|
|
Söz konusu endeksin üç bileşeni var: ortalama yaşam süresi, eğitim ve GSYİH. Türkiyenin 2002 yılında gerilemesinin tek sebebi ise GSYİHdeki düşüş. Başka bir deyişle, ekonomik krizler insani kalkınmamızı da törpülemiş. İnsani kalkınma değerlendirmesini daha uzun vadeli bir perspektif ile yapabilmek için ise yıl içerisindeki makroekonomik değişikliklerden bu derecede etkilenen İnsani Kalkınma Endeksi yerine, yine BM tarafından hazırlanmış olan Milenyum Kalkınma Hedeflerine bakmak ve bu hedefler çerçevesinde Türkiyenin kaydetmiş olduğu gelişmeleri mercek altına almak gerekiyor. MİLENYUM HEDEFLERİ Milenyum Kalkınma Hedefleri, 1990lı yıllarda uluslararası konferanslar ve zirvelerde dile getirilmiş olan kalkınma hedeflerinin özetlenerek rakamsal olarak ifade edilmiş hali. BMnin IMF, Dünya Bankası ve OECD gibi uluslararası kuruluşlar ile işbirliği yaparak belirlemiş olduğu bu hedefler, Eylül 2000de Milenyum Deklarasyonu ile açıklanmış olup, 18 hedef ve 40 göstergeyi kapsayan 8 genel amaç çerçevesinde gelişmekte olan ülkeler tarafından 2015 yılına kadar ulaşılması planlanan değerleri kapsıyor. Söz konusu genel amaçlar ise şunlar: yoksulluk ve açlığın azaltılması, ilköğretimin evrensel hale getirilmesi, cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadının konumunun güçlendirilmesi, çocuk ölümlerinin azaltılması, anne sağlığının geliştirilmesi ve doğum esnasında ölümlerin azaltılması, AIDS, sıtma ve benzeri hastalıklarla mücadele, çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması ve kalkınma için küresel işbirliği oluşturulması. Bu yazıda Milenyum Kalkınma Hedeflerinde kalkınmakta olan ülkelerin şu ana kadar gelmiş oldukları noktayı değerlendirip, Türkiyenin bu çerçevedeki konumunu vurgulayacağız. YOKSULLUĞUN AZALTILMASI Bu hedef çerçevesinde 2015 yılına kadar günde 1 doların altında gelirle yaşayan insanların ve nüfusun açlık sınırı altında yaşayan kesiminin 1990 yılına göre yüzde 50 oranında azaltılması planlanıyor. Halen tüm dünyada bir milyarın üzerinde insan, günde 1 dolardan az gelirle yaşıyor. Afrika, Güney Amerika, Doğu Avrupanın bazı kısımları ve Orta Asya, şu anda bu hedefin oldukça uzağındadır. Bu hedefe, gelişmekte olan ülkelerin sadece yüzde 3ü halihazırda ulaşmış olup yüzde 46sı 2015 yılına kadar ulaşabilecek durumda gözüküyor. Türkiye için bu kategoride veri yetersizliği nedeniyle sağlıklı bir değerlendirme yapmak mümkün değil. Mevcut en güncel veriye göre (1994 yılına ait), nüfusun yüzde 2.5u günde 1 doların altında gelirle yaşıyor. BMnin belirlemiş olduğu diğer bir gösterge olan düşük ağırlıklı çocuk (5 yaş altında) oranı ise 1993te yüzde 9.5 iken 1998de yüzde 8.3e inmiş. Bu arada Gana, Nijerya, Şili ve Uruguay gibi ülkelerin yoksulluğun azaltılması hedeflerine ulaşmış olduklarını söylemeliyiz. İLKÖĞRETİMİN YAYGINLAŞTIRILMASI Bu amaç doğrultusunda 2015 yılına kadar bütün çocuklara ilköğretim imkanı sağlanması hedefleniyor ve ilköğretime kayıt oranları, birinci sınıfa başlayıp beşinci sınıfa ulaşan öğrencilerin oranı ve 15-24 yaş arasında okuryazarlık oranı temel göstergeler olarak kabul ediliyor. Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan sekiz kalkınmakta olan ülke, bu hedeflere ulaşmış durumda. Bunların arasında Çin, Kafkas ülkeleri, Kazakistan, Moğolistan, Moldova gibi ülkeler de var. Ancak halen dünyada 113 milyon çocuk okula gitmiyor. Büyük nüfuslu ülkelerden Hindistanda ise olumlu gelişmeler var. Bu ülkede 2005 yılına kadar yüzde 95lık orana ulaşılması mümkün gözüküyor. Türkiyede ise 5 yıllık ilkokuldan 8 yıllık ilköğretime geçilmesiyle, okula giden çocukların oranında kısa vadede bir düşüş yaşandıysa da birkaç yıl içerisinde tekrar eski okullaşma oranına ulaşıldı. 2001 yılı verilerine göre ilköğretimde net okullaşma oranı yüzde 89.8. Bu rakam milenyum hedefine ulaşılabilmesi açışından umut verici, ancak dikkat edilmesi gereken iki konu var. Birincisi, bu rakamın son 4 yıldır aynı yerde sayıyor ve herhangi bir ilerleme kaydetmiyor olması. Ayrıca, net okullaşma oranı erkek çocukları için yüzde 92.4 iken, kız çocukları için yüzde 87. Ortaöğretime baktığınız zaman ise net okullaşma oranı yüzde 40lara kadar düşerken, erkeklerle kızlar arasındaki uçurum iyice büyüyor. CİNSİYET EŞİTLİĞİ Bu alanda 2005 yılına kadar ilk ve orta öğretimde kız ve erkek çocukları arasında okullaşma oranının eşitlenmesi ve ve cinsiyet eşitliğinin 2015 yılına kadar da hayatın tüm alanlarında yaygınlaştırılması hedefleniyor. Eğitim ve okuryazarlık ile ilgili göstergelerin yanısıra, tarım dışı sektörlere kadınların katılımı ve meclisteki bayan milletvekili oranı da göz önünde tutuluyor. Şu anda dünyada okuma yazma bilmeyenlerin üçte ikisini kadınlar oluşturuyor. İşsizlik ise kadınlar için erkeklere göre bir buçuk kat daha fazla. İlköğretimdeki okullaşma oranlarına baktığımızda dünya nüfusunun yüzde 24üne tekabül eden 20 kalkınmakta olan ükenin kız-erkek eşitliğini sağlamış olduğunu görüyoruz. Meclislerde ise bayan milletvekili sayısı gittikçe artıyor. Arjantin, Mozambik ve Güney Afrikada her üç milletvekilinden biri bayan. Türkiyenin ilköğretimde hedefe 2005 yılına kadar olmasa da ilerleyen yıllarda ulaşabileceği tahmin ediliyor. Ortaöğretimde ise daha katedilecek çok mesafe var. Kızlarda net ortaöğretim okullaşma oranı yüzde 38.8. Bu oranın 1990 yılında sadece yüzde 21 olduğu düşünülürse önemli bir gelişme kaydedildiği görülebilir. Ancak yine de ortaöğretimde erkek-kız eşitliği henüz çok uzak. Bayan milletvekili sayısı da artıyor ama oranlar halen oldukça düşük. 1991de bu oran yüzde 1.8 iken, 1995te yüzde 2.4, 1999da yüzde 4.2 olmuş. Şu andaki mecliste ise bayan milletvekili oranı ise yüzde 4.4. 2015 yılının TBMMsinde erkek ve bayan milletvekili sayısı eşitlenir mi? Sanırım bu biraz ütopya KÜÇÜK ÇOCUK ÖLÜMLERİ Dünyada her yıl 11 milyon çocuk daha 5 yaşına gelmeden hayatını kaybediyor. Bu ölümlerin büyük çoğunluğu ise önlenmesi tıbben mümkün olan, ancak imkansızlıklar nedeniyle engellenmeyen hastalıklardan kaynaklanıyor. Milenyum Kalkınma Hedefleri için bu kategoride bebek ölümleri, 5 yaş altı çocuk ölümleri ve kızamık aşı olmuş olan 1 yaşındaki çocukların oranı gösterge olarak kabul ediliyor ve 2015 yılına kadar ölüm oranlarının üçte iki oranında azaltılması hedefleniyor. Dünyada henüz bu hedefe ulaşabilmiş kalkınmakta olan ülke yok, ancak dünya nüfusunun yüzde 24üne tekabül eden 85 ülkenin bunu başarabilmesi olası gözüküyor. Bu ülkelere Türkiye de dahil. 1990 yılında bebek ölüm oranı binde 52 iken, bu oranı 2002 yılında binde 39a düşmüş. Bu trendin devam ettirilmesi durumunda milenyum hedefine ulaşmamız ancak 2022 yılında mümkün olabilecek. Bu yüzden bebek ve çocuk sağlığı konusuna ağırlık verilmesi ve bu alandaki hizmetlerin toplumun her kesimine etkili ve ekonomik açıdan uygun bir biçimde götürülmesi gerekiyor. ANNE SAĞLIĞI Burada hedef, doğum esnasında ölümlerin 2015 yılına kadar dörtte üç oranında azaltılması olarak belirlenmiş. Kalkınmakta olan ülkelerin tamamına yakını bu konuda önlemler alıyor. Verilerin yetersizliği nedeniyle Türkiyenin durumu ile ilgili net bir görüntü çıkartmak mümkün olmasa da, mevcut veriler olumlu bir gidişata işaret ediyor. Herşeyden once, toplumumuz aile planlama konusunda bilinçlenmektedir. 1990 yılında Türkiyede aile başına düşen ortalama çocuk sayısı 3.00 iken, bu rakam daha sonra her sene düzenli olarak düşüş kaydederek 2002 yılında 2.46ya kadar indi. Gebeliği önleyici yöntemlerin kullanılma oranlarında artış yaşandı, ayrıca sağlık personeli tarafından yaptırılan doğumların oranı da 2000 itibariyle yüzde 81e ulaştı. Bu konuda sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması kadar insanların eğitilmesi ve bilinçlendirilmesi de önem kazanıyor. Eldeki en güncel verilere göre (1998 yılı) Türkiyede gebeliği önleyici yöntemleri bilenlerin oranı yüzde 98 iken, bu yöntemleri kullananların oranı ise yüzde 63. Bu rakamlar da eğitim ve bilinçlendirmenin yetersiz kaldığını gösteriyor. SALGIN HASTALIKLARLA MÜCADELE Milenyum Kalkınma Hedefleri çerçevesinde 2015 yılına kadar bu hastalıkların yayılmasının durdurulması öngörülüyor. 2002 yılında tüm dünyada yaklaşık 3 milyon kişi AIDS nedeniyle hayatını kaybetti. 40 milyonun üzerinde insan ise HIV virüsüyle yaşıyor. Zimbabwe, Botswana gibi bazı Afrika ülkelerinde hastalık korkunç boyutlara ulaşmış durumda. Ancak kalkınmakta olan ülkeler arasında AIDSi durdurmayı başarmış olanlar da var. Bunlara Uganda, Senegal, Tayland ve Brezilyayı örnek olarak gösterebiliriz. Türkiyede ise AIDS konusunda büyük çaplı bir sorun yaşanmasa da, insanlar bu hastalığın önlenmesi konusunda daha etkin bir şekilde bilinçlendirilmeli ve ileride hastalığın değişik boyutlara ulaşabilmesi ihtimali ortadan kaldırılmalı. ÇEVRESEL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Sürdürülebilir kalkınma prensiplerinin devlet politikası olarak kabul edilmesi, çevreye verilmekte olan zararın durdurularak şimdiye kadar oluşan kayıpların telafisi için çaba gösterilmesi, 2015 yılına kadar temiz içme suyuna erişimi olmayan nüfusun yarı yarıya azaltılması ve 2020 yılına kadar tüm dünya çapında en az 100 milyon gecekonduda yaşayan insanın hayat standartlarının geliştirilmesi, Milenyum Kalkınma Hedeflerinin çevresel sürdürülebilirlik başlığı altında yer alan amaçların başlıcaları. Şu anda dünyada bir milyar insanın temiz içme suyuna erişimi yok, 2 milyardan fazla insan ise hijyen standartlarından uzakta yaşıyor. 1990lı yıllar boyunca bu alanlarda önemli gelişmeler kaydedildiyse de daha yapılacak çok iş var. Kalkınmakta olan ülkelerden sadece dünya nüfusunun yüzde 5ine tekabül eden 23 tanesi içme suyu açısından hedefi yakalamış durumda. Türkiyede ise bu alandaki gelişmeler oldukça yavaş ilerliyor. 1990 yılında nüfusun yüzde 79u temiz içme suyuna ve yüzde 87si hijyen standartlarına sahipken, 2000 yılına gelindiğinde bu oranlar sırasıyla sadece yüzde 82 ve yüzde 90a yükselmiş. Bu hızda hedeflerin 2015 yılına kadar yakalanması mümkün gözükmüyor. Benzer bir durum orman alanları için de geçerli. Bahsi geçen dönemde ormanla kaplı toprakların tüm yüzölçümüne oranı yüzde 13te kalmış. Yeni fidanlar dikiliyor ama bir yandan da ormanlar yanıyor. KALKINMA İÇİN KÜRESEL İŞBİRLİĞİ Milenyum Kalkınma Hedeflerinin bu son ana başlığı, diğerlerine nazaran daha geniş kapsamlı, uzun vadeli ve rakamlarla ölçülmesi zor hedefleri kapsıyor. Ayrıca bu hedeflerin, tüm kalkınmakta olan ülkeler için standart bir biçimde değil, bu ülkelerin kalkınmışlık seviyelerine göre ayrı şekillerde değerlendiriliyor. Ulusal ve uluslararası anlamlarda liberal ticaret ve finansal sistemlerin oluşturulması, kalkınmışlık skalasının en dibindeki ülkeler ve denize ulaşımı olmayan ülkelerin özel ihtiyaçlarının karşılanması, kalkınmakta olan ülkelerin dış borç sorunlarına çözümler getirilmesi, gençler için uygun ve üretken iş programlarının geliştirilmesi, ilaç firmaları ile işbirliği yapılarak hayati önem taşıyan ilaçların uygun şartlarda temin edilebilmesinin sağlanması, özel sektörle işbirliği yapılarak yeni teknolojilerin yaygılaştırılması, kalkınma için küresel işbirliği amacının başlıça öğelerini oluşturuyor. Milenyum Kalkınma Hedeflerine ne ölçüde ulaşılabileceğini veya hangi ülkelerin ulaşabileceğini tahmin edebilmek güç. Ancak kalkınma ile ilgili birçok gereksinimin bir araya getirilmiş olması, hedeflerin kesin tarihler ve kesin rakamlar ifade edilmesi ve UNDP tarafından sürekli olarak gelişmelerin takip edilmesi, kalkınma konusundaki girişimler için bir düzen sağlıyor ve kalkınmakta olan ülkelerin önlerine bir yol planı koyuyor. Yazımızın başında Türkiyenin 2002 yılında İnsani Kalkınma Endeksindeki sıralamasının, GSYİHdeki azalma nedeniyle düşmüş olduğunu belirtmiştik. Yazıya yine aynı rapordan bir cümle ile son veriyoruz: Kalkınma, sadece milli gelirin değil, insanlara sunulan seçeneklerin de artırılmasıdır. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||