|
|
2004 hedefi ise yüzde 5. Acaba gerçekleştirilen iki yılın büyümesi ne anlam taşıyor ve bu tempo 2004 ve izleyen yıllarda sürebilir mi, yani bu büyüme matah bir büyüme mi ve de sürdürülebilir mi ? KİŞİ BAŞINA GELİR ARTTI MI? Hemen belirtelim ki, yüzde 8, yüzde 6 gibi kulağa dolgun gelen okkalı büyüme rakamlarına karşın, Türkiye ekonomisi, üç yıl geçmesine karşın 2000deki üretim gücünün pek üstüne çıkabilmiş değil. 2000de 1987 fiyatlarıyla 119 trilyon TL olan GSMH, 2003te sadece 123 trilyon TL. Yani üç yılda yüzde 3,5 dolayında bir artış var. Ama bir de nüfus artışı var. Yılda yüzde 1,5 dolayında artıyor nüfus. Onu da dikkate aldığımızda kişi başına gelir açısından pek de matah bir büyüme yaşanmadığını görüyoruz. Öncelikle, kişi başına geliri dolar ile ifade etmenin kendini kandırmak olduğunu belirtelim. Dolar değeri ile 2002 yılında kişi başı gelir 2.598 dolar idi, 2003 yılında 3.383 dolar oldu. Dolar rakamına bakılır ise kişi başına yüzde 30.2 bir gelir artışı var. Milli gelir yüzde 5.9 artarken böyle bir şey olur mu ? Olmaz, bu yanılsamayı bir kenara koyalım ve pek kullanmayalım. Güngör Urasın belirttiği gibi, önemli olan sabit fiyatlarla (enflasyondan arındırılmış) Türk lirası kişi başı gelir göstergesidir. 1987 yılı sabit fiyatlarıyla geçen yıl ortalama 1.670.000 TL olan kişi başı gelir 2003 yılında yüzde 4.2 artış ile (nüfus artışı nedeniyle kişi başı gelir milli gelir artışından daha düşüktür) 1.741.000 TLye yükseldi. Sabit fiyatlarla kişi başına milli gelir kriz öncesinin, yani 2000deki 1.766.000 TLnin gerisinde. BÜYÜMENİN KAYNAKLARI 2003teki büyüme ile 2002deki büyümenin farkına da parmak basmak gerekiyor. 2002deki yüzde 7.8lik büyümede, stoka üretim ve ihracat, büyümenin ana lokomotifleri idi. 2003teki büyümede ise yavaş yavaş iç talebin, büyümede önem taşıdığını ve bu eğilimin 2004e taşındığını görüyoruz. Ancak, bu ne kadar sürdürülebilir bir eğilim, bunu da tartışmalıyız. 2003teki büyümede, özellikle ikinci yarıda özel tüketim harcamalarının arttığını ve 2000deki düzeyine yaklaştığını görüyoruz. Yine özel yatırımlarda dikkate değer bir kıpırdamanın başladığını fark ediyoruz. 21 aydır küçülen inşaat sektörünün ilk kez son çeyrekte büyümeye geçtiğini ve bu eğilimin 2004ün ilk çeyreğinde de sürdüğünü görüyoruz. Özetle 2002de başlayan can havliyle ihracata ve stoka dönük üretimden kaynaklanan büyüme, 2003te iç taleple beslenmeye başlamış görünüyor. Özel tüketim ve yatırımdaki kıpırdamaya karşılık, devletteki tüketim ve yatırım harcamalarında, IMFnin mali disiplini gereği, fazla bir hayat belirtisi yer almıyor. İhracata dönük büyümenin ne menem bir büyüme olduğunu da anımsatalım. Bu, tamamen, önce yüksek oranlı devalüasyondan, sonra, iyice geriletilmiş reel ücret avantajından ve insafsızca yapılmış tensikatlardan (işten çıkarmalar) rekabet gücü bulmuş bir büyümedir. , Kısaca emeğin sırtına acımasızca basılarak gerçekleştirilmiş, yoksullaştırıcı bir büyümedir iki yıldır yaşadığımız. Hem gelir dağılımını iyice bozmuştur hem de istihdam yaratmamış tersine, işsizlik üretmiştir. Çarkları döndürebilmek için de hem ihracatta hem de turizmde fiyat kırarak, yoksullaşarak, düşük kar marjlarıyla yaşayan bir büyüme gerçekleşmiştir. Bu 32 aylık büyüme temposunun, ne tür bir dış kaynak ilişkisi ile yürüdüğünü de analize katmak gereklidir. Çünkü, değirmenin suyu buradan gelmektedir ve şu soru sorulmaldır: Bu su daha ne kadar gelecektir? CARİ AÇIK ALARM VERİYOR Dış dünya ile gerçekleştirdiği cari işlemler sonucunda Türkiye hem 2002de hem de 2003te açık verdi; ancak geçen yıl bu açık dört buçuk kat artarak 7 milyar dolara yaklaştı. Korkut Boratavın dikkat çektiği gibi, 2000deki 9.8 milyar dolarlık açığı saymazsak bu rakam bir rekordur. Dış açıklardaki bu hızlı artış, 2004 için kötü sinyaldir. Geçmişi hatırlatalım: 1993 ve 2000de cari işlem açıkları 6-7 kat büyümüş ve 1994 ile 2001deki krizleri hazırlamışlardı. Gerçi, 2003teki açık , bu boyuta ulaşmış değil, ama yine de alarm vericidir. 2003te, özel tüketim ve yatırım harcamalarındaki artışa dikkat çektik. Bu harcamanın kaynağı nereden geliyor ? Bunun için Boratavın Cumhuriyette mart ayında yer alan yazılarındaki dış ödemeler dengesi analizini hatırlamak gerekiyor. 2003te Türkiye 4 milyar dolarlık rezerv biriktirmiştir. Cari işlem açığı ile birlikte 10.8 milyar dolara ulaşan döviz gereksiniminin (yaklaşık) yarısı sermaye giriş-çıkışlarının net bilançosundan, diğer yarısı ise net hata/noksan kaleminden sağlanmıştır. Ödemeler dengesinin bu esrarengiz kalemine kayıt dışı sermaye hareketleri de denebilir. Buna göre 2002nin ilk dokuz ayında, kayıt dışı sermaye hareketlerinin net bilançosu sıfıra yakın iken 2003te , bu kalem de bir rekor kırarak 5 milyar dolar eşiğini aşmıştır. İşte, 2003te yüzde 6ya yaklaşan büyüme hızının ardında bu net sermaye girişlerindeki artışı gözlüyoruz. Yerli, yabancı, kayıt içi, kayıt dışı sermaye giriş ve çıkışlarının tümünün bilançosu 2002de 7.7, 2003te yaklaşık 11 milyar dolara ulaşmaktadır. Sermaye hesabında iki yıl arasında gerçekleşen 3.3 milyar dolarlık artış, toplam talebi genişletici doğrultuda katkı yapmış; 2001 krizini izleyen ikinci yılın da yüksekçe bir büyüme ile kapanmasına katkı yapmıştır. SÜRDÜRÜLEBİLİR Mİ ? Ama gelin görün ki, 2003teki büyümeye can veren bu büyük miktarın kaynağı belirsizdir; sürdürülme olasılığı ise çok zayıftır. Şimdi, önemli ama tekrarı şüpheli bir durumla karşı karşıyayız: Kaynağı belirsiz çok büyük boyutlu sermaye girişleri, döviz fiyatlarını aşağıya çekmekte; ucuzlayan döviz büyümeyi tetiklemekte, ama bu arada dış ticaret açığının büyümesine de yol açmaktadır. Toparlayacak olursak, 2002de yabancı kökenli sermaye girişlerinde en büyük pay 6.4 milyar dolarla IMF kredilerine aitti. 2003te IMFnin net katkısı olmadı ama en önemli kaynak, 5 milyar doları aşan kayıt dışı sermaye girişi oldu ve büyümede de bu kaynak etkili oldu. Gelelim sorumuza: 2002de IMF kaynaklarıyla, 2003te de esrarengiz sermaye girişleriyle dönen bu çark, gerçekleşen bu büyüme, 2004te sürdürülebilir mi? Korkut Boratav diyor ki, 2004ten başlayarak üç yıl içinde IMFye 25 milyar dolara yakın ödeme yapılacaktır, dolaysız yatırımlarda hayat yoktur. Sıcak para için çok elverişli olan 2003teki faiz ve kur hareketlerinin bir yıl daha tekrarı çok güç görünüyor. Ağır siyasi koşullara bağlı ABD kredileri de, giderek gündem dışına çıkmaktadır. Geriye ne kalıyor ? IMFden anlayış istemek, ABden yabancı doğrudan yatırım ummak. Esrarengiz sermaye girişlerinin -nasıl olacaksa- devamını sağlamak. Şimdi siz yanıtlayın: Bu büyüme matah mı ve sürdürülebilir mi ? | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||