Home page
Haber Menüsü


 
Enflasyon tek hane, faturası beş hane
 
Tek haneli enflasyonla 28 yıl aradan sonra tanışan Türkiye’de, reel gelirlerin azalması ve iç pazarın kuruması endişe yaratıyor.
 
Mustafa Sönmez
NTV-MSNBC
 
5 Mart 2004—  Enflasyonun tek haneye doğru gidişi, hangi maliyetlerle, hangi faturalarla gerçekleştirildiğinden dem vurmadan bir zafer edasıyla sunuluyor. Bu ise hem habercilik hem yorumculuk açısından sıhhatli değil. Elbette herkes, enflasyonun düşürülmesini, istikrarlı bir ekonomik ortam ister. Ama, bunun yolu tek olmadığı gibi, bedelinin bu kadar adaletsiz ödetilmesi de şart değildir. Dolayısıyla, kulağa hoş gelmekle beraber, yavaşlatılan enflasyonun aslında topluma matah bir şey sunmadığını, tersine çok şey yüklediğini söylemek durumundayız.

   
 
       
   
MSNBC News Ve tek haneli enflasyon

MSNBC News Mustafa Sönmez: Adı bile konamamış bir soygun...
MSNBC News Mustafa Sönmez: Kentlerde 2,5 milyon işsiz
MSNBC News Mustafa Sönmez: Asgari ücretteki artış ne demek?
MSNBC News Mustafa Sönmez: Ucuz işçilik yerine vergisel önlemler
 
NTVMSNBC Reklam  
 

 
BEŞ FATURA
       Enflasyondaki yavaşlamanın aslında ortaya çıkardığı beş fatura şöyle sıralanıyor:
* Reel ücretler, maaşlar, emekli gelirleri geriledi. Reel ücretler gerileyince, ürün maliyetleri, dolayısıyla fiyatlara yansıması da azaldı. Reel maaşlar ve emekli maaşlarının gerilemesi, devletin harcamalarını azalttı.
* Reel gelirlerin azalması tarımda da sürdü. Gıda ve tarım grubu fiyatlarında hissedilir bir düşüş görüldü. Bu da genelde fiyatların temposunu yavaşlattı.
* Tarım ve tarım dışındaki reel gelirlerin azalması, iç talebi düşürdü. İç talep yavaşlayınca fiyatlardaki artış da geriledi. İç talebi oluşturan aile harcamaları, devletin tüketim ve yatırım harcamaları ile özel kesim yatırımları hep geriledi. Böylece, gerileyen iç talep, içerideki fiyatların da artışını frenledi.
* Dövizdeki tırmanış yavaşlatıldı. 2002’de ortalama 1 milyon 512 bin TL olan döviz kuru, 2003’te ortalama 1 milyon 500 bin TL’de tutuldu. Özellikle akaryakıt ve enerji ile dayanıklı tüketim fiyatları, bu ucuzlatılmış dövizden olumlu etkilendi. İthalattaki patlamaya rağmen, üretim için ithal edilen hammadde, yarı mamul madde fiyatları, bu sayede daha ucuza mal edildi. Bu da fiyatları geriletici bir etki yarattı.
* Kamu kuruluşlarının ürettiği yada ithal ettiği, enerji başta olmak üzere kamu mal ve hizmetlerinin fiyatları düşük tutulunca, bunları girdi olarak kullanan özel sektörde ürün maliyetleri, dolayısıyla fiyatlar da yavaşladı. KİT’lerin ileride mali bunalım yaşamalarına yol açacak bu uygulama ile kamu mal ve hizmetlerinin fiyatları, özel sektör fiyatlarının gerisinde kaldı.

       
       
İÇ TALEPTE DARALMA
       Enflasyonun yavaşlamasında en önemli etken, iç tüketimde zoraki daralma oldu.
       Ailelerin tüketimi anlamına gelen “özel tüketim harcamaları”, devletin tüketim ve yatırım harcamaları ile özel sektörün yatırım harcamaları, toplam iç tüketimi oluşturur. Bu alt başlıklardan oluşan iç tüketim, kriz yılı 2001’de, bir önceki yıla göre, reel olarak yüzde 14 gerilemişti. Nüfusun her yıl 1 milyon dolayında artmasına rağmen (2004 tahmini nüfus 71 milyon 789 bin), 2002 ve 2003’te ulaştığı seviye, kriz öncesini yani 2000’deki tüketim seviyesini yakalayamadı ve 2003 tüketimi, 2000’in hala reel olarak yüzde 10 altındaydı.
       1987 fiyatlarıyla son 4 yılın 9 aylık tüketim harcamaları dikkate alınırsa, 2000’de 93.1 trilyon TL olan tüketimin izleyen iki yıl 80 trilyon TL dolayına indiği ve 2003’te ise ancak 83 trilyon TL’ye çıktığı görülür.
       Hane halkı harcamalarında 2000 düzeyine 2003’te de ulaşılamazken, özel sektör yatırımlarında öneli bir gerileme olduğu dikkati çekiyor. Zaten 2000 öncesinde de gerilemiş bulunan devletin yatırım harcamaları, bu dönemde iyice geriledi. Devletin tüketim harcamalarının da 2000 seviyesini yakalayamadığı görülüyor.
       
ŞİRKET İFLASLARI HIZLANDI
       İç talepteki gerileme, iç pazara dönük üretim yapan birçok firmayı dış talebe, dış pazara, yani ihracata zorlarken buna imkanı olmayanlar, daraltılan iç pazarda ayakta kalma mücadelesi verdi. Özellikle perakende ticaret sektöründe siftah yapamayan bir dizi şirket, esnaf kepenklerini kapadı.
       DİE verilerine göre, “şirket” statüsünde olan işyerlerinin kapanması 2000’den itibaren artarak sürdü.
       2000’de 1887 şirket kapanmışken bu sayı 2001’de 2464’e çıktı. Kapanan şirket sayısı 2002’de 3667’yi, 2003’te de 5000’i buldu.
       “Şirket” statüsünde olmayan küçük işyerlerinin yaprak dökümü daha hızlı oldu. 2000 yılında 12 bin dolayında işyeri kapanmışken 2001 yılında 13 bin 707 işyeri kepenklerini indirdi. İşyerlerinin kapanması “ekonomi iyileşti” iddialarının sürdüğü izleyen iki yıl da devam etti. 2002’de yaklaşık 15 bin, 2003 yılında da 12 bin 500 işyeri piyasaya havlu attı. İşyeri kapanan birçok esnaf ve girişimci ile birlikte bu kuruluşlarda çalışan işçiler de işsiz kaldılar.
       
İÇ TÜKETİME TIRPAN
       
Türkiye nüfusu her yıl yüzde 1.6 dolayında artıyor ve 2000’de 67.8 milyon olan nüfusun 2004’te 72 milyonu bulması bekleniyor. Bu, dört yılda nüfusa 4 milyon kişinin eklenmesi demek. Nüfustaki bu artışa karşın, ailelerin tüketim harcaması, 1987 fiyatları ile 2000 yılında 62 trilyon TL iken 2003 yılında 60.1 trilyona geriledi. Bu, kişi başına 1987 fiyatlarıyla 913 bin TL olan tüketimin 2003 yılında 850 bin TL’ye inmesi, yani dört yılda yüzde 7 dolayında azalması demek.


       Ailelere giren gelirin, alım gücünün düşmesi, aileleri bütçe harcamaları konusunda da yeni düzenlemelere zorladı. Gıda harcamaları, bütçeden daha öncelikli ve daha çok payı almaya başladı ve aile bütçesinin ancak yüzde 37-38’i ile mutfak harcamaları karşılanır oldu. Kriz öncesi mutfağa bütçenin yüzde 36’sı yetiyordu.
       Ailelerde, mutlak ve nispî yoksullaşma, harcamaların kısılmasına yol açarken, aile bütçesinden en az tasarruf yine de gıda harcamaları için yapılıyor.
       Aileler, geçinebilmek için gıda tüketim kalıplarında da değişikliğe gittiler. Proteinli besinlerin yerini daha çok beslenme değeri düşük karbonhidratlı yiyecekler alırken özellikle çocuklar ve gençler için çok gerekli kalsiyum içeren süt ve sütlü ürünleri tüketmek güçleşti.
       Ailelerin kriz koşullarında temelde erteledikleri ya da almaktan vazgeçtikleri tüketim malları beyaz eşya ve otomobil gibi dayanıklı mallar oldu. 2000 yılı 100 kabul edildiğinde krizde bu malların satışları 67’ye indi ve 2002’de de pek değişmedi. 2003’te ise ancak 77’ye çıktı.
       Aile bütçelerinde, kriz öncesinde yüzde 15’lik yer tutan yarı dayanıklı ve dayanıksız tüketim mallarına talep eski seviyesine dönmedi. 2001’de, 2000’e göre sabit fiyatlarla yüzde 9 azalan bu tür mallara talep, 2002 yılında da pek canlanmadı.
       Dokuz aylık dönemler itibariyle 2000’de 100 olan harcamalar 2001’de 87.8’e düştü 2003’te ise ancak 89.2’ye çıkabildi.
       
UCUZ GİRDİ/ DÜŞÜK KUR
       Öte yandan, enflasyonu yavaşlatmak ve ihracatçıya rekabet gücü vermek için KİT’lerin ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatları düşük tutuluyor. Bu, aslında ertelenmiş bir maliyet ve günün birinde faturası ödenecek.
       Enflasyonu yavaşlamada etkili olan en önemli araçlardan biri de Türk Lirasının değer kazanması, doların artışının yavaşlatılması oldu 2003 yılında dolar kuru neredeyse sabit tutuldu. Bu, ithalatı özellikle de, ithal enerji fiyatlarının teminini ucuzlaştırdı. Düşük kur politikasının sonuçları, ekonomiyi düşük kura mahkum ediyor, bağımlı hale getiriyor. Zira, kurdaki herhangi bir nedenle yükseliş söz konusu olduğunda pembe tablo kararmaya başlıyor. Kurun yükselmesi enflasyon oranını artırıyor, faiz ödemelerini büyütüyor, ekonominin ithal boyutunun işlem hacmini daraltıyor ve döviz cinsinden kişi başına düşen milli geliri küçültüyor.
       Kurdaki bu yaklaşımın ceninde sonunda ciddi bir cari açık yaratması ve yeniden birçok dengeyi alt üst etmesi çok muhtemel.
       
İŞSİZLİK
       Enflasyonu yavaşlatma çabasının ağır bir faturası da artan işsizlik biçiminde tezahür ediyor. Ucuz işçilik ve durmadan çoğalan yedek işsizler ordusu cazibe unsurları olarak yabancı sermayeye sunulmaktadır.


       Toplumdaki reel gelir kayıplarının telafisi hiç dert edilmemekte, aynı işin daha az işçi tarafından yapılmasına dayanan katmerli sömürü, “verimlilik artışının şahlanışı” olarak alkışlanmakta, hatta teşvik edilmektedir.
       Kentlerde, eğitimli gençler arasında işsizlik oranı yüzde 32’ye çıkmış bulunmakta ve bu genç işsizler ordusu hızla büyümektedir. Yavaşlayan enflasyona rağmen reel faizler hala yüksek tutulduğu için, bir türlü yatırım iklimine geçilmemekte ve işsizlik artarak sürmekte, mevcut işletmelerde de tensikatlara gidilerek işçi çıkarılmakta, yeni işsizler yaratılmaktadır. Bütün operasyonlar işçi hakları, gelirleri üstüne düzenlenirken iç ve dış borçlar üstüne hiçbir düzenleme yapılmamakta, borç faizlerinin ödenmesine birinci öncelik verilmektedir.
       
BÜTÇE ÜSTÜNDEN YÜKLER
       Başarı gibi gösterilen uygulamalardan biri de bütçe ile ilgili. Bütçede “faiz dışı fazla” hedefine ulaşılarak IMF’ye verilen taahhüdün tutulduğu ve bu fazla sayesinde borçların çevrilebildiğini savunanlar, bu hedefin faturasını da hatırlamak zorundadırlar. Bu fatura yine toplumun alt gelir gruplarına çıkarılmıştır.
       Vergi yükünü ağırlıkla ücretlilerin taşıdığı bütçeden, ücretlilerin yararlandığı sosyal harcamalar tırpanlanarak, yatırımlar iyice budanarak bu hedefe ulaşıldı. Vergiler içinde çoğu ücretlilerce ödenen dolaylı vergilerin payı yüzde 70’e çıkarılırken gelir vergisinde ücretliler yine vergi hamalı kaldı. Vergi kaçakları ise dudak uçuklatıcı boyutlara çıktı.
       Öte yandan, bütçeden yapılan harcamalardan rantiyeler yüzde 40-50’lere varan faiz payları alırlarken eğitim, sağlık, sosyal güvenlik için yapılan harcamalar iyice budandı.
       Yatırımların payı yüzde 5’e varan oranlarda azaltılarak devletin istihdam yaratıcı, altyapı sağlayıcı özellikleri de ortadan kaldırıldı. Sosyal devletin, yatırımcı devletin rafa kaldırıldığı bir bütçe ile ancak “faiz dışı fazla” yaratıldı ve borçlar çevrilebildi ve bu bir başarıymış gibi sunuldu.
       
İHRACATTA PATLAMANIN BEDELİ
       2001 yılındaki yüksek devalüasyon hızla düşen reel ücretler, tarım girdi fiyatlarındaki azalışlar ihracatçıya destek oldu ve büyüme, bu ihracat ile azalan stoklar için yapılan üretimle gerçekleşti.
       Dış pazarlarda ciddi bir rekabetle karşılaşan ihracatçı 50 milyar dolarlık bir ihracat performansına ulaştı. Ama ihracatçı, yer yer fiyat kırarak malını satmaya çalıştığı için yoksullaştırıcı bir ihracat yaşandı. Hazine’den her yıl ihracatçıya KDV iadesi adı altında aktarılan teşvikler, yatırımlara ayrılan payı geçti. Aynı yoksullaştırıcı süreç turizmde de görüldü.
       
BORÇ DAĞI DEV BOYUTTA
       IMF ile birlikte yürütülen bu politikaların 2004 ve 2005 yıllarında da sürdürülmesi gündemdedir ve bu politikalarla tek haneli enflasyona geçilmesi ana hedef olarak belirlenmiştir. Buna göre, enflasyonu tek haneye indirme ana hedef olacak, büyüme, yatırım, iş, istihdam, bütçenin kaderi enflasyon hedefine tabi olacaktır.
       Bu, önümüzdeki iki yılın da içeride kemer sıkıcı, dışarıya ucuza mal ve hizmet satışına dayanan yoksullaştırıcı bir süreci empoze etmesi demektir. Bu, borç dağının büyüyerek sırtımızda kalması ve rantiyelerin faiz alacaklarının her tür önceliğe sahip olması demektir.
       Siz şimdi, bu faturalarla enflasyonun tek haneye indirilmiş olmasını bir başarı olarak mı niteliyorsunuz ?
 
       
    TOP5 Bankaların kara tahtaları siliniyor  
     
 
  NTVMSNBC KULLANICILARININ TOP 10'u  
 

Bu haberi diğer okuyucularımıza tavsiye eder misiniz?
hayır   1  -   2  -   3  -   4  -   5  -  6  -  7  kesinlikle

 
   
 
 
NTVMSNBC   NTVMSNBC 'ye iyi erisim için
Microsoft Internet Explorer
Windows Media Player   kullanın
 
   
  Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler |
Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları