|
|
Örneğin, 2002nin son çeyreğinde yüzde 11 olan işsizlik oranının 2003ün son çeyreğinde yüzde 10.3e indiğini gösterecek sayılarda var tablolarda. Bunları ayıklayarak bir pembe tablo sunmak da mümkün. Ama, bir yılın tek çeyrekten oluşmayıp tamamına baktığımızda kriz yılı 2001de yüzde 8.4 olan açık işsizlik oranının 2002de yüzde 10.3e, 2003ün tamamında ise yüzde 10.5a çıktığını görürüz. İŞGÜCÜNÜN UMUTSUZLUĞU VE KADINLAR Fakat bu yüzde 10.5 işsizlik verisi de gerçeği anlatmıyor. Esasa inmek, yani piyasaya çıkan işgücündeki artışa eksilişe bakmak gerek. Bunu yaptığımızda piyasaya çıkan işgücünün 850 bin azaldığını görüyoruz. Yani, 1 yıl önce iş arayan 850 bin kişinin, iş bulmaktan umudunu keserek işgücü tanımının dışına çıktığını görüyoruz. Dolayısıyla bu yılın sonunda 2 milyon 400 bine yaklaşan açık işsizlere, iş aramaktan umudunu keserek işgücü piyasasından çekilen 850 bini eklememiz gerek. Başka bir anlatımla, geçen yıl iş arayanlar, bir yıl boyunca piyasada iş arayan durumda kalsalardı, işsiz sayısı 3 milyon 250 bine çıkardı, işsizlik oranı da yüzde 10.3de kalmaz, yüzde 13.3 olurdu. Umudunu kaybederek işgücü piyasasından çekilen 850 bin kişinin yaklaşık 500 binini kadınların oluşturması, bir diğer önemli olgu. Kriz sonrası evin geçimini sağlamak için evinden dışarı çıkan kadınların iş bulmaktan umutlarını kesip yeniden evlerine döndüklerini anlamış bulunuyoruz. Kadını özgürleştirmek ikinci sınıf vatandaş olmaktan çıkarmak, öyle lafla olmuyor, evden çıkmayı başarabilen kadına bir de iş vermek gerekiyor. Vermeyince onu tekrar eve mahkum ediyorsunuz. Bu durumun, AKP iktidarını rahatsız etmediği ve etmeyeceği de çok açık. Böylece açık işsizlere, işgücü olmaktan vazgeçmişleri eklediğimizde 3 milyon 250 bin işsiz sayısına ulaşmış oluyoruz. Eksik istihdam diye adlandırılan, iğreti işlerde, informal işlerde çalışan 1 milyon 166 bin işsizi eklediğimizde ise işsiz sayısı ya da atıl işgücü 4.4 milyona ulaşıyor ki, bu dehşetli bir işsiz ordusu. BÜYÜMEYE RAĞMEN 2002de yüzde 8e, 2003te yüzde 5e yakın büyüyen ekonominin istihdam yaratmak yerine işsizlik üretmesi ise bir başka ilginç boyut. Daha doğrusu, istihdam için bir politika geliştirmeyip, büyüme olunca istihdam sorunu da kendiliğinden azalır şablonunun ne kadar dayanıksız olduğunu da kendi pratiğimiz gösteriyor. Büyüme, istihdam yerine işsizlik yaratmış. Nasıl olmuş? Bu büyüme, yeni yatırımlara dayanan bir büyüme değil. Olan, sadece atıl kapasitelerin dış pazar için kullanılması. Ama bunu yaparken de rekabet gücü bulabilmek için vahşi bir işgücü sömürüsü yaşandı. Hem reel ücretler düşürüldü, hem de üç kişinin işi iki kişiye yaptırılıp biri kapı dışarı edilerek verimlilik artışı(!)na gidildi. Böylece dışarıda rekabet edecek maliyet fiyatı yakalanmak istendi. Nereden? Tabi ki işgücü üstünden. Böylece, ihracata dönük büyüme isimli süslü görüntünün altında koskoca bir yoksullaşma ve işsizlik var. İşsizlik, daha önce bu sütunda vurguladığımız gibi, kentler için daha büyük bir tehlike teşkil ediyor. İstihdamı, büyüme sürecinin otomatiğine bağlamayıp, kendi başına bir amaç olarak görüp, özellikle de kamu yatırımları ile destekleyip aşmak gerekiyor. Emek yoğun altyapı yatırımları, küçük işletmeciliğin özendirilmesi, turizm gibi projelere destek ilk elde akla gelen önlemler. Ama hepsinden önemlisi, yatırım iklimini yaratacak bir program izlemek gerekiyor. Bu ise, borç ödeme öncelikli, daraltıcı IMF politikalarından mutlak bir kopuşu zorunlu kılıyor. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||