|
Özel dönemler özel adamlar gerektirir. Büyük adımlar, büyük adamlarla atılabilir. Amerikaya yapılan saldırı Türkiye için son derece önemli bir süreç başlattı. Eğer Bir koyup üç alırız hamhayallerine kapılmadan soğukkanlı düşünebiliyorsanız, Türkiyenin bir bıçak sırtında olduğunu rahatça görebilirsiniz. Bu süreçten Türkiye doğru adımları atabilirse uluslararası ilişkilerde gücü ve etkinliği artmış bir ülke olarak çıkabilir. Atılacak yanlış adımların faturası ise çok ağır olacak. Müttefiklerine yaranmak, başkalarının felaketinden çıkar sağlamak için fazla hevesli davranan, sevimsiz bir ülke konumuna düşmek de var sonuçta. Hem Amerika ve müttefiklerinin gözünde önemi bir araçtan öteye gidememiş, terörle içiçe yaşayan Müslüman ülkelerden farkını ortaya koyamamış bir ülke olarak kalırsınız, hem de Müslüman dünyası tarafından da tamamen dışlanabilirsiniz. Bu tahlilleri uzatmaya gerek yok. Açık ve net. Türkiye doğru adımları atabilirse geleceği belirleyen, Doğuda ve Batıda sözü geçen, saygı gören önder ülkelerden birisi olabilir. Aksi halde Türkiye küme düşer. ÖZEL DÖNEMLERE ÖZEL ADAMLAR Türkiyenin atması gereken doğru adımlar nelerdir, bu adımları nasıl atar? Bu soruların cevabını bugünden ve Ankaradan bilmek mümkün değil. Gelişmeler gösterecek. Ancak şurası açık ki Türkiye karar alma sürecinde aktif rol oynamak zorundadır. Yani Amerikanın planlarını bire bir uygulayan bir müttefik yerine, yeni dönemin ve atılacak adımların planlayıcılarından biri olmalıdır. Böylece, Batıyla müttefik bir Müslüman ülke olarak hem yapılacak müdahalelerin Hıristiyan-Müslüman çatışmasına dönüşmesini önleyebilir, hem de kendisine zarar verebilecek müdahaleleri engelleyebilir. Ama Türkiyenin tüm bu adımları atabilmesi için; Ankaranın sesini duyuracak, uluslararası ilişkileri çok iyi bilen ve bu çevrelerde saygınlığı olan bir isme ihtiyacı var. Başbakan Ecevit, Amerikanın vurulduğu günden bu yana yaptıklarıyla, daha doğrusu yapmadıklarıyla ve zayıf açıklamalarıyla bu rolün hakkını veremeyeceğini ortaya koydu. Ankarada beklemekle ve kaygı duymakla bu iş olmaz. Amerika Büyük Devletleri derken dilinin sürçmesinin hiç bir önemi yok, ama pasif kalmasının büyük zararı var. Uluslararası ilişkiler Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezerin en zayıf olduğu nokta. Sezerden bu rolü beklemek her şeyden önce haksızlık olur. Belki Mesut Yılmaz bu rol için gerekli beceri ve tecrübelere sahip. Eski bir dışişleri bakanı olması da avantajı. Ama Yılmazın en büyük dezavantajı bu süreçte çok önem taşıyan askerlerle arasının bozuk olması. Ayrıca Yılmazı öne çıkaracak bu tür bir göreve ortakları, politik kaygılarla sıcak bakmayacaktır. Keşke bu kaygılardan sıyrılabilseler de Yılmazı bu işle görevlendirebilseler, koordinasyon görevini ona verebilseler. Ama zor. KENARDA BEKLEYEN TECRÜBE Geriye tek bir alternatif kalıyor; hükümet ortakları arasında kıskançlığa yol açmayacak koalisyon dışından bir isim. Hükümet böyle bir ismi dış politika koordinasyonuyla görevlendirir, tam yetki ve söz hakkı verir, hiç vakit kaybetmeden yurt dışına göndererek görüşmelere başlamasını sağlar. Bu durumun bir avantajı da hükümet ortaklarının, hem ekonomiyle, hem de Anayasa değişiklikleriyle yakından ilgilenebilmelerine imkan sağlamak olacaktır. Koalisyon dışından bu işi yapabilecek kim var? diye düşününce ilk aklıma gelen Başbakan Ecevitin bir sözü oldu. Ecevit, yeniden seçtiremediği Cumhurbaşkanı Demireli uğurlarken Kendisinin uluslararası tecrübelerinden ve ilişkilerinden mutlaka yararlanacağız demişti. İşte şimdi sırasıdır. Demirel isminin, aralarında benim de olduğum pek çok kişiye sevimsiz geldiğini biliyorum. Aile fotoğraflarıyla ve icraatlarıyla Türkiyenin bugün yaşadığı ekonomik ve siyasal sorunlarda en çok payı olan iki-üç isimden biri olduğunu da kabul ediyorum. Pek çok insanın Yeniden mi Demirel derken tüylerinin diken diken olduğunun da farkındayım. Ama bu iş başka. Bir kere Demirele ne ülke yönetimini, ne ekonomi yönetimini veriyoruz. Hayatta belki de tek doğru yaptığı şeyi, uluslararası ilişkileri emanet ediyoruz. Ayrıca bu sınırsız, sorumsuz, denetimsiz bir emanet ediş de değil. Sonuçta nihai karar hükümetin ve Meclisindir. Demirel, önümüzdeki süreçte başat rol oynayacak uluslararası kimliklerin çoğuyla birebir tanışmakta ve bir hukuku bulunmaktadır. Ayrıca uluslararası ilişkilerin farklı dilini, manevralarını Türkiyede halen en iyi bilen isimdir. Üstelik uluslararası camiada kabul görmüş bir isimdir. Demirele Ortadoğu sorununda uluslararası uzlaştırma komisyonunda görev verildiğini unutmayalım. Elbette dışişleri camiasında da bu tür isimler vardır, ama hiç birinin bir başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı tecrübesi bulunmamaktadır. Hükümet bu işi sindirebilir mi? Ortaklar Sayın Demirel biz yapamıyoruz, buyrun siz yapın diyebilir mi? Soruyu böyle sorarsanız, elbette zor. Ama Türkiyenin acil etkinlik bekleyen çıkarlarını düşünürseniz, zor kolaylaşır. Bu bir öneri. Dediğim gibi önerinin özünde de büyük adımların büyük adamlarla atılabileceği, özel dönemlerin özel isimler gerektirdiği kabulü var. Demirel olmazsa, belki bir başka isim bulunabilir. Ama görünen o ki ne Cumhurbaşkanı, ne Başbakan ne de ortakları bu işi sırtlayabilecek. O zaman işi ehline teslim etmeliler. Ümit SEZGİN / CNBC-E Ankara Haber Müdürü | ||||
Teröre cevapta Türkiye'nin rolü ABD'ye saldırının Türkiye'ye faturası Okuyan çocuklar, çalışamayan babalar ve Kaddafi'nin muzu Ecevit, sirenler ve tanrıça Kirke "Yakın tehlike" Anayasa'da Krizseverler ve Eylül beklentileri Ampul muhabbetleri "Mebus mu oldun muhtar emmi?" |
|||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||