|
|
Öncelikle şunu belirtelim, yüzde 80in üzerinde olan kamu borç stoğu / GSMH oranı oldukça yüksek. Bu oran için yüzde 60 üzeri istikrarsızlık unsuru kabul edildiğine göre, bu borcun her durumda sürdürülebileceğini söylemek, riskleri görmemezlikten gelmek çok yanlış olur. BREZİLYA ÖRNEĞİ ÖNÜMÜZDE Fakat hiçbir çıkış yolunun olmadığını söylemek, Türk Hazinesinin default etmesinin kaçınılmaz olduğunu söylemek de o kadar yanlış olur. Yüzde 60 önemli bir rasyo olmakla birlikte, bu oranın altında bulunmak tek başına çok fazla anlam ifade etmiyor. 2001 yılı sonunda borçlarını ödeyemediğini ilan eden Arjantinde kamu borcunun GSMHye oranı yüzde 46 civarındaydı. Geçen yıl default etmesinden korkulan Brezilyada bu oran yüzde 50nin biraz üzerindeydi. Sorun borç değildi. Sorun, seçimi sol görüşlü olan Lula kazanırsa acaba ne olur sorusuydu, ortaya çıkacak belirsizlikti. Bu süreçte borç stoğu yüzde 60lara yaklaştı. Seçimi Lula kazandı, verdiği mesajlar ve uygulamalarıyla bu kaygıları önemli oranda ortadan kaldırdı. Dolayısıyla, kamu borç stoğunun yüzde 60ın altında olması yeterli değil, en az onun kadar önemli olan bir faktör, beklentilerdir. Diğer taraftan borç stoğunun yüzde 60ın üzerinde olması da tek başına bir anlam ifade etmiyor. AB üyesi olan İtalya, Belçika ve Yunanistanda bu oran yüzde 100ler civarında. Yani Türkiyedeki oranın çok üzerinde. Fakat, hiç kimse bu ülkelerin borcunu ödeyememesinden korkmuyor. Ekonomik ve politik istikrar olduğunda, enflasyon ve faizler düşük olduğunda bu borcun artacağı ya da ödenemeyeceği kaygısı olmuyor. İRLANDA DA BAŞARILI SONUÇLAR ALDI Borç stoğunu azaltmada yakın geçmişin en başarılı örneklerinden birisi İrlandadır. 1987 yılında kamu borcu GSMH oranı yüzde 116 olan İrlanda, bu oranı 2000 yılı sonunda yüzde 42ye indirmeyi başarmış bir ülke. İrlanda örneğinde Türkiye için önemli ipuçları olduğunu düşünüyorum. 1982 yılında kamu borç stoğu yüzde 77 seviyesinde olan İrlanda, bu borcu düşürmek amacıyla bütçe açığını daraltıcı bir program uygulamaya başlıyor. Bu program esas olarak vergi artışlarına dayanıyordu. Ekonominin 3 yıl boyunca yüzde 5 büyümesi, bütçe açığının yüzde 13den yüzde 5e düşmesi bekleniyordu. Fakat sonuç hiç de beklendiği gibi olmadı. Bütçe açığı yüzde 10nın üzerinde kalmaya devam etti, ortalama büyüme rakamı yüzde 1,5 -2 civarında kaldı, işsizlik yüzde 11den yüzde 15e çıktı. 1986 yılı sonunda İrlandanın kamu borç stoğu yüzde 116ya ulaştı. Bunun üzerine 1987 yılında çok daha kapsamlı ve radikal yeni bir program uygulamaya girdi. Bu programa göre, bütçe açığının düşürülmesi kamu harcamalarını önemli oranda kısılarak başarılacaktı. Vergi oranlarında bir artışa gidilmedi. Bunun yerine, vergiyi tabana yayan, tüm ekonomiyi kayıt içine alan daha kapsamlı bir reforma girişildi. 1986 yılı sonunda yüzde 10,7 olan bütçe açığı 1989 yılında yüzde 1,8e geriledi. Hızla büyüme sürecine geçen İrlanda ekonomisinin büyüme ortalaması son 10 yılda yüzde 10un üzerine çıktı. İşsizlik yüzde 15den yüzde 4e geriledi. 1990 yılında yüzde 98e gerileyen kamu borcu / GSMH oranı, 2000 yılı sonunda yüzde 42ye düştü. İrlanda üzerine yapılan çalışmalar, 1987 yılında uygulamaya konan programın başarılı olmasının en önemli nedeninin, beklentileri çok olumlu etkilemesi olduğu konusunda görüş birliğinde. Devletin küçüleceğine, vergi reformuyla kalıcı gelir artışı sağlanacağına olan inanç, geleceğe ilişkin beklentileri çok olumlu etkiliyor. 1982 programı olumlu bir beklenti oluşturamadığı için, gelir düştükçe İrlanda halkının tassarruf eğilimi de artıyor. 1987 yılından sonra ise gelir arttıkça tassarruf eğilimi düşüyor, artan harcamalar büyümeye katkıda bulunuyor. 1987 yılında başlayan program, bu mali reformun yanında diğer bazı önlemlerle de geliyordu. Bunlar arasında en önemlileri olarak, işgücü üretkenliğini arttırıp, işgücü maliyetini düşürmeye yönelik politikalar, eğitim harcamalarının büyük oranda arttırılması, yabancı yatırımları teşvik edici yasal düzenlemeler ve vergi teşvikleri sayılabilir. Bütün bu politikalar sadece İrlanda içindeki beklentileri değil, İrlanda dışındaki beklentileri de son derece olumlu etkiliyor. İrlandaya yönelen doğrudan yabancı yatırımlarda büyük bir artış gerçekleşiyor. Sadece 2000 yılında İrlandaya yönelen doğrudan yabancı yatırım 24 milyar dolar. Bütün bu gelişmelerde İrlandanın AB üyesi olması elbette önemli bir paya sahiptir. Fakat unutmayalım, İrlanda Avrupa Topluluğuna 1973 yılında giriyor. Artan bütçe açıkları ve istikrarsız yapı 1987 yılına kadar sürüyor. Bahsettiğimiz politikaların uygulanmasıyla ekonomi istikrara kavuşuyor, AB üyeliği de bunu hızlandıran bir güç oluyor. TÜRKİYE İÇİN DERSLER İrlanda örneğinde yüksek kamu borç stoğunu düşürmeye çalışan Türkiye için önemli dersler var sanıyorum. Birincisi, devletin harcamalarını kısarak küçülmesi ve vergi tabanını genişleten radikal bir vergi reformunun gerçekleştirilmesidir. Bu çerçevede, fazla istihdamı azaltan, cari harcamaları minumuma indiren, fakat eğitim ve sağlık gibi harcamaları arttırarak orta ve uzun dönemde işgücü üretkenliğini yükselten bir politika izlenmesidir. İkincisi, ,yatırım ortamını iyileştirecek yasal düzenlemeler ve teşviklerin gerçekleştirilmesi, bununla bağlantılı olarak altyapı yatırımlarının arttırılmasıdır. Aslında geniş kapsamlı olan bu poltikaların önemli bir bölümü sürmesini dilediğimiz IMF programının parçasıdır. Önümüzdeki dönemde IMF programında olması beklenen yapısal reformlar, kamunun küçültülmesi, şeffaflaşması, mali denetim ve iç kontrole dayanıyor. Yine, IMF programının içeriğinde vergiyi tabana yaymaya çalışan bir vergi reformu, yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik yasal düzenlemeler bulunuyor. IMF programının kısa dönemli para ve maliye politikasına ilişkin bazı revizyonlar yapılabilir, fakat yapısal reformlarından kesinlikle vazgeçilmemelidir. Adına ister IMF programı diyelim, ister demeyelim, bunlar Türkiyenin eninde sonunda uygulamak zorunda kalacağı politikalardır. VERGİ REFORMUNA HIZ VERİLMESİ ŞART Özellikle vergiyi tabana yayan reformu acil olarak gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bütün bu nedenlerle Türkiyenin 2001 yılında başlayan güçlü ekonomiye geçiş programını tamamlaması gerekiyor, aksi takdirde beklentilerin olumluya dönmesi çok mümkün görünmüyor. İrlanda örneğinden çıkarabileceğimiz son ders, AB üyeliğinin bizim için önemidir. Olası AB üyeliğinin beklentileri nasıl etkilediğini geçtiğimiz aylarda gördük. Türkiye AB hedefinden sapmamalıdır, bu konudaki sorunları çözmek için daha geniş ve uzun dönemli düşünebilmeli, rasyonel olmalıdır. Sonuç olarak, borç sorununu çözmede Türkiyenin önünde alternatifler bulunmaktadır. İçinde bulunduğumuz ortamda borç stoğunun yüzde 82den, örneğin yüzde 85 e çıkması heşeyin bittiği anlamına gelmez. 2001 yılında bu oran yüzde 90nın üzerindeydi. Önemli olan geleceğe ilişkin ne yapıldığıdır, verilecek güvendir. Bu güven olursa, zaten Hazinenin çıkardığı kağıtlara yoğun talep olur, ulusal dayanışma da kendiliğinden oluşur. | ||||
Bankaların kara tahtaları siliniyor | |||
|
|||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Ana Sayfa | Güncel | Dünya | Ekonomi | Sağlık | Yaşam | Teknoloji | Kültür & Sanat | Spor | Hava Durumu | Haber Özetleri | Arama | NTVMSNBC Hakkında | Yardım | Spor Yardım | Tüm Haberler | Araçlar | NTVMSNBC Reklam Seçenekleri | Hukuki Şartlar & Gizlilik Hakları |
|||||||||||||||||