı. Sonra da yapmadık. Ve ben, hatırlayanlar olacaktır, geçtiğimiz yıl bu zamanlardan başlayarak ve 5 Aralık 2000de Meclise taşıyarak, dedim ki, bu hükümet, malul bulunduğu, -bu ayıp bir şey değildir- bu bir veri, zihni bölünmüşlük nedeniyle, irade bölünmüşlüğü nedeniyle, bütün verilerimiz ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu yolu yürüyemezdik. Bu hükümet ulusal program denilecek, sizin demenizle olmaz, bunun objektif kıstasla da uygun olması lazım, ulusal program olması için. Bir ulusal programı hazırlayabilecek durumda değildir. Bu dramatize edilecek bir konu da değildir. Ama konu çok büyüktür, çok stratejiktir. O zaman gidelim millete, bir bilgilenme sürecinden geçelim. Bir kere nedir bu Avrupa Birliği? Türkiyenin yüzde 2si biliyor, yüzde 67 ve daha fazlası istiyor. Bu da tuhaf bir şey. 2si biliyor, 67si istiyor. Olmaması lazım aslında. Ama niye istiyor. Çünkü ışığının orada olduğunu hissediyor. Sezgileriyle hissediyor doğru olduğunu... Evet, dediğim gibi bunu önemseyelim... Gidelim, bir bilgilenme sürecinden geçirilsin. Çok açık olalım. Bir dil duygusuyla hareket edelim. Bütün sorular sorulsun, bütün kaygılar dile getirilsin. Hepsinin cevabı aransın. Milletimizin duysun ve ondan sonra değerlendirsin. Sandığa gitsin, desin ki, ben bunu istiyorum. Ben bunu istemiyorum. MİLLET DÜZEYİNDE KARAR ALINMASI LAZIMDIR Bu bir ulusal direktif olacaktır. İsteseydi o yol yürünecekti. Türkiyede herkes konuşmalıdır. Ama istemeyenler artık konuşmaya devam edeceklerdi, ama direktif yürünmesi yolunda olacaktı. Veya halkımız, hayır, ben istemiyorum, ben çağdaşlaşmak filan istemiyorum deseydi, ki demeyecekti tabii.. Deseydi de, gelecek kaderi... Çünkü yarınlar siz nasıl çağırırsanız oraya gelir, biliyorsunuz. O yarınların yükünü, kahrını, acılarını hep beraber ve daha kolay yaşadık. Ben buna Türkiyenin bugün de ihtiyacı olduğu düşüncesindeyim. Millet düzeyinde bu kararın alınması lazımdır. Nelerin yapılması gerektiği açıktır. Nelerin yapılmasının gerektiğinin Avrupa Birliği ile alakasının olmadığını da tekraren söylüyorum. Bu, bir uygarlık standartları bütünüdür: Bu yolu yürüyelim mi, yürümeyelim mi? Milletin kararı evet olacaktır. Ama bu kararın sandıktan çıkması lazım. NTV: Kıbrısta bir görüşme bekleniyor. Klerides ile Denktaş, sonunda yüzyüze görüşecekler. Siz, bir şey bekliyor musunuz bu görüşmeden? Mehmet Ali İrtemçelik: Tabi, temenni ederim. Ciddi olmak lazım. Kıbrıs konusunun, aslında Türk-Yunan ihtilafının bir çözüme ihtiyacı vardır. Avrupa Birliği, beklediği için ihtiyacı vardır, değil, gerçekten ihtiyacı vardır. Türkiye ile Yunanistan, bu iki millet, ihtilaflarını artık ardlarına koyabilmelidirler. Yeni bir hak ve ilişkiler dengesi oluşturulmalıdır. Yani, doğrusu bozulan Lozan dengesi, Yunanlıların girişimleriyle maalesef.. Ve sonra Kıbrıs, yani artık olmayan Kıbrıs Cumhuriyetini kuran anlaşmalarla iki millet arasında oluşan hak ve çıkar dengesi, denklemi bozulmak istenmiştir: Bunun onarılmasına ihtiyaç vardır. Ve ortak bir gelecek vizyonuyla onarılmasına ihtiyaç vardır. Sayın Denktaşın, Sayın Klerides ile yapacağı görüşmeden bir şey bekliyor muyuz; temenni ederim. Ama ben beklemiyorum. Yani gerçek anlamda beklemiyorum. Bir sonuç, üretim beklemiyorum. NTV: Peki, Kıbrıs için çözüm öneriniz var mı? Formüller üzerinde konuşuluyor. Sizin bir formülünüz var mı en azından? Mehmet Ali İrtemçelik: Benim dediğim şudur. Kıbrıs meselesi yanlış konulmuştur. Kıbrıs konusu bizim dediğimiz gibi, iki taraf arasındaki bir mesele değildir. Doğrudur da eksiktir bu... Buzdağının bir ucu gibidir. Yunan, Rum tarafının dediği gibi bir BM üyesini, başka BM üyesinin işgal etmişliği hiç değildir. Kıbrıs Türk halkının azınlık statüsüne indirgenmesi hiç değildir. Bunlar, ciddi, gerçekçi yaklaşımlar değillerdir. Bunlar barışçı anlayışla üretilmiş tavır değildir. TÜRK VE YUNAN MİLLETİ ARASINDA İHTİLAF VARDIR Kıbrıs meselesi Egeyle beraber iki millet arasında ve iki devlet arasında, Türkiye ve Yunanistan arasında, Türk ve Yunan milleti arasında ihtilaf vardır. Tarafların tutumları kemikleşmiştir. Esneklik alanlarını zaman içinde kaybetmişlerdir. Ben, bunların bir bütünlük içinde, paralel görüşmelerle ele alınmasını... Hayal gücüyle, gerçekçilikle ve tabi iradeyle, ortak bir geleceği birlikte kurma iradesiyle eğer hareket edilirse, bir çıkış yolu olacaktır. NTV: Yeni dönem bu açıdan size ışık veriyor mu? İki hükümetin ve iki dışişleri bakanının başlatmış olması... En azından psikolojik de olsa bir takım adımlar atıldı... Mehmet Ali İrtemçelik: Bunlar tabi ki iyi şeyler... Yalnız bir tehlikesi vardır bunların. Bunların, üretici olmadıkları görülürse zaman içinde, o psikoloji tersine de dönebilir. Dolayısıyla bu psikolojik unsurları, bugün ya da bugüne kadar olan psikolojik unsurları besleyecek, onların hayatiyetini sürdürmelerine yardımcı olacak ürünlerin de, somut ürünlerin de, işe yarar ürünlerin de, yarına sizi taşıyacak ürünlerin de ortaya çıkması lazım... NTV: İşbirliğini geliştirme yönünde bazı adımlar atılıyor. Bu da iki toplumun kurumlarını birbirine yakınlaştıracak çabalar. Mehmet Ali İrtemçelik: Bunların hepsi olumlu. Yalnız dediğimiz gibi çok büyük ihtilaflardan bahsediyoruz. Ve kritik biçimde tehlike unsurları, patlayıcı unsurlar barından sorunlardan bahsediyoruz. Bunları artık cesaretle eğilinmesi zamanı gelmiştir. | ||||
Ergenekonda 16 kişi daha gözaltında | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||