|
|
Mustafa Sönmez: İşsizliğin görünmeyen yüzü Mustafa Sönmez: Enflasyon tek, faturası beş hane Mustafa Sönmez: Adı bile konamamış bir soygun... Mustafa Sönmez: Kentlerde 2,5 milyon işsiz |
|||
1980 sonrası dönem, tüm ülkede olduğu gibi, İstanbulda da sosyal sınıf ve grupların sağa savrulduğu , sağ ideolojinin devlet gücü desteği ile yayılan savlarının etkilediği bir dönem oldu. Bunun sonucu olarak merkez sağın 1970lerde yüzde 30u bulmayan oyları, 1980lerde merkez sağı temsil eden ANAP ile yükseldi ve 1987de İstanbulda yüzde 52ye kadar çıktı. 1991de ise bu oran yüzde 41 oldu. 1990larda, ekonomik krizin gelir dağılımında yarattığı tahribata merkez sağın da çözüm getirmemesinin etkisiyle, özellikle düşük ve orta gelirli bölgelerde yaşayan kesimlerden merkez dışı partilere, bilhassa İslamcı Refah Partisine yönelimler hızlandı. 1995e gelindiğinde İstanbulda merkez sağ, oyların yüzde 41.3ünü alırken merkez solun oylarının yüzde 32.6ya kadar gerilediği görüldü. Başını RPnin çektiği merkez dışı partiler ise İstanbul seçmeninin yüzde 26sının oylarını almışlardı. 1994teki yerel seçimlerde İstanbulda aldıkları oyun yüzde 30.3 olduğu dikkate alındığında merkez dışı partilerin gelişiminin durduğu sonucuna varılabilirdi. Buna karşılık 1995 genel seçimlerinde merkez sağ ve merkez soldaki oy düşüşünün Türkiye ortalamasının gerisinde olması, ilk elde İstanbulda merkez partilerden uzaklaşma eğiliminin daha yavaş olduğu izlenimini veriyordu. Ama bu direç çok uzun ömürlü olmayacaktı. 1990lardan itibaren sıklaşan ekonomik kriz sonucu bunalan seçmenler siyasi parti tercihlerinde parti sadakati ni bir kenara bırakıp, sürekli her seçimde bir partiyi denemek şeklinde bir omurgasız lığa sürüklendiler. Merkez sağda yer alan ANAP ve merkez soldaki CHP, 1990ların ikinci yarısından itibaren hızla kan kaybetmeye başlarken 1999da DSP yüzde 30 oy oranı ile İstanbulda birinci parti oldu. Onu, yüzde 21 ile Fazilet Partisi yani Milli Görüş geleneği izledi. ANAP yüzde 16, CHP yüzde 11 oranlarında oy alabildiler. Ancak 1999 sonunda başlatılan üç yıllık IMF destekli istikrar programının kitleleri yoksullaştırıcı sonuçları, 2002de DSP ile birlikte ANAP, DYP gibi merkez sağ partileri, hatta MHPyi baraj altına itti. KRİZ VE İSTANBUL 2001 kriz yılında ekonomi genelde yüzde 7.5 küçülürken İstanbulda küçülme oranı yüzde 10.5a çıkacaktı. Kişi başına gelir 2000de, yani büyük kriz öncesinde İstanbulda 4416 dolar iken bir yılda, yüzde 31 azalmayla 2001de 3063 dolara düşecekti. Kriz öncesi , 2000de 210 bin olan açık işsiz sayısı 2001de 331 bine, 2002de ise 483 bine çıkacaktı. Bunlara eksik istihdam edilenler eklendiğinde atıl işgücü oranın 2000deki yüzde 13lük düzeyinden 2001de yüzde 15e, 2002de yüzde 19,5a, yani 611 bine çıktığı görülecekti. Bu, her 5 kişiden birinin işsiz olduğu büyük bir metropol demekti. Böylesi bir ekonomik yıkıma uğrayan seçmenin 2002de reaksiyonu şaşırtıcı olmadı. IMF destekli programı yürüten koalisyon ortakları ve DYP yüzde 10 barajının altında kalırlarken, İstanbulda Milli Görüşçü yeni AKP, merkez sağa talip olarak yüzde 38e yakın bir oy patlaması ile birinci parti oldu. Merkez solda CHP yüzde 22 dolayında oy alırken Genç Partiye yüzde 9, DEHAPa ise yüzde 7ye yakın oy çıktı sandıklardan. 2004 YEREL SEÇİMLERİ İstanbula çöken sonbahar, 2002den itibaren yeniden hareketlenen sermaye birikimi sürecine karşın bahara dönüşemedi. 2001 krizi ile hanelere giren reel gelir hızla azaldı. Bu, tüketim harcamalarında önemli düşüşlere yol açtı. İç tüketime dönük sektörler ciddi yaralar aldı. Kitleler için ise ya işin kaybedildiği ya da işten eski kazançların sağlanamadığı uzun bir sonbahar başladı.. Gerçi, Türkiye kapitalizmi, 2002den başlayarak, ucuz işgücüne ve devalüasyonun etkisine bağlı olarak ihracata ve turizme dönük bir büyüme patikasına girdi. İhracat, daha çok ucuz emeğe dayalı tekstil-konfeksiyon sektörünün lokomotifliğinde arttı. İlkel bir işgücü sömürüsüne dayanan bu süreçte İstanbul, başat bir rol oynadı. Birçok sanayi dalını İstanbul dışına çıkarmış olmakla beraber, konfeksiyon, küçük atölyelerde ve evlerde örgütlenmiş bir sektör olarak İstanbulda yaşamakta direnmişti. Kentin ceperlerinde sosyal güvenliksiz, kayıtsız istihdamdan rekabet gücünü alan bu sektördeki kural dışılığa, ekonomiye yaptığı katkıdan dolayı, resmi makamlar biraz da göz yumdu. Yerli kadın ve çocuk emeğinin yanısıra, çoğu, çevre ülkelerden kopup gelmiş kaçak yabancı işgücünün istihdam edildiği bu sektör, ihracatı hızla yukarılara çekti. Ucuz işgücüne dayanan benzer bir ekonomik canlanma süreci Güneyde, Antalya-Muğla aksında, turizmde yaşanırken, bu kez İstanbul turizmini körelten bir pratik önlenemedi. Güneyin kum-güneş-denizini çok ucuz fiyatlarla pazarlayan global tur operatörleri, katma değeri yüksek kültür, kongre, kruvaziyer turizm çeşitlerinde şansı olan İstanbulu pek umursamadılar. Önce kapkaç olayları, daha sonra Irak işgali bağlamında yaşanan patlamalarla güvenlik puanı düşen İstanbul, turizm sektöründe yaşadığı sonbaharın uzamasını önleyemedi. HAZIRLIKSIZLIK PUAN KAYBETTİRDİ Bu ekonomik inişe bir de İstanbulun deprem gerçeği boyutunu eklememiz gerekli. 17 Ağustos 1999 depremi İstanbulun yaşanacak önemli bir depremi olduğunu anımsattı. Adapazarı,Gölcük, Kocaeli ve daha sonra Düzcede yaşanan depremden ciddi bir biçimde etkilenen İstanbul, sağlıksız yapılanması ve depreme karşı hazırsızlığı ile puan kaybetti ve o ölçüde değer yitirdi. 2003 Kasımında yaşadığı patlamalarla, güvenlik açısından dünya siyaseti ve sermayesi gözünde yeni bir yara alan İstanbulda sonbaharın son bulması, Türkiyenin gerçek, sürdürülebilir, güvenlikli bir büyüme patikasına oturmasına, İstanbulu da bu yeniden büyümeye uygun tahkim etmesine bağlı görünüyor. AKP, enflasyonun düşürüldüğü, faiz oranlarının yatırıma imkan tanıyacak makul bir orana oturduğu, kısaca yabancı sermaye yatırımlarını çekecek bir yatırım iklimine kavuşulması ile birlikte İstanbulda sonbaharın yavaş yavaş yerini bahara terk edeceği umudunu işliyor. 2002 seçimlerinde AKPye bu şansı veren seçmenin, CHPnin ve diğer partilerin ciddiye alınır bir alternatif olamamalarının da etkisiyle, 2002de açtıkları krediyi 2004te de pek değiştirmeyeceklerini, dolayısıyla, AKPnin hem ülke genelinde hem de İstanbulda oylarını yüzde 50nin üzerine taşıyacağını, CHPnin oylarının ise aşağı ineceğini söylemek olası. CHP NEDEN ALTERNATİF OLAMIYOR ? İstanbul bir ücretliler kenti, işsizler, yoksullar kenti ama bir sosyal demokrat etiketi olmasına karşın CHPnin bu kitle ile bağı bulunmuyor. Bu da CHPnin , kendisini laikliği korumakla yükümlü kılmış bir parti kimliğine kilitlenmesinden kaynaklanıyor. CHP, laiklik temelinde kutuplaşmış bir politikaya angaje. Toplumun laik/anti-laik kutuplaşmasından kendisine gelecek çıkarıyor. Türkiyede yaşanan toplumsal dönüşümü algılayamayan CHP, dolayısıyla bir çözüm partisi de olamıyor. CHP nin şu anda, ordu ve bürokrasinin dışında, sözcülüğünü yaptığı bir kitle yok. CHP hızla o merkezle bütünleşti ve İstanbul gibi ücretlilik oranının yüzde 80e yaklaştığı, işsizliğin kol gezdiği, gelir uçurumunun en derin olduğu bir metropolde, toplumsal tabanını boşalttı. Şimdi kendisine sadece devletçi ve bürokratik söylem temelinde bir toplumsal kitle yaratmaya çalışıyor. Toplumla hiç bağ kurmayan, politik olarak hiçbir çözümü tartışmayan apolitik bir söylem CHPninki. Bu söylem, AKPnin her dediğine hayır derken, sanayileşme, ekonomik büyüme, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, işsizlik, yoksulluk, kentleşme alanında hiçbir politika üretmiyor. IMF destekli programın icracısı Kemal Dervişi partisine alan CHP, Dervişin bu programı ve AKP icraatını onaylaması karşısında, siyaset yapacağı alan olarak yine laik/anti- laik arsasına dönüyor. Bugün 10 milyonluk İstanbulda günde 1 doların altında bir gelirle yaşayan üç milyon insan var. Ama CHPnin bu toplumsal sınıflarla bir bağı yok. CHP, sosyal demokrat partinin sahip çıkması gereken kesimlere, konulara sahip çıkmıyor. Oysa Türkiye, özellikle İstanbul 1980den beri çok ciddi bir dönüşüm geçiriyor. Göç dur, durak bilmiyor. Metropolün hormonal büyümesi sorunları kat be kat artırıyor. İstanbulun işsizliği yüzde 20yi aşmış durumda. Enformallik hızla tırmanıyor. Ama CHPnin işsizlerle, varoşlar ile rabıtası yok. CHP, İstanbulun yoksul ücretlilerinin, işsizlerinin yaşadığı varoşlar ından değil, orta ve üst gelir grupların yaşadığı laik ilçeler den Kadıköy, Şişli, Beşiktaş, Adalar ve Bakırköyden oy alıyor, oy umuyor. Belli ki, CHP için seçim kaybı sonun başlangıcı olacak. 1999da yüzde 10un altında kalan CHP, barajı geçememişti. Eski kalesi İstanbulda bile yüzde 11 oyda kalmıştı. 2002 seçimlerinde kendisine verilen fırsatı ise çok fena harcadı. DYPyi, ANAPı bitiren seçmenin bu seçimlerde CHPyi bitirmesi işten bile değil. CHP bu seçimlerde anketlerin iddiasındaki gibi, yüzde 12 civarında, İstanbulda da yüzde 20nin altında oy alırsa, Baykal ve ekibinin başta kalması mümkün değil. Yeni ekip (Dervişin adı geçiyor) gelir, ona da bir fırsat verilir. Eğer o da beklentileri karşılayamazsa- ki farklı bir programı olması çok zor- CHP ilk genel seçimlerde biter. CHPyi bitiren de İstanbul seçmeni olacak gibi. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||